Genel Yazılar

Nazım Hikmet Şiirlerinin İşleniş Yöntemleri

Dünya tarihinde ülkerin ve halkların büyüklükleri, sadece nüfusları, yüzölçümleri ile değil; esas olarak yetiştirdikleri büyük yazarlarla, şairlerle, sanatçılarla, bilime ve tekniğe, insanlığın bilgi hazinesine yaptıkları katkılarla ölçülüyor.

Yunan halkı, antik çağda dünya felsefe tarihinin temellerini atan Sokrates, Platon, Aristoteles, Demokritos, Herakleitos gibi filozofları çıkaran bir halktır. İtalyanlar Dante, Leonardo  da Vinci gibi büyük insanları yetiştirmiştir. Rusya denince aklımıza Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, Çaykovski, Lenin gibi devler gelir.

Alman halkı Hegel, Kant gibi filozofları, Marx, Engels gibi dünya tarihinin akışını değiştiren filozof ve devrimcileri, Albert Einstein, Maks Plank gibi bilginleri, Bertold Brecht, Heinrich Böll, Goethe, Schiller gibi edebiyatçıları; Brams, Bethofen gibi müzikçileri yetiştirmiş, insanlığın bilgi hazinesine büyük katkılar yapmıştır.

Türk halkı da, Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Şeyh Beddreddin, Nazım Hikmet gibi insanları yetiştirmiştir.

Günümüzde ülkeler yetiştirdikleri büyük insanlarla anılıyor. Şili Neruda´nın; İspanya Cevantes´in; Kolombiya Markues´in; Türkiye ise Nazım Hikmet´in  ülkesidir.

Nazım Hikmet, çağdaş Türkiye´nin aydınlığı; Türk halkının ulusal onurudur.

 

Türkiye´nin tutucu, gerici, çağ dışı yöneticileri Nazım´ı susturmak, okuyucularından koparmak için çok uğraştalar. Onu düzmece olaylar yüzünden, göstermelik yargılamalarla toplam 16 yıl hapislerde çürüttüler. 50 yaşında Türkiye´den kaçmak zorunda bıraktılar. Kitaplarını yasakladılar. Şiirleri otuz dile çevrildi. Türkiye´de ise okunması suçtu. Mezarının vasiyeti üzerine Moskova´dan Türkiye´ye getirilmesini Bakanlar Kurulu kabul etmedi.

Türkçenin en iyi şairinin şiirleri Türkiye´de okul kitaplarına sokulmadı.

Al elmaya taş atan çok olurmuş! Nazım´a sağlığında çok taş attılar. Onu taşlayanlar, suçlayanlar, yaşamını zehir edenler yok olup gitti. Adları yaptıkları kötülüklerle anılıyor artık.

Nazım Hikmet ise sıcak bir Anadolu güneşi gibi sevgiyle, bereketle kucaklıyor insanları. Değer bilir insanlar da onunla yürüyorlar sevgiye, barışa, kardeşliğe, özgürlüğe doğru.

 

Nazım Hikmet için çok çeşitli yazılar, makaleler, kitaplar yayınlandı. Ben bu yazımda, Almanya´daki öğretmenliğim sırasında, Türkçe anadil derslerinde Nazım Hikmet şiirlerinin işlenişinden edindiğim deneyimleri özetlemek istiyorum.

Türkçe Anadil derslerinin uygulanışı eyaletlere göre değişiyor. Örneğin. Bayern´de Türkçe öğretmenleri  5 yıllık bir süre için Türkiye´den geliyor. Türkçe derslerinin  ve öğretmenlerin kontrolu Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Ateşesi tarafından yapılıyor. Kitaplar, ders araçları genellikle Türkiye´den getiriliyor.

