Ares Altıkulaç Nasıl başardığını anlatıyor
“Hem yetenek hem çok çalışmak hem de motive olmak başarının sırrıdır. Bana zorluklar karşısında pes etmemeyi annemle babam öğrettiler.
Babam çok iyi bir bestecidir. Bana göre mutluluk hayatın kendisidir.
Hayata karşı sevgimiz kalmazsa yaşamanın anlamı da kalmaz. Ben ismimi çok severim. Kitap okumayı çok severim. Romanları ve belgeselleri çok severim.
Sabahattin Ali’yi, Zülfü Livaneli’yi, Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i de çok severim. Ben kendimi bildim bileli annem bana hep kitap okur.
Ben kendi kedime söz verdim: Asla pes etmedim, etmeyeceğim ve ben dünyanın hatta evrenin en iyi piyanisti olacağım.”
Ares Altıkulaç
Ares Altıkulaç 16 Haziran 2022 günü, İzmir Menderes İlçesi, Ahmetbeyli Köyü’nde yapılan Klaros Felsefe, Sanat, Kehanet Festivali açılışında piyano çaldı. 12-13 yaşlarında gösteriyordu. Sahnede usta bir piyanist olarak duruyordu.
Herkes nefesini tutarak dinledi. Parçasını bitirir bitirmez alkışlar başladı. Alkışlar durmuyordu. Ares tekrar piyanonun başına oturdu. “Bella Ciao” parçasını çaldı. Çalarken coştu, dinleyenleri coşturdu. Ares çalıyor, dinleyiciler hep bir ağızdan “Bella Ciao” parçasını haykırıyordu.
Kimdi bu piyanist? Kimdi bu genç sanatçı?
Çok merak ettim. Sahneden inince yanına gittim, tebrik ettim. Tanıştık. Daha sonra annesi Nesrin Coşkun Altıkulaç ve babası Akuli Altıkulaç yanımıza geldiler. Onlarla da tanıştım.
Ares Altıkulaç 6 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da doğmuş. Hayatının ilk sekiz yılı Artvin ili Ardanuç ilçesinde geçmiş. Üç buçuk yaşında Artvin’de piyano dersleri almaya başlamış. 2017 yılında ailesiyle birlikte İzmir ili Menderes ilçesine gelip yerleşmişler. Babası Akuli Altıkulaç Menderes’te “Akuli” adlı bir sanat, müzik ve eğitim okulu açmış.
Ares’in hayatını, müzik eğitimini çok merak ettim. “Bana hayatını, müzik eğitimini anlatır mısın?” diye sordum. “Anlatırım,” cevabını verdi.
20 Haziran 2022 günü, Ahmetbeyli Köyünde, İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ın babasının evinde konuşmayı kararlaştırdık.
Güneşli, sıcak bir gündü. Evin geniş balkonunda Ares, babası Akuli Altıkulaç, annesi Nesrin Coşkun Altıkulaç ile bir araya geldik. Ares “Lütfen önce annem ile konuşunuz,” diyerek yanımızdan ayrıldı. Ares’in ardından babası Akuli de “Rahat rahat konuşunuz,” diyerek bizi baş başa bıraktı. Anlayışına teşekkür ettim.
Ares’in annesinin hayatı
“Ben Nesrin Coşkun Altıkulaç 3 Nisan 1975 tarihinde İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi’nde doğdum. Alevi-Bektaşi bir ailenin evladıyım. İlkokulu 1 Mayıs Mahallesi Orhan Veli İlkokulu’nda, liseyi Şeyh Şamil Lisesi’nde okudum. Zonguldak Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdim. Hem çalıştım hem okudum,” sözleriyle başladı hayatını anlatmaya. Sözünü hiç kesmedim. İçinden geldiği gibi anlattı. Ben de burada anlattıklarını aynen yazıyorum.
Bana “Türkü kız” derlerdi
Müzik merakım ailemizden geliyor. Dayım, ağabeyim güzel saz çalar ve söylerler. Konservatuar ses ve şan bölümünde okumak isterdim. Lise ve üniversite yıllarında ses korosuna katıldım. Maliye Bakanlığı’nda 22 yıl çalıştım. Maliye Bakanlığı Ses Korosu’na katıldım. Üniversite yıllarında arkadaşlarım bana “Türkü kız!” derlerdi.
Gözleri çarptı beni!
