Honaz’da yaz mevsimi kirazla başlar, cennet elmasıyla sona erer. 2019 yılında Türkiye’de toplam 51.000 ton kadar cennet elması üretilmiş, bunun 15.000 ton kadarını tek başına üreten Honaz, Türkiye cennet elması üretiminde birinci olmuştur.
Honaz’a cennet elması fidanını ilk kez Ramazan Yalçın Hatay ili Samandağ ilçesinden 1960 yılı Şubat ayın sonunda getirmiş, 21 Mart 1960 günü bahçesine 100 cennet elması fidanı dikmiştir. Bu cennet elmaları halen ürün vermeye devam etmektedir. Ramazan Yalçın 1960 yılında cennet elması fidanını Samandağ’dan Honaz’a nasıl getirmişti?
Zaman gelecek, 20 yıl, 50 yıl, 100 yıl sonra Honaz tarihi, Honaz’da cennet elması üretiminin tarihi yazılacaktır. O zamanlarda ben ya da bizler olmayacağız. Söz uçar yazı kalır. Öğrendiklerimi, bildiklerimi, gördüklerimi, yaşadıklarımı unutulmaması, yarınlardaki nesillere doğru aktarılması için aynen, ayrıntılı olarak yazıyorum.
Ramazan Yalçın 1916 yılında Honaz’da doğmuştur. Annesi Ayşe, Babası Gacaroğlu Mehmet Kemal Yalçın’dır. Babam Ramazan Yalçın Türkiye’yi dolaşır gördüğü, beğendiği meyvelerin, sebzelerin fidanını, çeliğini, tohumunu getirir ve üretirdi. Ayrıca hangi şehre gittiyse o şehirde askerlik yapan yetim, öksüz, kimsesiz, gariban Honazlı gençleri ziyaret eder, onlara maddi manevi yardımda bulunurdu. Bazen de başına bir iş geldiğini duyduğu askerdeki gençlerin yardımına gider, bu vesileyle o çevrede yetişen meyveleri, sebzeleri, inekleri, atları incelerdi. 1957 yılında Kars’a gitmiş, oradan 100 kadar Kafkas cinsi, kırmızı renkli, sütü bol inekler alıp gelmişti.
Bir zamanlar Honaz şimdikinden çok başkaydı…
Honaz Bizanslılar zamanında 900-1000 yıl kadar önce Çin’den gelen Kervan Yolu üzerinde, doğal ipek üretimi ve dokuması yapılan zengin bir ticaret merkeziymiş. O yıllarda Honaz’da 14 kilise varmış. Ana kilise şimdiki Aksu Köprüsü’nün yanında Arap Ali’nin damının olduğu yerdeymiş. Ben bu kilisenin mozaiklerini, fil ayaklarını, sütunlarını gördüm. Sonra bu mozaikler, sütunlar balyozla, baltayla parçalandı, Aksu çayına atıldı. Aksu Köprüsü’nün tarihi kemerleri altında kiliseden kalma sütun parçaları hâlâ durmaktadır.
Honaz 1276 yılında Germiyan Oğullarının egemenliği altına girmiş. Zamanla Kervan yolu önemini kaybetmiş, Honaz sönükleşmiş. (Kaynak: Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ord.Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, TTK 1984, s. 41-55)
Honaz’da 100-150 yıl önce, şimdiki sanayi çarşısının, kaymakamlık binasının olduğu yerlerde oryantal tütün üretilirmiş. Ben bu bilgileri 50-60 yıl kadar önce Dedem Gacaroğlu Mehmet Kemal’den almıştım. Sonra buğday arpa, mısır, sebze meyve üretimi yapılmaya başlanmış. Honaz kirazı, güz armutları ve kokulu Amasya elmalarıyla ünlenmiş.
Benim çocukluğumda, 50-60 yıl önce ağustos ayı sonlarında güz armutları toplanır, kiraz ağaçlarının altı düzlenir, kumlu toprağın üzerine 30-40 cm yüksekliğinde 5-10 metre uzunluğunda sıra sıra armut dökülür, buna “çelke dökmek” denirdi. Armut yığınlarının arasından şırıl şırıl su akar, bu suyun nemiyle armutlar olgunlaşırdı. Çelkeler ekim ayı sonuna kadar biterdi.