Kuzey Ren Westfalya´da ise Türkçe Anadil dersleri, Eyalet Kültür Bakanlığı sorumluluğunda yapılıyor. Öğretmenler Eyalet Kültür Bakanlığı tarafından seçilip atanıyor. Dersler, Eyalet Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanmış müfredat proğramına göre işleniyor. Ders kitapları Alman eğitim sisteminin ilke ve amaçları doğrultusunda hazırlanıyor. Türkçe dersleri genellikle normal ders saatler içinde, Hıristiyan ve protestan öğrencilerin din derslerine paralel saatlerde yapılıyor.

Türkçe Anadil dersleri isteğe bağlı bir ders. Öğrenciler, velilerin onayı ile Türkçe dersine katılabilirler. Beğenmezlerse velinin onayı ile bırakabilirler. Bu derslerin notları ders ortalamasına etki etmez.

Almanya´da doğup büyüyen 3. ve 4. nesilden öğrencilerin bir çoğunun Türkçeleri bozuk. Yarım yamalak okuyup yazabiliyorlar. Kelime ve deyimlerin çağrışımları Türkiye´deki yaşıtlarına göre zayıf. Öğrenciler Türkiye´deki insan ilişkilerine ve yaşam biçimine göre yazılmış; Türkiye´deki düşünce ve anlayış biçimini yansıtan şiirleri, öyküleri, romanları anlamakta zorluk çekiyorler. Kimisi de hiç anlamıyor. Aziz Nesin´in mizah öykülerini sınıfta okurken katıla katıla gülüyorum. Öğrencilerin çoğu da gülüyor. Ama öykünün içindeki mizah öğesini anladıklarından değil; öğretmenlerinin gülüşüne gülüyorlar.

Türkçe konuşan öğrenciler, Alman ve diğer uluslardan öğrencilerle ders yaparken, sınıfta azınlıkta kalıyorlar. Kimi sınıflarda 3, kimi sınıflarda 5 Türk öğrenci bulunuyor. Bazı sınıflarda da  bir iki Türk bulunuyor. Sınıfında azınlıkta olmanın ruhsal, düşünsel etkisiyle bir çok Türk öğrenci sessiz ve suskun kalıyor.

Fakat bazan on sınıfın, bazan altı sınıftaki Türk öğrencilerin birleşimiyle meydana gelen Türkçe dersi öğrencileri kendilerini daha rahat ve güvende hissettiklerinden, kimi zamanda Türkçe Anadil dersinin notunun diğer derslere göre önemsiz olduğundan daha konuşkan, daha yaramaz, daha hareketli, daha sorumsuz olabiliyorlar.

Ayrıca Türk öğrenciler arasında milliyetçi, gerici, bağnaz ve yobaz düşünceler yaygındır. Kur´an kurslarına katılan, hafta sonlarını ve okul tatillerini yatılı Kur´an kurslarında ya da tarikat okullarında geçiren öğrenciler arasında dinsel ayrımcılığa sık sık rastlanıyor.

Şartlanan, kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi giyinmeyem, yaşamı ve anlayışı farklı olan  sınıf arkadaşlarına, öğretmenlerine, okul sistemine, toplumsal yapıya karşı kinleniyor. Müslüman olmayan öğrencilere “kafir” diyerek kin duyuyor.

Almanya´da doğup büyümesine, Alman okul sistemine göre eğitilmesine, karnı Almanya´da doymasına karşın kafasına sokulan dinci, milliyetçi duygu ve düşüncelerle Alman arkadaşını kendi dışında, kendi gelenek ve göreneklerine ters bir yapıda görüyor.

Nazım Hikmet, şiirlerinde insan yaşamının çok çeşitli yönlerini ele alır. İnsanı işlerken ustalıkla barıştan, kardeşlikten, sevgiden, hoşgörüden, özgürlükten, umuttan, yurtseverlikten,  sözeder.