Benim hayatıma müzik yön verdi. İstanbul Kadıköy’de Maliye Bakanlığı Denetim Görevlisi olarak çalışıyordum. “Edebi Türkü Cafe” adlı yeni bir mekân açılmış. Vergi işlerini denetlemeye gittik. O gün aynen gözümün önünde. 30 Ağustos 2005 günüydü. Ben 32 yaşındaydım. Denetim yaparken işyeri sahibiyle karşılaştım. Adı Akuli Altıkulaç idi. Göz göze geldim! Gözleri çarptı beni! Âşık oldum! İlk bakışta karar verdim. Kalbimdeki boşluğun sıcacık dolduğunu hissettim!
O günü kadar evlenmeye karşıydım. Akuli’nin gözlerini görür görmez o gün ilk bakışta karar verdim. İçimdeki kararı yıktım! “Olursa bu olur! Ya bu ya hiç!” dedim.
Aramızda karşılıklı bir aşk doğdu. Akuli nereye giderse ben de oraya gidiyordum. Onunla birlikte olmak benim için hayatın en güzel mutlu anları oluyordu.
31 Ağustos 2008 tarihinde Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde evlendik. Bir çocuğumuzun olmasını çok istiyorduk. İsteyerek hamile kaldım. Hamile günlerimde bebeğimle konuşur, ona klasik müzik dinletirdim.
6 Kasım 2009 tarihinde bir oğlumuz dünyaya geldi. Dünyalar bizim oldu! Sıra oğlumuza bir isim koymaya geldi. Ne koyalım, ne koyalım diye konuşuyorduk.
ARES ölmeyen, sonsuz barıştır
Ben Yunan mitolojisini çok severim. Mitolojiden ARES ismini seçtik. Ares savaş Tanrısı idi. Biz “ölmeyen, sonsuz barış olsun,” dedik. Nüfus dairesine oğlumuzu kaydettirmeye gittiğimiz zaman nüfus memuru “Ares” adını pek beğenmedi. “Ne demek bu?” diye sordu, “Dedemin adıdır,” cevabını verdim. “Nasıl yazılıyor?” dedi.
Harf harf kodladım. “Ankara, Rize, Edirne, Samsun, ARES.” Harf harf yazdı. “Hayırlı olsun!” dedi.
Ares’i çok keyifli biçimde büyüttük. Ona hep türküler söyledim, türküler söyledik. Klasik müzik dinlettim. Mozart’ı çok severdim. Mozart’ı dinledim ve dinlettim. Ona hep kitap okudum. Onunla hep konuştum. Çok mutlu bir çocuktu. Hep gülerdi, bizleri güldürürdü.
Ares doğayı çok sevsin istedim. İnsanı da sevsin, doğadaki her canlıyı da sevsin istedim.
Ana baba olarak Ares’i doğanın içinde büyütmeye karar verdik. Akuli’nin memleketi olan Artvin ili Ardanuç ilçesine gittik. Ardanuç’un, Artvin’in dağlarında, ormanlarında, derelerinde gezdirerek Ares’i büyüttük.
Ben dört yıl Artvin merkezde çalıştım. Akuli ise Ardanuç ve daha sonra Artvin’de “Akuli Müzik Atölyesi” adlı bir özel müzik okulu açtı. Burada müzik yeteneği olan çocukları, gençleri konservatuvara hazırlıyordu. Birçok yetenekli çocuğa yol açtı.
Ares gözlerini müzik dünyasında açtı. Müzikli bir çevrede büyüdü. Üç buçuk yaşından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi çıkışlı bir müzik öğretmeninden ders almaya başladı. Bu dersler oyun biçiminde oluyordu. Ares piyano çalmaya oyun oynar gibi başladı.
Ares’in yetenekli bir çocuk olduğunu biliyorduk. Fakat onu hiç zorlamadık. Su akacağı yolu bulur, diye düşündük. Ares zamanla yolunu buldu. Artık tertemiz bir ırmak gibi akıyor.
Ben Ares Altıkulaç
Ares’in annesi sözlerini bitirdi. “Bundan sonrasını Ares’in kendisiyle konuşunuz,” diyerek sustu.
Ares’i çağırdım. “Lütfen gel, sıra sende,” dedim.
Ares ile baş başa, göz göze konuşmak için mutfağa geçtik. Ares konuşmak için kendine uygun rahat bir yer seçti.
“Ares önce kendini tanıt lütfen. Müziğe ne zaman, nerede başladın?” diye sordum.