Honaz’ın güz armutları, Ankara armutları, elmaları ve domatesi 26 Ağustos- 26 Eylül arasında bir ay açık duran İzmir Enternasyonel Fuarı zamanında İzmir’e götürülüp satılırdı. Ayrıca Isparta, Konya, Ankara, İstanbul gibi şehirlere de götürülür, hallerdeki komisyoncular aracılığıyla tüketiciye sunulurdu.
1950 yılından sonra Türkiye’de karayolları açılmaya, kamyonculuk, otobüsçülük, dolmuşçuluk artmaya başladı. Honaz’a ilk kamyonları Grebenalı Muhacirlerden Acarlar getirmişti. Daha sonra Honaz’ın yerlileri de kamyonculuğa başladılar. Honazlılar mallarını kamyonlarla yakın ve uzak pazarlara götürüp satıyorlardı. Yolların açılması, taşımanın hızlanması, nüfusun artmasıyla Honaz’da başta domates olmak üzere sebze ve başta kiraz olmak üzere meyve üretimi arttı. Honaz kirazı ve domatesiyle ünlendi.
1959-1960 yıllarında Dereboyu’nda toptan mal alıp kamyonlarla Türkiye pazarına sunan ilk komisyoncu dükkanları açıldı. 1959-1960 yılları Honaz’da üretilen ürünlerin Türkiye pazarına açılma yılları oldu. Kiraz zamanında kamyonlar dolusu kiraz Ankara, İstanbul, Konya başta olmak üzere Türkiye’ye satılmaya başlandı. Daha o yıllarda Türkiye’de kiraz üretimi yaygınlaşmamıştı. Honaz kirazı Türkiye’de birinci sıradaydı. 1960 yılından sonra domates üretimi çok arttı. Toprak dinçti. Su boldu. Hava temizdi. Honaz dağının başındaki kar bitmeden üzerine yeni kar yağardı. Dereboyu komisyoncuları 1965-1980 yıllarında her gün ortalama 60-70 kamyon domates alıp Türkiye pazarına sunuyorlardı.
Babam Ramazan Yalçın, Dedeköylü Ali Küçükçal ile birlikte 1958-1959 yıllarında domates alıp Adana’ya götürüp satmaya başlamışlardı. Kamyon Ali Küçükçal’a aitti. Domates kamyonu doğruca Adana Hali’ndeki Doğan Özyardımcı adlı komisyoncuya gidiyordu. 1959 Kasım ayında domates mevsimi bitince Ramazan Yalçın hesap görmek için kamyonla Adana’ya gitmiş. Doğan Özyardımcı adlı komisyoncu ile tanışmış. Hesapları yapmışlar. Ramazan Yalçın domates paralarını teslim almış.
Bu arada Ramazan Yalçın komisyoncu Doğan Özyardımcı’nın dükkânın önünde hiç görmediği bir meyve görmüş. Elmaya benziyor ama elma değil, portakala benziyor, fakat portakal değil. Merak etmiş. Komisyoncu Doğan Özyardımcı’ya sormuş:
“Doğan bu nedir?”
“Ramazan Abi o bir meyvedir. Adına kimisi “Amme”, kimisi “Trabzon hurması”, kimisi “Akdeniz hurması”, kimisi “cennet elması” der. Buralarda daha çok “amme” ya da “cennet elması” denir.”
“Nasıl yenir bu?”
“Kabuğu soyulup yenir. Olgunlaşmazsa kekredir. Dilini burar. Olgunlaşınca bal gibidir. Buyur ye bir tane!”
Ramazan Yalçın bir dilim yemiş. Hoşuna gitmiş. Bir dilim, bir dilim daha derken bir cennet elmasını yiyip bitirmiş. Tadı da kokusu da çok güzelmiş. Kendi kendine “Ben bunu Honaz’da yetiştirmeliyim,” demiş. Bilgi almak için Doğan Özyardımcı’ya sormuş:
“Doğan nerede yetişir bu meyve?”
“Hatay’da!”
“Hatay’da bu meyveyi yetiştiren birini tanıyor musun?”