Türk Veliler ve öğrenciler, son 20 yıldan beri Türkiye´de süre gelen Kürt – Türk çatışmasından tek taraflı bilgilendirildi. Türk basını, televizyon programları ve Türkiye´yi yönetenlerin resmi açıklamalarıyla şartlanan, bilgilendirilen öğrenciler, Kürtlerin haklarından sözedildiğinde, Ermeni tarihi hakkında gerçekler söylendiğinde öfkeleniyor, bağırıp çağırıyor. Örneğin, Gesamtschule 9. ve 10. sınıflarında, insan hakları konusunu işlerken, Kürtlerin de aynı haklara sahip olması gerektiğini söylediğimde öğrenciler birbirine saldırmışlardı.

Bu öğrencilere öncelikle kendisi gibi olmayan, kendisi gibi dünmeyen, kendi dünyası dışındaki sınıf arkadaşına hoşgörü ile bakabilme, onlarla sevgi ve barış içinde oynayabilme alışkanlığı ve bilinci kazandırılmalıdır.

İşte böylesi öğrencilerle Türkçe dersi yaparken Nazım Hikmet şiirlerinin özel bir yeri oluyor.

İlk ve orta okulda “Arkadaşlık, dostluk” ünitelerini işlerken öğrencilere Nazım´ın “Davet” şiiri okutulup son bölümü büyük ve renkli harflerle yazdırılıp sınıfa asılabilir.

23 Nisan Çocuk Bayramı kutlanırken;

 

“Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim!”

dizelerinin Türkçe ve Almancası tüm sahneyi kaplayacak biçimde yazılıp asılabilir.

 

Nazım Hikmet´in şiirlerindeki Türkçenin melodisi, ses uyumu, kafiye sistemi, kullanılan semboller  ilk ve ortaöğretim öğrencilerini annelerinin kolları gibi sıcacık sarıp sarmalıyor. Öğrenciler Nazım´ın şiirlerini daha kolay ve daha çok akıllarında tutabiliyor. Nazım´ın dizelerindeki yürek atışları, düşünce pırıltıları, sevgi ve merak merak öğeleri ile birleşerek öğrencilerin dünyalarını aydınlatıyor.

Ayrıca Nazım´ın şiirlerinin çevirileri daha kolay ve daha anlaşılar olabiliyor. Çevrilen  şiir değerini pek yitirmiyor.

“Dünyaya Verelim Çocuklara” şiirinin Türkçesini ve Almancasını ilk ve orta okul öğrencilerine okutttum. Almancasını Almanlar, Türkçesini Türkler okudu. Bazı öğrenciler iki dilde okumak istediler. Bunu da denedim.

“Dünyayı Verelim Çocuklara” şiiri üç bölüm; toplam on dize. Birçok öğrenci bu şiiri baştan sona okuyabilir. Fakat önemli olan okuma bayramı kutlamalarında ya da 23 Nisan Uluslararası Çocuk Bayramı etkinliklerinde sahneye olabildiğince çok çocuğu çıkarabilmektir. Nazım´ın şiirleri bu yönden de öğretmene ve öğrenciye kolaylıklar sağlıyor. “Dünyayı Verelim Çocuklara” şiirini okuma bayramı sırasında altı öğrenciye okuttum. Türkçe ve Almanca birbirini tamamladı. Veliler ve öğrenciler daha kolay anladılar.

Nazım´da, sınıflara, yaş gruplarına ve öğrenme becerilerine uygun içerik ve biçimde şiirler çok. İlk ve orta öğretimdeki Türkçe derslerinin üniteleri çoğunlukla dostluk, önyargıları kaldırma, duygu ve düşünceleri doğru anlatabilme, algılarını ve gözlemlerini yorumlayabilme, düşünceleri analiz edebilme, mantıklı düşünebilme, çevredindeki olaylara eleştirel bakabilme yeteneklerinin ve alışkanlıklarının kazandırılmasını amaçlar.

