Bizim çocukluğumuzda köylüler bu okula “İlköğretmen Okulu” demezdi. Oranın adı “GÖNEN”di. Orada okurken, “Nerede okuyorsun?” diye soranlara, “Gönen’de” cevabını verirdik.
Gönen, yoksul köylü çocuklarının ve yoksul köylü ailelerin tek kurtuluş umuduydu.
Gönen’e girmek, günümüzde bir öğrencinin Boğaziçi Üniversitesi’ne ya da iyi bir üniversitenin gelecek vaadeden bir bölümüne girmesi gibiydi.
Gönen’i Gönen yapan, orada verilen eğitimin kalitesiydi.
Gönen’i Gönen yapan, öğretmenlerinin kalitesiydi.
Gönen’i Gönen yapan o dönemin Türkiye’sinin seviyesiydi.
Gönen’in altın çağı, köy enstitüsü yılları ve 27 Mayıs 1960 sonrası yıllardı. Bu çağ, 1970 yıllarında söndürüldü.
Gönen’e nasıl gidilirdi?
Gönen’e ilkokuldan sonra iki aşamalı zorlu bir imtihanla gidilirdi. Köy enstitüsü mezunu olduğunu sonradan öğrendiğim ilkokul öğretmenlerimiz bize meccanen kurs verir, bizleri “Gönen imtahanına” hazırlar, hatta bizimle imtihan yapılan merkezlere gelirlerdi. Bu imtihanların birincisi yazılıydı; il ve ilçe merkezlerinde yapılırdı. İkincisi ise Mülakat(sözlü) idi. Gönen’de olurdu. Her iki imtihanı kazanan büyük bir gururla köyüne döner ve Gönen’e gitme hazırlıkları başlardı.
Gönen’e girmenin bir yolu daha vardı. Bu yoldan sadece “gündüzlü” denilen öğrenciler girebilirdi.
“Gündüzlü”ler ortaokuldan sonra Gönen’e girebilirdi.
“Gündüzlü okumak” hem veliler hem de okuyanlar tarafından çok heyecanlı karşılanmazdı.
Fakat “gündüzlü” öğrencileri teşvik etmek, fırsat eşitliği sağlamak için, başarılı olanlara yatılıya geçme yolu açık tutulmuştu.
Ben de Gönen’e “gündüzlü” olarak girdim. Sonradan yatılıya geçtim.
Bugünden o yıllara bakınca, altı yıllık öğretmen okulunda köy enstitüsü geleneğinin sürdürüldüğünü yada bu geleneğin yaşatılmak istendiğini görüyorum.
Gönenliler idealist olurdu.
Gönenliler yurtsever olurdu.
Hepimiz, “Alnımızda bilgilerle Anadolu bozkırını yeşertmeye, gidilmeyen köylere aydınlık götürmeye” hazırlanıyorduk.
Öğretmen olunca fedakarlıktan kaçınmama, köyü ve köylüyü aydınlatma görevi; yurdun her tarafında çalışma azmi köye ışık götürme yükümlülüğü v.b. köy enstitüsü geleneğinin devamı demekti.
“Orda bir köy var uzakta.. O köy bizim köyümüzdür”
Şarkısını söylerken gözlerimiz yaşarırdı. Gidilmeyen köye gitmek onurdu, yurtseverlikti bizim için.
Gönen’den mezun olan özellikle Doğu’yu kalkındırmaya çok katkısı olacağına inanırdı.
Bu duygularla mezun olurduk.
Yeni mezunun ilk atama yapılırken üç il isteme hakkı vardı.
Sivas’tan Adana’ya bir çizgi çekilir herkes Doğu’dan isterdi. Batıda da açık iller olmasına rağmen Batı’dan istemek ayıptı. İstemiş olsalar bile saklarlardı.