“Elbette, bak bu malların hepsini Hatay’daki arkadaşım Cevdet Demirkapı gönderdi.”
“Sen bu arkadaşın adresini bana ver. İki satır da mektup yaz. Ben bugün Hatay’a gideyim, bu cennet elmasını dalında göreyim,” demiş.
Ramazan Yalçın, kamyoncuyu Honaz’a göndermiş, kendisi de Hatay’a gitmiş, elindeki adresi bulmuş, Cevdet Demirkapı’ya tavsiye mektubunu vermiş. Tanışmışlar. Cevdet Demirkapı misafirini candan karşılamış. Ramazan Yalçın kendini tanıtmış, ziyaretinin amacını anlatmış. “Arkadaş ben senin bahçene gidip cennet elmasını dalında görmek istiyorum!” demiş. Birlikte Cevdet Demirkapı’nın bahçesine gitmişler. Ramazan Yalçın sıra sıra cennet elması ağaçlarını ve dalında meyvesini görmüş. Birkaç tane koparmış. Oturup konuşmuşlar. Ramazan Yalçın, aklındaki soruları bir bir sormuş:
Bu meyve nasıl bir iklim sever, nasıl toprak ister? Ne zaman, nasıl dikilir? Yazın sulamak ister mi? Kaç günde bir sulanır? Kışa soğuğa karşı dayanıklı mıdır? Sıraların arası ve ağaçların arası kaç metre olmalıdır? Bu meyve tohumdan mı, fidandan mı üretilir?
Cevdet Demirkapı soruları bir bir cevaplamış.
“Bu meyve fidanından üretilir.”
“Arkadaş fidanları kim, nerede, ne zaman satar?”
“Ramazan Arkadaş, cennet elması fidanları bu bölgede sadece Samandağ ilçesindeki fidancılarda satılır.”
“Bildiğin, tanıdığın fidancı var mı?”
“Var!”
“Adresi ne?”
“Ramazan arkadaşım sen çok uzaktan gelmişsin. Misafirimsin. Ben seni Samandağ’a, fidancıya götürürüm. Yalnız bırakmam seni!”
“Sağ ol Cevdet arkadaş!”
Cevdet Demirkapı, misafirini Samandağ’daki cennet elması fidancısına götürmüş, tanıştırmış, fidan fiyatında anlaşmışlar. Fidancı, “Arkadaş sen şubat ayı sonunda gel. Ben senin istediğin 300 fidanı hazır ederim. Yalnız sen gelmeden bir hafta önce, “Ben geliyorum, fidanları hazırla,” diye bir telgraf çek, yeter!” demiş. Ramazan Yalçın Samandağ’dan Adana’ya dönmüş, komisyoncu Doğan Özyardımcı’ya görüp yaşadıklarını anlatmış.
“Ben Honaz’a dönüyorum. Nasip olursa dört ay sonra, şubat ayı sonunda tekrar gelirim,” diyerek vedalaşmışlar.
Cennet elması fidanları Samandağ’dan Honaz’a nasıl getirildi?
Babam Ramazan Yalçın cennet elmasının dikim zamanı geldiği vakit, 1960 yılı Şubat ayı ortasında trenle Adana’ya gitti. Her yer kar buz. Otobüsle yolculuk tehlikeli. Komisyoncu Doğan Özyardımcı ile görüşüyor. “Ben cennet elması fidanı almaya geldim,” diyor. Adana’dan Hatay’a gidiyor, Cevdet Demirkapı’yı ziyaret ediyor. Birlikte Samandağ’a fidancıya gidiyorlar. Hoş geliş ediyorlar. Fidancı telgrafı aldıktan sonra fidanları ayırmış.
Ramazan Yalçın trenle göndereceği 300 fidanı sökmeden önce düşünüp taşınıyor. Fidancıya “Arkadaş bu fidanları nasıl muhafaza edelim. Hava soğuk, yük vagonunun içinde de olsa don vurur bu fidanları. Ne yapalım?” diye soruyor. Fidancı tecrübeliymiş. “Merak etme, kolayı var,” diyor.