Nazım Hikmet´te bu beceri ve alışkanlıkların kazanılmasını kolaylaştıran, edebi değeri yüksek, estetik güzelliği olan, akıcı, çekici bir çok şiir vardır. Bunlardan ilk akla gelenler “Kız Çocuğu”, “Asya –  Afrika Yazarlarına”, “Japon Balıkçı”, Bulutlar Adam Öldürmesin” gibi şiirlerdir,

Nazım´ın 1956 Dünya Barış Kongresi sırasında yazdığı “Kız Çocuğu” şiiri ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencilerini sarıp sarmaladığı gibi; ortaöğretim 9. ve 10. sınıf öğrencilerinde de barış içinde yaşanabilen bir dünya bilincini filizlendiriyor.

Beş bölümden oluşan şiiri beş yada 10 öğrenci okuyabiliyor. Her bölüm kendi içinde ve şiirin bütünüde anlam taşıdığından her öğrenci okuduğu bölümde kendini bulabiliyor.

“Çalıyorum kapınızı

teyze amca bir imza ver.

Çocuklar öldürülmesin

şeker de yiyebilsinler.”

 

bölümü hep birlikte okunca daha etkileyici olabiliyor. Aynı etkiyi “Bulutlar Adam Öldürmesin” şiirinin dizeleri de veriyor.

“Koşuyor altı yaşında bir oğlan,

uçurtması geçiyor ağaçlardan

siz de koşmuştunuz bir zaman

çocuklara kıymayın efendiler.

Bulutlar adam öldürmesin.”

Bu şiir resimleştirilerek işlendiğinde daha etkili, daha düşündürücü ve öğrencinin hayal gücünü artıran bir işlev görüyor. Uçurtması elinde koşan bir çocuk; masmavi bir gökyüzü, yada zehirli bulutlardan yağan öldürücü yağmur motifleri öğrencilerde sağlıklı, barışçı bir çevre bilincini canlandırıyor.

“Asya-Afrika Yazarlarına” şiirinin ilk beş dizesi bile, insanları karabaşlı – sarıbaşlı, mavi gözlü-karagözlü gibi derilerinin rengine, gözlerinin şekline, vücutlarının dış görünüşüne göre ayıran ırkçı düşünce, örgüt ve eylemlerin hâlâ varlığını sürdürdüğü Almanya´da çocukların aklında kardeşlik sevgisi, dillerinde dostluk türküsü olabiliyor.

“Kardeşlerim

Bakmayın sarı saçlı olduğuma

Ben Asyalıyım

Bakmayın mavi gözlü olduğuma

Ben Afrikalıyım!”

 

Öğrenciler bu dizeleri, hayal güçleriyle kendilerine göre değiştiriyorlar. Resimlendiriyorlar. Sevecen bir şakacılıkla sınıfta, koridorda, okul bahçesine, oyun arasında, kısacası okul yaşamının akışı içinde birbirlerine birbirlerine Nazım´ın dizelerini değiştirerek sesleniyorlar. Kimi “Bakmayın benim pasaportuma, ben Almanyalıyım!” diyor. Kimi kısa boylu arkadaşını iğnelemek için “Bakmayın benim kısa boylu olduğuma, ben uzun boyluyum!” diyor. Mantıklı düşünmenin gelişmesinde, özel-genel, içerik-biçim ilişkisini kavratmak açısından önemli beyinsel ışıltılardır.

Eğitim bir günlük, bir aylık , beş yıllık tek boyutlu, tek renkli, tek biçimli bir süreç değildir. Öğretmen  her sabah okula giderken, her sınıfın kapısından girerken bir damla bilgiyi, gerçek lik denizinden bir damla suyu öğrencilerine verebilmenin heyecanını duymalı. Öğretmen her gün yeniden öğrenen, her gün kendi bilgi hazinesini zenginleştiren insandır. Öğretmen neyi ne zaman, nasıl öğreneceğini ve öğreteceğini bilmelidir. Öğretmen, Müfredat Programına göre belirlenmiş konuları, üniteleri işlemek; belli bilgi ve becerileri öğrencilere kazandırmak zorundadır. Ama bu amacı en iyi gerçekleştirecek yöntemleri, metinleri, şiirleri, resimleri, araç ve gereçleri seçmekte özgürdür. Şiir dilsel, beyinsel, kültürel bilgi, beceri ve alışkanlıkların kazandırılmasında önemli bir işlevi yerine getirir. Elbette tek bir yazarla, üç beş şiirle kendimizi sınırlamamalıyız. Ama öğretmen öğrencileriyle birlikte bal yaparken, hangi çiçeğe, hangi meyveye konacağını iyi bilmelidir.

