3 Ağustos 2017, Perşembe. Bugün Hanoi şehrinin müzelerini gezeceğiz. Ama önce Vietnam tarihini özetlemek istiyorum. Vietnam’ın 4000 yıllık tarihi sömürgecilere ve işgalcilere karşı mücadele ve savaşlarla doludur. Çin’in işgali milattan önce 111 yılında başlamış.
Tam 1000 yıl sürmüş. 1010 yılında Çin egemenliğinden kurtulmuşlar. Kızılırmak Deltası’nda Hanoi şehrini kurmuşlar. Hanoi, Vietnam tarihinde hep direnişlerin merkezi olmuş. 2010 yılında 1000. Kuruluş yılını kutlamışlar. 1862’de Fransız egemenliği başlamış. 1940 yılına kadar devam etmiş. Fransızlar 80 yılda Vietnam’ı kendilerine benzetmeye çalışmışlar. Fransız mimari tarzı, Fransız kültürü ve Hıristiyanlık bu dönemde yaygınlaşmış.
Vietnam 1940-1945’de Japon işgal dönemini yaşamış. Ho Chi Minh önderliğinde direniş başlamış. Japonları kovmuşlar. 1945’te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti kurulmuş. Ho Shi Minh devlet başkanı seçilmiş. Fransızlar gelmiş yeniden. 1946’da Fransızlara karşı savaş yeniden başlamış. 1954’te Cenevre Konferansı’nda Vietnam Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye bölünmüş. Vietnam İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki, Batı ve Doğu Blokları arasındaki soğuk savaşın en kanlı, en yıkıcı savaşlarına sahne olmuş. Kuzey Vietnam’da Komünist bir rejim, Güney Vietnam’da kapitalist bir rejim kurulmuş. Kuzey’i Sovyetler Birliği ve Çin, Güney’i ABD desteklemiş.
1964’te ABD Kuzey Vietnam’a saldırmış. Böylece 2. Vietnam Savaşı başlamış. 11 yıl süren bu savaş 20. Yüzyılın en kanlı ve barbar savaşlarından biri olarak tarihe geçmiş.
1975’te ABD resmen yenilmiş, komünistlerin Güney Vietnam’ın başkenti Saigon’u almalarıyla savaş sona ermiş. Vietnam birleşmiş. 1976’da Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş.
1979’da Vietnam Orduları Kamboçya’yı işgal etti. Pol Pot terör rejimi yıkıldı. Vietnam’ın Kamboçya’yı işgali 10 yıl sürdü. Çin, Pol Pot rejimini destekliyordu. Vietnam’ın bu terör rejimini yıkmasını istemedi. Vietnam’ı cezalandırmak için ekonomik ambargo ve yaptırımlara başladı. Hatta 17 Şubat 1979’dan 16 Mart 1979’a kadar bir ay boyunca savaştılar. Ağır kayıplardan sonra Çin Vietnam topraklarından geri cekildi. Bu dönem Vietnam’ın ekonomik olarak çöküntü ve yıkıntı dönemi oldu. 1989’da Vietnam Kamboçya’dan geri çekildi. Çin-Vietnam ilişkileri yeniden normalleşti.
1986’da yapılan Komünist Parti Kongresi’nde ekonomik ve siyasal reformlar kabul edildi. Vietnam siyasal bakımdan tek partili sosyalist bir ülke, ekonomik bakımından kapitalist bir ülke haline geldi.
Vietnam, 11 yıl süren savaşın harap ettiği doğayı ve insanları, yakıp yıktığı ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak, savaşın yaralarını sarmak için varını yoğunu harcamış. Buna rağmen ABD ordularının kullandığı zehirli, kimyasalların etkisi tamamen geçmiş değil!
KARŞILAŞTIRMA
Bir ülkeyi tanımak için üç dört gün yetmez. Bir ülkeyi yeterince tanıyabilmek ve belli sonuçlar çıkarabilmek için o ülkenin dilini bilmek; ekonomik, siyasal, kültürel hayatını derinlemesine incelemek gerekir. Benim bunları yapmaya vaktim yoktu.
Ben Vietnam’ı Almanya ile karşılaştırmadım. Almanya ayrı bir dünya, Vietnam ayrı bir dünyadır. Ben Vietnam’ı daha önce gezip gördüğüm Polonya, Doğu Almanya, Moskova, Tacikistan, Özbekistan ve Kazakistan ile karşılaştırdım. Almanya’dan Polonya’ya 1986’da 16 kişilik bir gençlik grubu ile gitmiştim. Maydanek Ölüm Kampı’nda 15 gün çalışmıştık. Herkes Polonya’daki Sosyalist rejimi yıkmak için elinden geleni yapıyordu. Ülke perişandı. Rüşvetsiz iş yapılmıyordu. Herkes ülkedeki yolsuzluklardan şikayetçi idi.