Büyüğünden 30 tane kendir çuval alıyorlar. Fidanları kökleyip, toprağını silkmeden, onarlı demet yapıp, sıkı sıkı bağlıyorlar. Her çuvalın içine onarlı demetleri dikkatle yerleştirip köklerini örtecek kadar fidanlık toprağıyla dolduruyorlar. Çuvalların dışından fidanları koruyacak biçimde tekrar bağlıyorlar. Fidanların sadece uçları çuvalın ağzının dışında kalıyor.
Ramazan Yalçın fidanların parasını ödüyor. Samandağ’dan tekrar Hatay’a dönüyorlar. Ramazan Yalçın, Cevdet Demirkapı ile vedalaşıyor, Adana tren istasyonuna hareket ediyor. 30 çuval içindeki fidanları yük vagonuna yerleştiriyor. Kendisi de yolcu vagonuna biniyor. Uzun, yorucu bir yolculuktan sonra Denizli Goncalı tren istasyonuna ulaşıyor. Önceden haber verdiği için Dedeköylü Ali Küçükçal kamyonuyla beraber Goncalı istasyonunda bekliyormuş.
Fidan çuvallarını kamyona yüklüyorlar, Honaz’a getiriyorlar. Hava çok soğukmuş. Fidanları korumak için Çürükçeşme’nin üst tarafındaki, şimdiki Honaz Halk Eğitim Müdürlüğü binasının yerinde bulunan “Ekmekçi Irza”nın evinin bahçesine uzunlamasına iki sıra çukur kazıyorlar, fidanları gömüp toprakla bellerine kadar örtüyorlar.
Ramazan Yalçın Honaz pazarı günleri fidanları beşer onar pazara çıkarıp, yanında getirdiği birkaç cennet elmasını göstererek satmaya başlıyor. Honazlılar ilgi göstermiyorlar. Hatır gönül hesabıyla birer ikişer alarak “Dikelim bakalım!” diyerek parasını ödüyorlar.
Ramazan Yalçın bin bir zorlukla getirdiği 300 fidanı Honaz’da satamıyor. Sarayköy’e, Nazilli’ye götürüp satmaya çalışıyor. Ne yaptıysa elinde 100 kadar cennet elması fidanı kalıyor. Bu fidanları da götürüp kendi bahçesine, Hatay’da, Cevdet Demirkapı’nın bahçesinde gördüğü gibi sıra arası sekiz metre, ağaç arası yedi metre hesabıyla, fidanlıktan çuvallarla getirdiği toprağı da köklerine dökerek 21 Mart 1960 tarihinde dikiyor.
Honaz İlkokulu önüne dikilen iki cennet elması
Ben Honaz İlkokulu dördüncü sınıftaydım. Sınıf öğretmenim rahmetli Keriman Timuçin, Baş Öğretmenimiz rahmetli Lütfü Çakır idi. Babam iki cennet elması fidanı verdi. “Oğlum bu iki fidanı baş öğretmenine götür. Selamımı söyle, Okulun önündeki bahçeye, havuzun iki tarafına diksin. Ağaç büyüyünce meyvesini okulun önünden geçenler görsün, merak edenler birer ikişer koparıp yesin,” dedi. Babamın dediğini yaptım. İki cennet elması fidanını okulun önüne diktik. Bu fidanlar büyüdü, meyve verdi. Gelip geçenler birer ikişer yedi. Bu ilk cennet elması ağaçları tarihi Honaz İlkokulu binası yıkılıncaya kadar yaşadı.
Babam Ramazan Yalçın 1961, 1962, 1963 kış aylarında fidancılık yaptı. Bursa’dan şeftali fidanı, Samandağ’dan cennet elması fidanı getirip sattı. Sarayköy, Nazilli taraflarına sattığı cennet elması fidanları büyüdü, fakat meyveleri kurt oldu. Cennet elması dikenler zamanla ağaçları söktüler, Honaz’a dikilen cennet elması fidanları büyüdü meyveye durdu. Cennet elması pazarlarda tanındı, yaygınlaştı. Ramazan Yalçın 1964 yılında fidancılığı bıraktı. Traktör aldı. Kiraz, şeftali, elma, üzüm, buğday, pamuk, mısır, susam üretimine ağırlık verdi.
