Muhammet Karaçay Denizli vilayetinde özel bir yeri olan, saygın bir gazetecidir. 4 Nisan 1982 tarihinde Hürriyet Haber Ajansı Denizli bürosunda şef Hüsnü Okumuş’un yanında göreve başladı. Tam 40 yıldan beri aralıksız gazetecilik, televizyon yayıncılığı yapıyor. Muhammet Karaçay Anadolu’nun yurtsever, dürüst, çalışkan, vefalı evlatlarından biridir. Yurtseverlik ve dürüstlük onun karakteridir. Bu karakterin oluşmasında büyükbabası, 1300 doğumlu, Kocapınar’dan İstanbul’a Süleymaniye Medresesi’ne ilk okumaya giden Mustafa Karaçay’ın etkisi çok büyüktür.
Muhammet Karaçay’ın sülalesine Kocapınar köyünde “Hatipler” derler. Çünkü Süleymaniye Medresesi’nde okumuş olan Mustafa Karaçay resmi damgalı “Hatiplik belgesini” 1936 yılında Acıpayam Müftülüğü’nden almıştır. Bu tarihi belge ailenin şerefi olarak Muhammet Karaçay tarafından korunmaktadır.
Birçok çocuk daha ilkokul yıllarında ya da ilkokulu bitirdiği yıllarda kendi geleceği, kendi hayatı hakkında hayaller kurar. Hayal etmek ve merak etmek çocukların hayatında çok önemlidir. Muhammet Karaçay’ın ilkokul yıllarında üç hayali vardı:
1-) Daktilo kullanmayı öğrenmek ve yazı yazmak
2-) Futbol oynamak,
3-) Fotoğraf çekmek.
İlkokul 3., 4. ve 5. sınıflarda okurken kümelerin yazıcısı idi. Küme yazıcılığı onun gazetecilik hayatının ilk adımları sayılabilir. Fotoğrafçılık hayalini gazetecilikle birlikte gerçekleştirdi. Daima en kaliteli fotoğraf makinasına sahip olmaya, en iyi fotoğrafları çekmeye çalıştı. Fakat iyi futbol oynama hayalini hiçbir zaman gerçekleştiremedi.
Kitap okuma sevgisini dedesinden ve Ağabeyi Süleyman Karaçay’dan kazanmıştı. Süleyman Karaçay Eskişehir Sivrihisar Yatılı Endüstri Meslek Lisesi’ni 1974 yılında bitirmişti. Çok okuyan biriydi.
Türkiye’de rüzgarların soldan estiği, okyanusların kabardığı, Türkiye’nin kabına sığmadığı yıllardı. Aklı başında gençlerin büyük çoğunluğu sol akımların etkisi altında idi. Köy Enstitüsünü ya da bu okulların devamı olan ilköğretmen okullarını bitirmiş olan idealist, yurtsever, çalışkan öğretmenler köylerde kalıyor, köyleri ve köylüleri aydınlatmaya çalışıyorlardı. Bu öğretmen kuşağı Anadolu bozkırını yeşermeye, Türkiye’yi kalkındırmaya ant içmişlerdi.
Muhammet Karaçay’ın da ilkokul ve ortaokul öğretmenleri idealist, cumhuriyeti, yurtsever örnek öğretmenlerdi. Öğrencilerine düşünme, araştırma, sorgulama, eleştirme yöntemlerini öğretiyor, kitabı sevdiriyorlardı. Muhammet kitap okumaya ilkokulda başlamıştı. Öğretmenini ve ağabeyini kendine örnek almıştı.
Hayat onu erkenden olgunlaştırmıştı. İlkokulu 1972 yılında bitirdi. Denizli Cumhuriyet Ortaokulu’na başladı. Çok çalışıyor ve çok okuyordu. Türkçe derslerini çok seviyor, yazılılarda, sözlülerde iyi ya da pekiyi notlarını alıyor, sınıfını geçiyordu. Liseye heyecanla başladı. Okuyacak, üniversiteye gidecek, Yukarı Karaçay köyündeki, Türkiye’deki ve dünyadaki yoksulluğu varsıllığa dönüştürecekti.