1987’de bir sendika grubu ile Doğu Almanya’yı gezmiştik. Polonya’ya göre daha iyi görünüyordu. Fakat herkes suskun ve huzursuzdu.1989’da Alman Metal İşçileri Sendikası’nın düzenlediği 30 kişilik Moskova, Tacikistan, Özbekistan ve Kazakistan inceleme gezisine katıldım. Amacım Cumhuriyet gazetesine gezi izlenimlerimi yazmaktı. Cumhuriyet’ten arkadaşlarla konuştum. “Özbekistan’daki muhalefet hareketi hakkında somut bilgiler elde et. İzlenimlerini resimlerle zenginleştir!” dediler. Amacımı ve düşüncemi gezi grubumuzun Alman rehberine açtım. “Sana yardımcı olurum. Sovyetler Birliği’nde rüşvetsiz, hediyesiz hiçbir şey yapamazsın! Mutlaka hediye almalısın!” dedi.
“Nasıl olur?”
“Gidince görürsün! Ben dördüncü sefer gidiyorum. Sen benim dediklerimi yap, hediye al!”
“Ne alayım?”
“Kadın külotlu çorapları, kadın iç çamaşırları, elektronik aletler, tükenmez kalemler!”
“Ben tanımadığım bir kadına külotlu çorabı, işlemeli külotu nasıl vereyim?”
“Sen veremezsen ben veririm! Madem yazı yazacaksın, külotu da vereceksin! Sen benim dediklerimi yap!”
Çok şaşırmıştım! Son gün gittim 10 çift külotlu çorap, elektrikli hesap makinaları, boyalı kalemler vb. aldım!
Ekim Devrimi törenlerinin yapıldığı gün Moskova’ya vardık. Moskova Olimpiyat Köyü’ne yerleştik. Akşam yemeği için lokantaya gittik. Garsonlar yemek verirken rüşvet istemeye başladılar. Siyah havyar kutusunu gösteriyor, “10 Mark!” deyip cebine koyuyorlardı! Çok şaşırdım! Alman rehberimiz “Daha bu başlangıç! Daha çok şaşıracaksın!” dedi. 17. Kattaki odama çıktım. Kapı çalındı. Salon bekçisi, “ Ne getirdin? Parfüm, külot, mark, dolar!” diye sordu. “Nein! Nein!” deyip kapıyı kapattım.
Ertesi gün bizim gruba Marksizm-Leninizim Enstitüsü’nde kapitalizmin faydaları konusunda konferans verdiler. Birçok arkadaş itiraz etti. Bizlere güldüler. “Hayallerle uyutulmuşsunuz! Birkaç güne kadar Berlin Duvarı yıkılacak. Siz hâlâ doğmaları savunuyorsunuz!” dediler.Gerçekten de iki gün sonra Berlin Duvarı yıkıldı. Tacikistan’da gördüklerim Moskova’da gördüklerimden daha kötüydü.Özbekistan’a geçtik. Semerkant’ta grubumuzu dört sivil polis korumaya aldı. Kesin bir dille uyardılar: “Burada çok hırsız vardır. Çantalarınıza, fotoğraf makinalarınıza sahip olun! Gruptan ayrılmayın! Dışarda yemek yemeyin!”Hırsızlar grubumuza iki sefer saldırdılar. Yaşlı bir arkadaşın boynunda asılı fotoğraf makinasını alıp kaçtılar.
Taşkent’te de aynı uyarıları yaptılar. Sokaklarda kızıl bayraklar asılıydı. Devlet dairelerine, bakanlık binalarına 5 kat, 7 kat büyüklüğünde Marx, Engels ve Lenin portreleri asılmıştı. “Burada Moskova’dan daha çok Lenin resmi, Lenin heykeli ve daha çok kızıl bayrak var!” demiştim. Özbek gezi rehberimiz kulağıma eğildi, “Buranın mafyaları daha büyüktür!” dedi. Kazakistan’da da durum aynıydı.
Fabrikaları, okulları gezdik. İşçilerle, sendikacılarla konuştuk. Herkes korku içindeydi. Herkes rejimi yıkmak için uğraşıyordu. Semerkant ve Taşkent’te muhalefet hareketinin sorumlularına ulaştım. “Yaz Cumhuriyet’e! Yakında yıkacağız komünizmi! Keseceğiz Rusları!” dediler. Korktum! Böylesine bir kini, nefreti hiç görmemiştim. Alman gezi rehberimizin çok haklı olduğunu gördüm. Rüşvetsiz adım atmak mümkün değildi. Aldığım hediyeleri vererek bilgi alıyordum! “Böyle komünizm olacaksa hiç olmasın! Yıkılsın bu rejim!” diyerek Rusya’dan ayrılmıştım.