1980 tarımda bir dönüm noktası oldu
1980 yılında Türkiye’de “24 Ocak Kararları” denen “İstikrar politikaları” uygulanmaya başlandı, tarım politikası değişti. Devlet tarım ürünlerine yaptığı destekleme ve koruma yardımlarını durdurdu. Üretim maliyetleri arttı. Üretim maliyeti ve kazançlar değişince Honaz ovasında pamuk, pancar, buğday, mısır ekilmez, domates dikilmez oldu. Pamuk, pancar, ekin, mısır tarlaları çekirdeksiz üzüm bağlarına, şeftali, erik, armut ve napolyon kirazı bahçelerine dönüştü.
Babam Ramazan Yalçın 1986 yılında, annem Ümmühan Yalçın ile birlikte hacca gidip geldi. Arabistan’daki çöl bitkilerini incelemişti. “Honazımız cennet, cennet!” diyordu.
Almanya ve Hollanda’daki meyve bahçelerini inceleme gezileri
1994 yılında babam Ramazan Yalçın beni ziyaret etmek için annem Ümmühan Yalçın ile birlikte Almanya’ya geldi. İki ay kadar beraber olduk. Babam ve annem ile birlikte Rahmetli Yazar Fakir Baykurt’un yönettiği Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Türkiyeli Yazarlar Çalışma Grubu’nun Detmold şehrinde yapılan üç günlük toplantısına katıldı. Yazarlarla, şairlerle tanıştı. Fakir Baykurt ile arkadaş oldu.
Bir gün babama “Baba ne görmek istersin? Seni nerelere götüreyim?” diye sordum. “Oğlum beni Almanya’daki meyve bahçelerine, kiraz bahçelerine, bağlara götür,” dedi.
Frankfurt yakınlarındaki Friedberg ovasına götürdüm. “Baba burası Almanya’nın Honaz’ıdır. Burası Almanya’nın kiraz merkezidir,” dedim. Merakla inceledi. Kendine göre dersler çıkardı. Frankfurt’tan sonra Koblenz taraflarındaki Ren Nehri vadisindeki şaraplık üzüm bağlarına götürdüm. Dimdik vadilerdeki bağları, sıra sıra omcaları inceledi.
Koblenz’den sonra Mannhaim ovasına götürdüm. Uçsuz bucaksız ovadaki düzene hayran kaldı. Annem “Biz de Honaz ovasını böyle yapmalıyız!” dedi. Mannheim’dan tekrar Bochum’a evimize döndük. “Baba başka nereye gitmek, neleri görmek istersin?” diye sordum.
“Oğlum beni Hollanda’ya götür, Hollanda ineklerini, Hollanda’daki seraları görmek istiyorum,” dedi.
Annem ve babam ile birlikte Hollanda’ya, Den Haag şehrine gittik. Babam çok dikkatle çiçek seralarını, meyve bahçelerini, domates, biber seralarını inceledi. Den Haag çiçek ve meyve fidanı pazarından Honaz’da yetişmeyen ilginç sebzelerin tohumları satın aldı. Tropikal ülkelerde yetişen kivi ve avokado meyveleri çok ilgisini çekti. İkişer kök kivi ve avokado fidanı satın aldık. Nasıl dikileceğini satıcıdan öğrendik. Annem de beğendiği ilginç çiçeklerin tohumlarını, soğanlarını aldı. Babam kivi ve avokado fidanlarını Honaz’a götürüp bahçeye dikmişti. Fakat sonuç alamadı. İkisini de soğuk vurmuştu. Çiçek pazarından sonra annemi babamı Den Haag şehri sahiline götürdüm. Okyanusta çekilme zamanıydı.
“Bak baba, okyanus çekilmiş, istersen çekilen okyanusun kumları üstünde yürüyelim,” dedim.
“Yürüyelim!” dedi.
Sahilden aşağıya doğru indik. Okyanusun çekildiği kumsalda yürüdük.
“Baba dört saat sonra sular yükselecek ve bu yürüdüğümüz yerler deniz olacak,” dedim.
“Bekleyelim, suların nasıl yükseldiğini görmek istiyorum,” dedi.
Bekledik, zamanı gelince sular yükseldi, yürüdüğümüz yerler deniz oldu.