Heyecanlıydı, umutluydu, geleceğine umutla bakıyordu. Muhammet sadece eleştirmiyor eleştirdiği hayatı kökünden değiştirmek istiyordu. Lise birinci sınıkta siyasete başladı. Arkadaşlarıyla dünyayı ve Türkiye’yi nasıl değiştireceklerini, yoksulluktan nasıl kurtulacaklarını düşünüyor ve tartışıyorlardı.
Üniversiteli ağabeyler tatillerde köylerine, kentlerine geldiklerinde kardeşlerine, akrabalarına, çevrelerine yeni düşünceleri, yeni siyasi görüşleri getiriyorlardı. Hepsi de pırıl pırıl, tertemiz gençlerdi. İlkokullarda içtikleri antlara sadık kalıyor, yurtlarını kendi canlarından daha çok seviyorlardı. “Özgürlük, demokrasi, bağımsızlık” derken tüyleri diken diken oluyor, konacakları dalı düşünmeden kanatlanıp uçmak istiyorlardı.
Muhammet Karaçay da o güzel, o umutlu, o devrimci gençlerden biriydi. Başına büyük işler, büyük belalar geldi. Nereden nereye geldi? Ne idi oldu? Bundan sonrasını kendisi anlattı.
Ben Muhammet Karaçay
1960 yılında, Honaz Dağı’nın Acıpayam- Kızılhisar tarafına bakan dağ köylerinden biri olan Kocapınar köyünde doğdum. Babam ben bir yaşındayken bir cinayete kurban gitmiş. Ben “baba” diyemeden büyüdüm. Çocukluğumda bize dedem Mustafa Karaçay bakıyordu. Onu da 12 yaşımdayken kaybettim.
Annem Emine Karaçay hem babamızdı hem anamızdı. 2020 yılında 83 yaşında vefat etti. Annemi kaybedince yalnızlığım daha da arttı.
Annem hiçbir zaman babamı kötülemedi. Arada sırada “Benim sözümü dinlemedi, oduna gitme dedim, beni dinlemedi!” diye yakınırdı. Babamı çok seviyordu. Yaşamı boyunca hiç mezarlığa gitmedi, babamın mezarını görmek istemedi!
Bizim köyün ebesi Kör Asiye rüyaya yatarmış. Köylüler onun rüyalarına inanır, gördükleri rüyaları yorumlatırlarmış. Annemin evlenme çağı gelmiş. Güzel bir kızmış. Kör Asiye bir gece annem için rüyaya yatmış. Sabah annemin yanına gelmiş. “Kız senin rüyanı gördüm, çok olumlu. Suyu sizin bahçeye salıyorlar. Su engelsiz şırıl şırıl akıyor. Sen evleneceksin!” demiş. Kör Asiye’nin dediği çıkmış.
Annemi babama istemeye gelmişler. Geleneğe göreneğe göre istenmiş, davullu zurnalı, güzel bir toy düğün yapılmış. Annemle babam 1950 yılında evlenmişler. Ben 1960 yılında dünyaya gelmişim. Adımı dedem Mustafa Karaçay koymuş. Kulağıma ezanı da dedem okumuş.
1966 yılında Kocapınar İlkokuluna, 1972’de Cumhuriyet Ortaokuluna başladım. Ardından lise yıllarım geldi. Siyasetle ilgilenmeye lise birde başlamıştım. O yıllarda ünlü 142. Madde vardı. “Komünizm propagandası” suçlamasıyla Türk Ceza Kanunu 142. Maddeden yargılanmaya başladım. Henüz daha 17 yaşında bir gençtim. 4-5 ay ortalığa çıkamadım. Denizli’den uzaklaştım. 8 Şubat 1978’de Uşak’ta yakalandım. Beni hapse attılar. 4 ay Uşak hapishanesinde, daha sonra Çorum hapishanesinde kaldım. Toplam 369 gün cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldım. Davalarımdan beraat etmiştim.
Cezaevinden askerliğe
Cezaevinden çıktıktan sonra hemen askere gittim. 4 ay acemilik dönemim Erzincan’da geçti. Malazgirt’te 16 ay askerlik yaptım. 12 Eylül 1980 gecesi silah deposunda nöbetiydim. 13 yaşımda bir avukatın yanında çalışırken on parmak daktilo yazmayı öğrenmiştim. Askerde çok işime yaradı. Malazgirt Topçu Alayı 4. Batarya yazıcısı oldum.