 

Eleştirel yaklaşım alışkanlığı

 

Öğrencilerin bakar kör olmaması çağdaş bilimsel eğitimin temel ilkerindendir. İnsan gözü ile bakar; beyni ile görür. Kulağı ile duyar, beyni ile işitir. Bu nedenle öğrencinin beyin sağlığını  korumak; yalanlarla, çarpıtmalarla köreltilen bilincini aydınlatmak; bozulan algılama yeteneğini iyileştirmek gerekiyor. Öğrencilere, yaşamlarına yön verecek, ömür boyu sürecek eleştirel yaklaşım alışkanlığını kazandırmak zor bir iştir.

Çocuklar, gençler boşvermişliği, bireyciliği, köşe dönmeciliği  yücelten binbir türlü etkiler içinde yaşıyor. Ekran karşısına çakılıp kalan çocuk insani değerleri aşındıran, sağlıklı düşünmeyi bozan, yardımlaşma yerine acımısız rekabeti aşılayan, şiddeti kışkırtan, insan öldürmeyi oyunlaştıran çeşitli proğramlara bakıyor. Baktığını tartışmayan, konuşmayan, yorumlamayan beyin tembelleşiyor. Zamanla baktığını göremez bir duruma geliyor.

Çocuklar, öğrenciler, gençler yaşadıkları kültürel dünyada her gün neler neler duyup yaşıyorlar: “Her koyun kendi bacağından asılır!”, “Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın!”, “Erken öten horozun başını keserler!”, “Gemisini yüzdüren kaptan!”, “Düşün düşün boktur işin!”, “Bu dünya önemsizdir, öte dünyayı düşün!”, “Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin!”, “Böyle gelmiş böyle gider!  Otur oturduğun yerde; etliye sütlüye karışma! Dünyayı kurtarmak sana mı kaldı?” vb. vb.

Öğrencilere eleştirel bakışı, mantıklı düşünmeyi, gerçekliği araştırma tutkusunu nasıl kazandıracağız? Çocukların gençlerin bakar kör olmalarını nasıl engelleyeceğiz?

Böylesi soruların yanıtını bulmak çok zor.

Zorlukları bile bile, güçlükleri göre göre sabırla, biliçle, sevgiyle, umutla, hergün adım adım, damla damla, nakış nakış çalışmak, emek vermek gerekiyor. Hem de başkasına akıl vererek değil, ilk adımı kendimiz atarak girişmeliyiz işe.

Bu konuda çeşitli yaş gruplarına, çeşitli okul biçimlerine göre bir çok ünite var. Gerisi öğretmenin becerisine, ustalığına ve bilgi birikimine kalıyor.

 

Bu üniteleri işlerden çok çeşitli çok zengin ders malzemesi, okuma ve incelenme metni, şiir  var. Yazarlar, şairler bu konularda güzel, estetik değeri yüksek ürünler vermişlerdir.

Nazım Hikmet de bu konularda çok şiir yazmıştır. “Ellerinize ve Yalana Dair” , “Beş Satırla”, “Dünyanın En Tuhaf Mahluku”, “Yaşamaya Dair” şiirleri  çok bilinen, çok okunan örneklerdir.