VİETNAM’DA GÖRDÜKLERİM
Vietnam’da gördüklerim 1989’da Rusya’da gördüklerime benzemiyordu.
Otel görevlileri “Hırsız çoktur! Dikkatli olun!” diye bizi hiç uyarmadı. Dört gün Hanoi’de dolaştık. Kalabalıkların arasına girdik. Hırsıza, yankesiciye, soyguncuya rastlamadım. Dövüş, kavga görmedim. İnsanlar güler yüzlü, yardımsever, dürüst idi. Sokaklarda korkmadan dolaştık. Otel çalışanları rüşvet istemedi. Lokantalarda garsonlar “Başiş!” diyerek yüzüme bakmadı. İçimden gelerek verdim. Saygıyla teşekkür ettiler. Hanoi sokaklarında hiç dilenci görmedim. Yoksul, gariban insanlar vardı. Ama dilenmiyordu. Sokak satıcıları kolunuzdan tutup zorla bir şey satmak istemiyordu.
Otelci “Son zamanlarda taksiciler arasında mafyacılar türedi. Dikkat edin! Bir sorun çıkarsa plakasının resmini çekin. Bana bildirin! Biz gerekeni yaparız!” dedi. Haklıymış! Bir taksici bizden 60 000 dong yerine 380 000 dong istedi. İtiraz ettik. Adam tartışmaya başladı. Şafak şoför ile bağırıştı ve sonunda 100 000’ne (3-4 dolar) anlaştık. Plakasının resmini çekip otelciye bildirdik.
“Kusura bakmayın! Sahte taksiciler yapıyor bunları!”. Bunlar çete gibi dedi.
Hanoi’de metro, tramvay sistemleri yok! Ulaşım esas olarak motorsiklet ile sağlanıyor. Binlerce motorsiklet! Caddeler, sokaklar motorsikletleri almıyor. İnsanlar, gençler güler yüzlü, huzurlu görülüyor. Turistlere, yabancılara severek yardım ediyorlar.
Hanoi’de hiç gecekondu görmedim. Fransız mimari tarzında çok bina var. Binalar küçük, fakat yıkıntı, döküntü değil. Devlet daireleri, parti binaları sarı renkli. Caddelerde, her köşede Ho Shi Minh heykeli yok! Şehir içinde hiç Ho Chi Minh heykeli görmedim. Bir tane Lenin heykeli gördüm.
Partinin propaganda ve tanıtım yazıları kırmızı zemin üzerine sarı yazı ile yazılmış. Hanoi’den Ha Long şehrine dört saatte gittik. Şehirlerarası yol yerleşim yerlerinin ortasından geçiyor. Gürültü kirliliğine karşı hiçbir önlem alınmamış. Yolun kenarındaki ya da ortasındaki elektrik direklerine aynı büyüklükte, aynı renkte yüzlerce Ho Chi Minh’ten ya da partinin diğer önderlerinden sözler yazmışlar. Bu yazıların altında reklam veren firmaların adı yazılı.
Yol kenarlarındaki, şehir girişlerindeki Toyoto’nun, Hyundai’yın reklam panoları, partinin propaganda panolarından daha gösterişli, daha büyük, daha etkileyici. Gençlerde, çocuklarda kızıl yıldızlı, Ho Chi Minh resimli elbise, tişört pek görmedim. Bazı çocuklarda Amerikan bayraklı tişörtler vardı. Giyim kuşam düzgün, gençler modaya uygun giyinmişler. Tayland’daki, Almanya’daki moda aynen Vietnam’da da var.
Akşam televizyonda gezinirken 6. Kanalda tanıdık bir dizi karşıma çıktı. Dikkatle baktım. “Üsküdar Karakolu” yazıyordu. Konuşmalar Vietnamca yazılar Türkçe idi. İstanbul’da çevrilmiş bir televizyon dizisi Vietnam’da oynuyordu. Bu bana başka bir olayı hatirlattıç Bangkok’da tramvayda giderken yanımdaki bir kadın kızıyla Türkçe konuşmuştu. Hemen selam verdim. “Türk müsünüz?” diye sordum. Hayır! Abu Dabi’de yaşıyorum. Arabım. Fakat Türk dizilerini seyretmek için bir öğretmen tuttum. Türkçe öğreniyorum,” dedi. Arap ülkelerinde Türk dizileri çok seyrediliyormuş.
GENÇLERLE KONUŞMALAR
İki genç yanımıza geldi. İngilizce olarak sordular:
“Biz üniversite öğrencisiyiz. İngilizcemizi ilerletmek için sizinle birkaç dakika konuşabilir miyiz?”