“Ben Ares Altıkulaç. 06 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da doğdum. Gözümü müzik dünyasında açtım. Annem ve babam müzikle ilgileniyorlardı. Annem bana güzel türküler söylerdi. Çocukluğum Artvin’de, Ardanuç’ta geçti. Üç buçuk yaşımda müzik dersi almaya başladım. Sekiz yaşıma kadar birçok müzik öğretmeni değiştirdim. Çünkü babamın bir müzik okulu vardı. Babamın okulunda birçok müzik öğretmeni çalıştı, ben de hepsinden ders alıp bir şeyler öğrendim,” diye başladı hayatını anlatmaya.
Artvin’den İzmir’e göç
2017 yılında Artvin’den İzmir’e geldik. Gazikent İlkokulu’na kaydoldum. Okula ve çevreye uymak benim için çok zor oldu. Ben ilkokula 5,5-6 yaşımda başlamıştım. Sınıfımızın küçüklerindendim. Sınıftaki büyük çocuklar bana baskı yapıyorlardı.
İzmir’e geldiğim ilk yarım senede çok zorluk çektim. Hiç arkadaşım yoktu. Sürekli Artvin’deki arkadaşlarımı, okulumu arıyordum. Okuldan nefret ediyordum. Zorbalığa maruz kalıyordum. Okula gitmek istemiyordum. Bu nedenle annemle sürekli kavga ediyordum.
Durumumu anneme anlattım. “Anne lütfen okula gelin, benim çektiklerimi kendi gözlerinizle görün,” dedim. Annem ve babam okula geldiler. Durumumu gördüler. Bana hak verdiler. Derhal beni okuldan aldılar.
Menderes ilçesine bağlı “Oğlananası” köyü var. Bu köyün ilkokuluna başladım. Sınıfımız 16 kişiydi. Okulun mevcudu 100 öğrenci idi. Bu köydeki çocuklar bana çok sıcak davrandılar. Böyle bir sıcaklığı hiç beklemiyordum.
Sınıf arkadaşlarım benim piyano çaldığımı öğrendiler. Bana daima destek oldular. Oğlananası köyü ilkokulunun matematik öğretmeni Onur Hoca çok iyi bir öğretmendi. Bana çok iyi davranıyordu. Bu okula ısındım, arkadaşlarımı sevdim.
Konservatuvar sınavları
Oğlananası köyü İlkokulu’na 4. Sınıfın sonunda gelmiştim. 4. Sınıfın sonunda 9 Eylül Üniversitesi Konservatuvar sınavlarına hazırlandım. Bu sınav üç aşamalı bir sınavdı. Birinci aşama ritim, müzik, armoni; ikici aşama da aynı fakat daha zordu. Üçüncü aşamada fiziksel özelliklere, elin yapısına bakıyorlardı.
Birinci aşamada 75 puan, ikinci aşamada 90 puan aldım. Üçüncü aşama sınavına geç kaldım. Sınav salonuna vardığım zaman sınav başlamıştı.
Benden önce sınava girenlere tek tek ne çalmak istediğini soruyorlardı. Öğrenciler “Bana ne verirseniz çalarım,” diyorlardı.
Sıra bana geldi. Tüm hocalar sınav odasında idiler. Bana ne çalmak istediğimi sordular.
“Piyano çalmak istiyorum,” dedim.
Sınav çıkışında herkes mutluydu. Herkes okula alınmıştı. Bir hoca geldi, “Seni yedek bıraktık” dedi.
Çok üzüldüm! Orada bir banka oturdum, 4-5 saat ağladım.
Bir iki hafta boyunca geceleri hep ağlıyordum.
Bir sınav hakkı daha
Benim çok üzüldüğümü, sürekli ağladığımı gören annem babam da çok üzülüyorlardı. Bu işe bir çözüm bulmak için annem ve babamla sınav komisyonuna gittik.
Orada Behice adlı bir kız öğrenci gördük. O da fiziksel özellikler yüzünden konturbasa alınmamış, yedeğe alınmıştı.
Bahice’nin ailesi ile benim ailem bizlerin haklarını almak için çok direndiler. Bu direnme olumlu sonuç verdi.
Bir gün Menderes’te babamın müzik okulunda piyano çalarken bir haber geldi. “Okula alındın!” dediler.
Babamın Müzik Okulu’nda bir piyano öğrencisi vardı. Babası 9 Eylül Üniversitesi Rektörü Özel Kaleminin arkadaşıymış. Kulak misafiri olarak duyduğu benim mağduriyetimi Rektör Beye anlatmış. Rektör Bey durumumla ilgilenmiş, Konservatuvar Müdürüne söyleyip yanlışı düzeltmesini istemiş. Böylece ben de piyano bölümünü okumak üzere konservatuvara girmiş oldum.