Bu şiirlerde anlam ve biçim bütünlüğü olan her dize ya da dize grupları, hatta kelime ya da kelime grupları tek tek öğrencilere okutturularak, sınıftaki tüm öğrencilerin ilgisi artırılabilir. Ayrıca, dizedeki anlama,  vurgulamaya, şiirin bütünlüğündeki ahenge, melodiye göre öğrenciler sınıfa dağıtılabilir. Kimisi oturduğu yerden, kimisi sandalyesinin üstünde dikelerek, kimisi sırasının üstüne çıkarak, biri bir köşeye, diğeri öteki köşeye dağıtılarak öz ve biçim; ses ve anlam ilişkileri canlandırılabilir. Böylece her öğrencinin şiirin bir parçası haline gelmesi; ilgisinin artması  sağlanabilir. Örenğin:

 

A- “Akrep gibisin kardeşim,

Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi…”

 

B- “Serçe gibisin kardeşim,

Serçenin telaşı içindesin.

 

C-  “Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat”

 

D-  ”ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim.”

 

Hep birlikte: “Bir değil,

beş değil

milyonlarcasın maalesef.”

Böylesi görev dağılımıyla 20 kişilik sınıfın tümü derse katılmış, ilgileri belli bir noktaya odaklanmış olabilir. Şiirin tamamını tek bir öğrenci okurken geçen üç beş dakikada edilgen kalan bazı öğrencilerin yaramazlık yapmaları, dersin akışını bozmaları da bir ölçüde engellenmiş olur.

Nazım Hikmet´in “Kuvayı Milliye Destanı” baştan sona orta okul ve lise öğrencilerine uygun, canladırılabilcek, oyunlaştırılabilecek şiirlerle doludur.

Ben Bu destanın girişindeki “Onlar” şiirini  “Karayılan Hikayesi”ni, “Davet”i, “Ellerinize ve Yalana Dair”i, “Dünyanın En Tuhaf Mahluku”nu teyp hırsızı, ev kaçkını, kavgacı, ipini koparmış 14 – 24 yaşlarındaki bir Türk gençleri grubunun eğitiminde malzeme olarak kullandım. Bu gençlerle şiir korosu kurdum. Üç aylık çalışma sonunda düzenlediğimizi halka açık eğlence akşamında sahnede bu şiirleri canlandırdık. Çok çeşitli yöndem ve etkinliklerin yanında “Nazım Hikmet Şiirleri Korosu” çalışmaları da olumlu sonuçlara varmama yardımcı oldu.

Bir kaç genci bataklıktan kurtarabilmemde Nazım Hikmet´in yardımı büyük oldu.

 

Sonuç:

Nazım Hikmet öleli neredeyse 40 yıl oluyor. Birçok şiiri ise hemen şimdi yazılmışcasına canlı ve güncel.

Şimdi yaşları elli olmuş bizim kuşak, toplumsal uyanış ve ilerlemenin hızlandığı, insanların yeni bir dünya özlemiyle ayağa kalktığı, bahar rüzgarlarının özgürlükten, kardeşlikten, emekten yana estiği 1960- 1980 dönemi Türkiyesinde yaşadık. Kimimiz aşkını Nazım´ın dizeleriyle ilan etmişti.  Ölümle burun buruna geldiğimizde, işkence tezgahlarında, hapiste, sürgün yıllarında Nazım Hikmet yanıbaşımızdaydı. “Yaşamak güzel şey be kardeşim!” diyordu. Nazım hiç bir zaman bizi yalnız bırakmadı.

15 yıldan beri Almanya´da öğretmenlik yapıyorum. Nazım gene yanıbaşımda. Bazan birlikte ders yapıyoruz. O bazan  ilkokul çocuklarının anlama sevinci; bazan lise öğrencilerinin sesi oluyor. Şavaş rüzgarlarının estiği, savaş tamtamlarının dünyanın dört bir yanından duyulduğu şu yaşadığımız günlerde sınıfımızda yanıbaşımızda, karatahtamızın üstünde gülümsüyor. Sıcacık, gencecik ve umutlu.

 

Bochum, 27.10 2001                                                    Kemal Yalçın