Eğitim

Cumhuriyet Tarihi din ile bilim, şeriat düzeni ile Laik-Demokratik düzen arasındaki mücadeleyle geçti

Din ile bilimin çatışması Osmanlı İmparatorluğu’nda  da vardı. Osmanlı’da üniversite yoktu, medrese vardı. Devletin dili Türkçe, medresenin eğitim dili Arapça idi. Medreselerin dili ilk kez 1909’da Türkçeleştirildi.

Osmanlı’da ilk üniversite- Darülfünun 1870’de İstanbul’da açılmıştı. Cemalettin Efgani adlı öğretim üyesi bir dersinde, aslında söylemediği “Peygamberlik bir sanattır” sözü üzerine medreseciler ayaklandılar ve üniversiteyi bir yılı dolmadan kapattırdılar. (Kaynak: Türkiye Tarihi, 3. Cilt, s.146)

Osmanlı İmparatorluğu’nda ikinci kez  İmparatorluk Üniversitesi yani Darülfünun 1900’de açıldı. Burada edebiyat ve tarih dersleri Abdülhamit’in görevlendirdiği resmi bir müfettişin gözetiminde yapılıyordu. Ayrıca öğrencilerin “muzır fikirler”den uzak olması için edebiyat ve ülkeler tarihi her düzeydeki okul programlarından çıkarılmıştı. Buna karşılık bol miktarda ahlak ve din dersleri programa yüklendi. Öğrencilere namaz kılma zorunluğu getirildi. (Kaynak: Türkiye Tarihi, 3. Cilt, s.181)

Darülfünun, Mustafa Kemal hareketini, yeni kurulan Cumhuriyeti desteklemedi. Bu nedenle 30 Temmuz 1933’de kapatıldı ve yerine 1 Ağustos 1933 tarihinde ilk kez İstanbul Üniversitesi açıldı. Şeriatçılar, hilafetçiler bir süre sustular, gizlendiler, “Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyelim” dediler.

İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşunda Hitler Faşizminden kaçarak, Türkiye’ye sığınmış olan 39 Alman Ordinaryüs Profesör kürsü başkanları olarak görev almışlardı. 1933 Üniversite Reformu için hükümetin tam yetkili müşaviri Zürih Kantonu Sosyal Demokrat Parti üyesi ve Zürih Üniversitesi Pedagoji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Malche özel olarak seçilerek Ankara’ya getirilmişti. (Kaynak: Haymatlos, Kemal Yalçın)

Mustafa Kemal Atatürk, 1933 yılında Türkiye din yoluyla mı, bilim yoluyla mı ilerleyecek tartışmasına son noktayı koymuş, Türkiye bilim yolunda ilerleyecek, “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir!” demişti. Okulların ve üniversitelerin amacı, “Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür insanlar yetiştirmekti. 1933-1945 döneminde Almanya’nın en özgür üniversitesi İstanbul Üniversitesi idi.

Atatürk İstanbul Üniversitesi’ni ziyareti sırasında öğrencilerle birlikte ders dinlerken, 1933

1950’den günümüze kadar, özellikle son 20 yılda üniversitelerin, akademilerin birçoğu gizlice örgütlenen şeriatçıların, tarikatçıların eline geçmiş durumdadır.  Artık Cumhuriyetin kazanımları teker teker, açık açık yok ediliyor.

Bir insanın içinde ne varsa, ağzından o çıkar!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken, 1994’te partinin Ümraniye ilçe teşkilatının açılışında yaptığı konuşmadan siyasette gerçek amaçlarının ne olduğunu açık seçik ortaya koymuştur:

“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor… Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki… Millete rağmen bu yürümez zaten. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? 

“Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada, ters mıknatıslanma yapar. ‘Ben Müslümanım’ diyenin tekrar yanına gelip bir de ‘Aynı zamanda laikim’ demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah, kesin hâkimiyet sahibidir. 

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. 1.5 milyarlık İslam âlemi Müslüman – Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Işıkları göründü. Allah’ın izniyle bu kıyam başlayacak.”

Bunlar da Ekşi Sözlük’ün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı zamanlardaki konuşmalarını yansıtan gazete kupürlerinden yaptığı seçmeler:

“Bütün okullar imam hatip yapılacak.” (Cumhuriyet, 17.9.1994) 

“Elhamdulillah şeriatçıyız.” (Milliyet, 21.11.1994)

“Yılbaşına karşıyım.” (Sabah, 19.12.1994)

“Ben istanbul’un imamıyım.” (Hürriyet, 8.1.1995)

“İmamlar da nikah kıysın.” (Milliyet, 9.5.1995)

“Ben, meclis’in dua ile açılmasından yanayım.” (Milliyet, 8.1.1996)

“Cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır.” (Akit, 5.2.1996)

(Kaynak: Doğan Özgüden Artıgerçek, 29 Ekim 2020)

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 97. Yılında din ile bilim, şeriat düzeni ile laik- demokratik düzen arasındaki çatışma hayati bir noktaya gelmiş bulunuyor. Cumhuriyetin kazanımlarını birlik ve beraberlik içinde korumak gerekiyor. Çünkü şeriatçılar aldı mı vermez, girdi mi çıkmaz!

Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun!

Bochum, 29 Ekim 2020, Kemal Yalçın