Konservatuvarda piyano dersleri
Çok sevdiğim bölüme alınmıştım. Fakat öğretmenimiz çok sert ve disiplinliydi. Benim üzerimde baskı uyguluyordu. Ben bu baskılardan dolayı notaları unutuyordum, ödevlerimi yapmak istemiyordum. Hocalarım bana çok kızıyorlardı. “Sen çok yeteneklisin ama hiç çalışmıyorsun,” diyorlardı. Çalışsam bile onlara yeterli gelmiyormuş.
Ortaokul 5. Sınıfta sene sonu sınavına girmiştim. Çok çalıştım ve 95 puan alarak 6. Sınıfa geçtim. Ancak tam 6. Sınıfa başlayacakken korona salgını başladı.
Hocalarımız “Bir şey olmaz! Biz tatile girmeyeceğiz!” diyorlardı. Ancak tüm dünya bir anda durdu. Okulumuz bir hafta tatil edildi. Sonra bir haftalık tatil bir yıla çıktı.
Korona günlerinde online dersler
Online dersler çok zordu. Çünkü online piyano derslerinde piyanonun sesi iyi duyulamıyordu. Hocanın sesi kesiliyordu. Bu nedenle 6. Sınıf çok zor geçti. Piyanoya ilgim azaldı. Sanki tüm piyano bilgilerimi unutmuştum. Annem babam ile sürekli kavga ediyordum. Onlar “Çalış” dedikçe ben inat ediyor, çalışmıyordum.
Benim için internet oyunları, bisiklet sürmek, yakar top oynamak daha ilginçti. Derslere hiç çalışmıyordum. Notlarım çok kötü idi. Buna rağmen 6. Sınıf online sınavında 85 puan alarak sınıfımı geçtim.
Piyano öğretmenimi çok sevmiştim
- ve 6. Sınıfta benim piyano öğretmenim Başak Gören adlı bayan öğretmendi. Ben Başak Öğretmeni çok sevdim. Bana göre Başak Öğretmen hem iyi bir insan hem de teknik olarak okulun en iyi piyanisti idi. Başak Öğretmen piyano öğretmeni değildi, gerçek bir piyanist idi.
Çalışmayınca yetenek hiç işe yaramıyordu
- sınıfa geldiğim zaman bir gerçeği fark ettim. Bir insan ne kadar yetenekli olursa olsun, çalışmayınca yetenek işe yaramıyordu. Bunu anladıktan sonra çok çalışmaya başladım. 7. Sınıf ilk döneminde çok çalıştım. Ara dönem ilk sınav zamanı geldi. Ben ilk sınavda 95 puan aldım.
Ama sınava girmeden önce bir haber duydum. Başak Öğretmen hamileymiş ve bir gün sonra doğum yapacakmış, bu nedenle benim sınavıma giremeyecekmiş. Çok üzüldüm. Beni başka bir öğretmen sınava çağırdı. Bütün öğretmenler sınav yaptı. Başak Öğretmenim yoktu ve ben 95 puan almıştım. Bu benim için çok büyük bir başarı idi.
Başak Öğretmen sınavdan sonra bana bir mesaj gönderdi. “7. Sınıf ikinci döneminde yanında olamayacağım,” dedi.
Ben buna çok üzüldüm ve yeni öğretmenimizin kim olacağını sordum.
“Aslı Gedikli olacak,” cevabını verdi.
Ben Aslı Gedikli öğretmenimizi hiç tanımıyordum. Arkadaşlarıma sordum, “Bu öğretmen çok kötü, çok sinirli, çok öfkeli, derste bağırıyor,” cevabını verdiler. Ben çok korktum.
Aslı Hoca çok iyi bir piyano öğretmeni idi
Başkasından duymak başka, insanın kendi görmesi başka. Aslı Hoca’nın sınıfına girdiğim zaman sınıftaki öğrenciler bana dostça, güler yüzle “Hoş geldin!” dediler.
Karşılaştığım bu güler yüzler benim korkularımı bir anda giderdiler. Ama hâlâ korkuyordum.