“Oğlum görmesem inanmazdım! Ben hep görülmeyen yerleri görmek, tadılmayan meyveleri tatmak istedim. Sağ ol oğlum! Sayende Almanya’yı, Hollanda’yı da gördüm,” dedi.
İklimler hızla değişti
2000 yıllarından itibaren iklimler değişmeye başladı. Sıcaklar arttı, Eski karlar, eski yağmurlar yağmaz oldu. Pınarlar, hendekler kurumaya, sular azalmaya başladı. Hava sıcaklarının artması napolyon kirazının dengesini ve genlerini bozdu. Ağustos ayı geldi mi, napolyon kirazlarının tepesindeki taze filizleri güneş yakıyor, ağaç tepesinden kurumaya başlıyordu. Honazlılar yeşil budamaya başladılar. Olmadı. Tepesinden kuruyan kirazlar bir daha belini doğrultamıyor, kökten kuruyordu.
Kuruyan kirazların yerine 2000 sonrasında cennet elması dikilmeye başlandı. Cennet elmasının üretimi, işçiliği ve ilaç maliyeti kiraza ve üzüme göre daha düşük, satış fiyatı daha iyi, kazancı ve kâr oranı daha yüksekti.
Honazlılar 2010 yılından itibaren cennet elması üretimine ağırlık verdiler. 2017 yılından itibaren Çin’de, Tayland’a, İspanya’da olduğu gibi cennet elması kurutmaya başladılar. Cennet elmasının sofralık taze meyvesi de kurusu da yeniyor ve satılıyor. Son yıllarda kuru cennet elmasına talep arttı. Özellikle okumuş, internet kullanmasını bilen ev kadınları, üniversiteli gençler internet üzerinden kuru cennet elması satışına başladılar. Türkiye’de cennet elması en çok Honaz’da kurutulmaktadır. Çünkü, Karadeniz bölgesinde, Adana, Hatay, Antalya bölgesinde havanın nemli olması cennet elması kurutulmasına zarar vermektedir.
2020 yılı Haziran ayında Honaz’da cennet elması kurutma fabrikası inşası başladı. Entegre kurutma tesisinin kurulması Honaz’daki cennet elması üretimini daha da artıracaktır, Honazlıların kazancı daha da artacaktır.Avrupa piyasalarına kurutulmuş ve özel paketlenmiş cennet elması kurusu genellikle Çin’den, Tayland’dan, Japonya’dan, İspanya’dan gelmektedir.
Honaz’ın kurutulmuş cennet elması henüz Avrupa pazarına girememiştir. Fakat kurulan kurutma fabrikasıyla Honaz cennet elması kurusu Türkiye’de ve dünyada aranan bir marka haline gelecektir. Ramazan Yalçın’ın 1960 yılında Honaz’da başlattığı cennet elması üretiminin 60 yılda 15.000 tona ulaşması ve Honaz markalı cennet elmasının Türkiye’de ve Dünyada tanınan ve aranan bir marka olması çok büyük bir başarıdır.
“Ey Honaz ovası ey! Sana doyum olmuyor!”
1995 yılı Eylül ayında Honaz’a tatile gelmiştim. Bir gün babam “Kemal Oğlum çalıştır traktörü Yukarı Mezarlık’a gidelim,” dedi. Sol yanıma bindi. Yavaş yavaş Yukarı Mezarlık’a gittik. Bağarası tarafından dolaşarak dedem Gacaroğlu Kemal Yalçın’ın mezarına vardık. Babam Ramazan Yalçın önce babası Kemal Yalçın için dua okudu. Sonra kanatlarımızın altında yemyeşil bir deniz gibi Çökelez Dağı’na, Kaklık tarafından Sarayköy taraflarına doğru uzayıp giden Honaz ovasına baktı.
“Oğlum ben bu kışı çıkaramayacağım! Beni…”
“Dur baba, sana ne oluyor şimdi? Daha çok görecek günlerimiz var!”
“Oğlum ben Ramazan Yalçın’ı bilirim! Ben bu kışı geçiremeyeceğim! Bu çalıyı kökleyin, beni buraya babamın yanına…”
“Dur baba ne oluyor sana?”