Şafak kabul etti. Konuşuyoruz. İkisi de Makine Mühendisliği bölümde okuyorlarmış. Şafak, “Ben de makine mühendisiyim,” deyince sohbetimiz genişledi.
“Üniversiteye giriş sınavla mı oluyor?” diye sordum.
“Zor bir sınavla üniversiteye giriliyor,” cevabını verdiler.
Ayrıca okullarda forma giyme zorunluluğu varmış.
“Vietnam’da yaşamaktan mutlu musun? Okulunu bitirince ne olacaksın?” diye sordum.
İki genç de “Evet! Vietnamlı olmaktan ve Vietnam’da yaşamaktan mutluyuz,” dediler.
Gençlerden biri okulunu bitirince politikaya atılacağını, tek partili sistemin iyi olmadığını, çok partili bir sistem istediğini, Komünist Parti’nin çekiciliğinin giderek azaldığını, birçok insanın partiyi beğenmediğini söyledi.
Daha sonra iki kız yanımıza geldi. Onlar da kendilerini tanıttılar. İngilizce öğretmenleri turistlerle konuşma ödevi vermiş. “Bizimle konuşur musunuz?” diye sordular.
Kabul ettik. Ben kenara çekildim. Şafak konuştu. Konuşmaları cep telefonunu ile videoya kaydettiler.
Konuşmanın sonunda onlara da “Vietnam’da yaşamaktan mutlu muşunuzu?” diye sordum. İkisi de, “Vietnam’ı seviyoruz ve burada yaşamaktan mutluyuz!” cevabını verdiler ve bana da aynı soruyu sordular.
Hoa Lo Özgürlük Müzesi
Hoa Lo Hapishanesi 1896 yılında Fransız sömürgecileri tarafından kurulmuş. O zamanlar bölgenin en büyük, en kötü hapishanelerinden biriymiş. Fransız sömürgecilerine karşı direnenler bu hapishanede ağır işkenceler görmüşler. Bazıları giyotinle idam edilmiş. Hapishane yönetimine karşı gelenler “Cehennemin cehennemi” adı verilen hücrelerde tecrit edilmiş.
Hapishanenin koğuşlarına mahkûmların mumdan yapılmış heykelleri bire bir ölçüde konmuş. Mahkûmlar ayak bileklerinden kalın demirle kilitlenmişler.Bu hapishane 1964 yılından sonra esir alınan Amerikan askerlerinin kaldığı esir kampı olarak kullanılmış. Düşen uçakların esir alınan pilotlarının eşyaları, mektupları da sergileniyor.
Hapishanede işkenceyle öldürülmüş ya da giyotinle idam edilmiş devrimciler için bir anma köşesi yapmışlar. İsimleri yazılı, resimleri asılı. Orada da sürekli yas müziği çalıyor. Bu hapishanede iki sefer kaçma olayı olmuş. Hapishanenin dar lağımından kaçmışlar. Kaçtıkları lağımları da sergiliyorlar. Dünün işkence merkezinin bugün özgürlük ve direniş müzesine dönüştüğünü görmek çok mutlu ediyor insanı.
Savaş Müzesi
Savaş Müzesi’ne Vietnam tarihinin tüm savaşlarından kalmış silahlar sergileniyor. Fakat en çok Fransızlara, Japonlara ve Amerikalılara karşı verilmiş savaşlarda kullanılmış silahlar var. Müzenin bahçesinde ise Amerikalılardan ele geçirdikleri tankalar, toplar, araçlar var. Ayrıca düşürdükleri Amerikan uçaklarının hurdalarını getirip yığmışlar.
VAN MIEU Edebiyat Tapınağı. Vietnam’ın ilk üniversitesi
Vietnam’ın ve dünyanın en eski üniversitesi olan Van Mieu, 1070 yılında Kayzer Ly Thanh Tong tarafından kuruılmuş. İç içe geçilen beş bahçe ve bina kompleksinden oluşuyor. Üçüncü bahçenin etrafına taştan kaplumbağalar dizilmiş. Her kaplumbağa bu kutsal üniversiteyi başarıyla bitirmiş bir kişiyi temsil ediyor ve ait olduğu kişi hakkında ayrıntılı bilgiler bulunan kitabesi dikilmiş. Burada toplam 1307 tane kaplumbağa ve kitabesi yer alıyor. Van Mieu Üniversitesi ve içinde yer alan 1307 kitabe 2012 yılında UNESCO tarafından Dünya Belgesel Mirası olarak kabul edilmiş.
Vietnam, sömürgecilere ve işgalcilere karşı sadece silahla değil, kültürle, bilgiyle de savaşmış.