Sonra sınıfa girdim, Aslı Hoca bana piyanonun başına oturmamı söyledi. Piyanonun başına oturdum. Başak Hoca’nın ikinci dönemde bana verdiği ödevleri saymamı istedi. Ödevlerimi söyledim. “Bu parçalar çok zor,” dedi. İlk derse başladık, çok güzel geçti. Ve ben burada şu gerçeği anladım: Başak Hoca ve Aslı Hoca çok iyi birer piyano öğretmenidirler.
Aslı Hoca “Ben seni piyanist değil, bir sanatçı yapmak istiyorum,” dedi.
Ben Aslı Hoca’nın bu sözünden çok etkilendim. İlk ders çok verimli geçti. Ben Aslı Hoca’yı da sevdim. Derslerime iyi bir şekilde çalışmaya başladım.
Kültür dersleri sınavlarında Matematikten 70, Türkçeden 90, İngilizceden 94, resimden 90, Fen bilimlerinden 96 puan aldım. Kendime olan güvenim arttı.
Ahmet Kerim Acar öğretmenim bana çok güvendi, ben de ona güvendim
Piyano sınavına iki ay kalmıştı. Fakat ben parçalarıma hiç hazır değildim.
“İki ay içinde bu parçaları çok iyi derecede çalmazsan sınıfta kalırsın ve okuldan atılırsın,” dediler.
Birçok piyano öğretmeni bu yükün altına girmek istemedi. Hatta Aslı Hoca bile benden umudunu kesti. Fakat benim en çok sevdiğim Ahmet Kerim Hocam benden umudunu hiç kesmedi. Bana güvendi, beni terk etmedi.
“Çalışırsan, çok çalışırsan başarırsın!” dedi.
Çok çalışmaya söz verdim.
İki ay boyunca, her gün 4-8 saat arasında çalıştık.
Sınava bir hafta kala ben çok kötü bir şekilde hastalandım. Fakat bir parçam henüz hazır değildi. Mozart’ın 20 dakikalık “Viyana Sonatı”nı ezberimden çalmam gerekiyordu.
Annem ve babam eğer başarırsam gurur duyacaklarını ve bana bir bilgisayar alacaklarını söylüyorlardı.
Sınava bir hafta kala ben saat başı kusmak için tuvalete koşuyor, sonra hemen piyanonun başına oturuyordum. Canım çok acıyordu. Dayanamıyordum. Artık kendime olan güvenim de azalmıştı. Fakat Ahmet Kerim Hoca pes etmemişti. Benim yanımda duruyordu. Ben “Hocam lütfen siz gidiniz,” desem bile gitmiyordu. Böylesine yoğun ve severek çalıştım ve son dakikada parçayı bitirdim.
Sınav günü geldi. Ben hâlâ biraz hastaydım.
Sınav günü sıra bana geldi. Aslı Hoca beni çağırdı. Sınav odasına girdim. Tüm parçaları ezberden 40 dakika çaldım ve hocalarıma teşekkür edip salondan çıktım.
Hatta çalma esnasında hocalardan gülenler, dikkatimi dağıtmak isteyenler de oldu. Ama ben gene de dikkatimi hiç dağıtmadım. Parçalarımı çok güzel çaldım. Akşam sınav notları açıklandı. 90 puan alarak başarmıştım.
Çok sevindim! Çok mutlu oldum!
Yapamazsın diyenleri yanılttım ve başardım.
Nasıl başardım?
Hem yetenek hem çok çalışmak hem de motive olmak başarının sırrıdır.
Bana zorluklar karşısında pes etmemeyi annemle babam öğrettiler.
Babam çok iyi bir bestecidir.
Bana göre mutluluk hayatın kendisidir.
Hayata karşı sevgimiz kalmazsa yaşamanın anlamı da kalmaz.
Ben ismimi çok severim.
Kitap okumayı çok severim.
Romanları ve belgeselleri çok severim.
Sabahattin Ali’yi, Zülfü Livaneli’yi, Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i de çok severim.
Ben kendimi bildim bileli annem bana hep kitap okur.
Ben kendi kedime söz verdim:
Asla pes etmedim, etmeyeceğim ve ben dünyanın hatta evrenin en iyi piyanisti olacağım.
Sevgili Ares, ben de senin asla pes etmeyeceğine ve ben dünyanın hatta evrenin en iyi piyanisti olacağına inanıyorum.
Sen birçok genç yeteneğe örnek oldun ve oluyorsun!
Piyano çalan parmakların çiçeklensin!
Türkiye seninle birlikte daha güzel!
İyi ki varsın!
Bochum, 7.6. 2023 Kemal Yalçın