Honaz ovasına baktı, baktı, “Ey Honaz ovası ey! Sana doyum olmuyor!” dedi. “Oğlum ölüme yok çare! Bu yıl olmazsa gelecek sene… Mezar taşıma ‘Biz dünyadan gider olduk / Kalanlara selam olsun!’ diye yazdır.”
Göz yaşlarımı tutamadım!
Babam Ramazan Yalçın 16 Ocak 1996 tarihinde İzmir’de Ege Üniversitesi Hastanesi’nde vefat etti. Başında bekleyen Ağabeyim İsmet Yalçın Almanya’ya telefon etti, “Kemal, yetiş! Babam ağırlaştı!” dedi. Acele Frankfurt Havaalanı’ndan bir bilet bulabildim. Hastaneye vardığımda babam ruhunu teslim edeli iki saat olmuştu! Babamı son kez göremedim!
Karlı bir gündü. Karları deştik, karaçalıyı kökledik. Beş ay kadar önce gösterdiği yerde babamı çok sevdiği Honaz toprağına verdik! Mezar taşına vasiyeti üzerine Yunus Emre’nin iki dizesini yazdırdık.
“Biz dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun!”
Babam Ramazan Yalçın en güzel meyveleri yetiştirmek istiyordu, yetiştiremedi, en güzel günleri görmek istiyordu, göremedi! Dünya güzel doyum olmuyor!
Fakat biliyorum ki, Babam Ramazan Yalçın şimdi Honaz’ın yukarı mezarlığındaki mezarından başını kaldırıp Honaz ovasına bakıyor, 1960 yılında kendi bahçesine diktiği 100 fidanının ve Honazlılara yalvar yakar diktirdiği 100 cennet elması fidanının on binlere ulaştığını, 1960 yılında ilk kez 200 kilo kadar topladığı cennet elmalarının 2020 yılında 15.000 tona ulaştığını, 60 yılda Honaz’ın cennet elması üretiminde Türkiye birincisi olduğunu görerek mutlu oluyor ve “Emeklerim boşa gitmedi!” diyerek huzur ve nurlar içinde uyuyordur!
1960 yılında Honaz’a ilk kez cennet elmasını diken, Honaz’da cennet elması üretimine önderlik etmiş olan babam Ramazan Yalçın’a şahsım, ailemiz ve Honazlılar adına saygı, sevgi ve şükranlarımı sunuyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun!
Ayrıca Honaz’da 60 yıllık cennet elması üretiminde emeği geçmiş herkese çok teşekkür ederim.
Bochum, 20.10.2020 Kemal Yalçın
Honaz Tarihi hakkında temel kaynaklar:
- Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Türk Tarih Kurumu Yayını, s. 41-55, Ankara, 1984
- Historia, Yazan: Niketas Khoniates (Honazlı Niketas), Türk Tarih Kurumu Yayını, s. 122-132, Ankara, 1995
TEŞEKKÜRLER…
Honaz’daki Cennet elması üretiminin tarihini yazarken bana esas bilgileri Ağabeyim İsmet Yalçın verdi. Bildiklerini, gördüklerini anlatan, babamız Ramazan Yalçın’ın 1960 yılında diktiği cennet elmalarını ve bahçemizi sulayan, bakıp çeken, babamızın vasiyetini yerine getiren:
Rahmetli Ali İhsan Yalçın’a
İsmet Yalçın’a,
Müşerref Yalçın Öztürk’e,
Ayşe Yalçın Canpolat’a
Münevver Yalçın Akgündüz’e,
Pembe Yalçın’a,
Sultan Yalçın’a
Saygı ve sevgilerimi sunarım.
Honaz ve cennet elması fotoğraflarını
Mehmet Yalçın,
Özgür Yalçın,
Feza Yalçın Çobanlar çektiler.
Kendilerine çok teşekkür ederim.
Yazının hazırlanmasında bana bilgi veren;
Gazeteci Muhammet Karaçay’a,
Ziraat Mühendisleri Deniz Canpolat & Özgür Yalçın’a,
Ziraatçı İrfan Yanar’a,
Hisar Mahallesi Muhtarı Saim İncekara’ya
çok teşekkür ederim.