Askerlikten Hürriyet Haber Ajansı’na
20 ay askerlik bitti. Tezkeremi alıp salimen Denizli’ye döndüm. İşsizdim. İş armaya başladım. Bir gün Kocapınar köyünden akrabamız köyümüzün ilk üniversite okuyan avukat Mustafa Ali Çetin’in yanına gittim. “İşsizim, iş arıyorum,” dedim. “Tamam, bakarız bir çaresine, canını sıkma, ben sana haber veririm,” dedi.
Sözünde duran dürüst bir insandı. Beş gün sonra haber gönderdi. Yanına gittim. Bana bir fotoğraf makinası verdi.
“Bu fotoğraf makinasını al, Hürriyet Haber Ajansı git. Selamımı söyle, göreve başla,” dedi. Böylece 4 Nisan 1982 tarihinde Hürriyet Haber Ajansı Denizli Bürosu’nda reklamcı ve muhabir olarak işe başladım. İlk yazdığım haberimi çok iyi hatırlıyorum. Anafartalar Mahallesinde yüksek gerilim hattında elektrik çarpmasıyla ölen bir insanın haberini yazdım ve morgda ilk fotoğrafımı çektim.
12 yıl sürecek olan Hürriyet Haber Ajansı muhabirliğim bu haberle başlamıştı. Bu 12 yıl içinde Denizli ve çevresini adım adım dolaştım. Sürekli fotoğraflar çektim.
Yıl 1994 oldu. Ben “20 Gazetesi” Haber Müdürü oldum. 1995 yılında Yeniçağ Ajansı’nı kurdum. Yeni Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldum. “168. Saat” adlı haftalık (7×24=168) gazete çıkardım. Gazetemde tüm siyasi partilere köşe verdim. Yazı göndermeyenlerin köşeleri boş kalıyordu. Nedense en çok CHP köşesi boş kalırdı.
Gazetecilikten sonra televizyon yayıncılığına başladım. Denizli Radyo Televizyon (DTR) kanalını 2005 yılında Celal Kazdağlı, yeniden hareketlendirdi. Ben Kazdağlı’nın danışmanıydım. 2005 yılında DRT’de televizyon yayıncılığına başladım. “Karaçay Yollarda” ve “Fotoğraflarla Anılar” adlı iki programı yapıyordum. Bu işi 2008’den 2021’e kadar sürdürdüm. Gazetecilikte tam 40 yılı doldurdum. “Şeytan Pazarı” adlı köşe yazılarımı aralıksız sürdürdüm. Benim ilkem bildiklerimi paylaşmak, gelecek kuşaklara aktarmaktır.
Gazetecilik ve yayıncılık hayatımda çok çeşitli insanlarla çalıştım, çok çeşitli insan halleri gördüm. Hayat bana sabırlı olmayı öğretti.
En zor günlerimde bana eşim Fügen yardımcı oldu. Hakkını hiçbir zaman ödeyemem. 25 Ağustos 1990 tarihinde evlendik. Tek kızımız Gizemsu 24 Aralık 1992 tarihinde dünyaya geldi. Küçük çekirdek bir aile olarak birbirimize kol kanat gerdik. Evlenmeden önceki yıllarımda en büyük destekçilerim annem, ağabeyim ve kardeşlerimdi. Eşime, kızıma, anneme, ağabeyime ve kardeşlerime saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaşım 62 oldu. Öyle olaylar gördüm ve yaşadım ki sanki 162 yıl yaşamış gibi hissediyorum kendimi. Hayatımda hapishaneyi de gördüm, hastaneyi de gördüm. En büyük mutluluğum hayatımda özgürlüğün tadını çıkarmam, ailemle sevgi ve huzur içinde yaşamamdır.
Sevgili Kemal Abi Kalemler ve Yürekler adlı kitabında bana da yer vererek beni onurlandırdın, bana yaşama gücü ve heyecanı verdin. Sana çok teşekkür ederim.
Kocapınarlı Sevgili Muhammet Kardeşim, hayatını rüzgarlara vermediğin, yılmadan, korkmadan, cesur bir gazeteci olarak gerçekleri yazdığın, hayatını açık açık anlattığın için ben de sana çok teşekkür ederim.
Senin varlığın Kalemler ve Yürekler kitabımı zenginleştirdi.
Sana sağlıklı, mutlu, uzun ömürler dilerim.
Denizli, 17 Şubat 2022, Kemal Yalçın