Gönen günler güneşli geçerdi
Gönen’de, her gün dolu geçerdi. Sabah erkenden kalkılır ilk iş olarak yataklar düzeltilirdi. Uyuyup kalan olursa nöbetçi öğretmen yatırmazdı. Dersliklere geçilir mütalaa (etüt) yapılırdı. Arkasından zil çalar yemekhaneye kahvaltıya gidilir. Sıraya girilir Yemekhane başkanı, nöbetçi öğretmen eşliğinde kahvaltılar yapılırdı. Biraz serbest zamandan sonra derslere başlanırdı.
Akşamüzeri derslerden sonra öğrenciler karınca gibi sağa sola dağılır aşağı köye gidilir. Köy enstitüsünden kalma kütüphane dolar taşardı. Müzikhanede piyano ve keman sesleri, çamların altında mandolin çalanlar. Futbol sahası, voleybol, basketbol sahaları capcanlıydı..
Sinema salonu hiç boş kalmaz ya tiyatro kolunun, yada folklor ekibinin provaları vardır. Bazen de Güreş ekibi minder üzerinde çalışma yaparken görülür aynı salonda.
Nöbetçi sınıflar
Gönen’de öğrencileri sorumluk almaya, insanları yönetmeye, işbölümü ve iş planlamaya hazırlamak eğitimin esaslarından biriydi.
Görevden kaçmak hiç affedilmezdi.
Gönen’de saat gibi işleyen bir nöbet sistemi vardı. Her sınıf sırayla bir hafta süreli okul nöbeti yapardı. Son sınıf öğrencilerinden okul nöbeti başkanı olurdu.
Yemekhane, ahır, tarım ambarı , işlik, çevre ve idare gibi nöbet yerlerine öğrenciler ayrılırdı. Nöbet başkanı yapılan işleri denetlerdi.
Yemekhane nöbetine ayrılan öğrenciler patates, soğan pırasa soyarak vb. aşçılara yardımcı olurlardı.
Yaşlı bir aşçıbaşımız vardı.Tavizsizdi. Her şeyin iyi ve temiz olmasını isterdi.
Gönenli demek okuyan insan demekti.
Dolaşırken gezerken aşağı yukarı herkesin cebinde bir kitap olurdu.
Özellikle varlık yayınlarının cep kitapları.
Cebinde kitap taşımak kızlara poz yapmanın da vesilesiydi. Yeni bir kitap okuyan arkadaşlar derslerde kitaplardan alıntılar yapar ve yerine göre konuları veya güncel olayları onlarla yorumlarlardı.
Okuyan, düşünce üreten öğrenciler el üstünde tutulur, desteklenirdi.
Hüseyin SEÇMEN, Aziz ÜSTÜN ve pek çok öğretmenimiz de okuma alışkanlığını artıracak ders yöntemleri uygularlardı. Bu yöntemlerle bizlerde okuma isteği bir kat daha artardı.
Okulda kol çalışmaları o kadar çoktu ki, neredeyse boşta kalan bir öğrenci yok gibiydi. Müzik kolu, tiyatro kolu, resim çalışmaları, sınıflar arası münazaralar, okullar arası münazaralar; bütün okulun katıldığı pazartesi toplantıları. Bu toplantılarda eksiklikler ve başaralı yapılan işler konuşulurdu. Özellikle öğrencilerin, idarenin ve öğretmenlerin eksikliklerini konuşabilmesi Müdürümüz Mehmet Kahvecioğlu’nun buna izin vermesi bizleri çok yüreklendirirdi.
İş atölyelerinde, yatakhane, kütüphane v.b her yerde en az iki öğrenci nöbet tutardı.
Fakat okul nöbetlerin en görkemlisi idare nöbetçiliğiydi.
İdare nöbetçiliği, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği gibi bir görevdi.
Tüm bu işler imece ruhuyla ve mesai sınırı olmaksızın yapılırdı. Zevkle yapılırdı.
Yüksek Öğretmen Okulları’na 5. sınıftan sonra en başarılı öğrenciler gidebilirdi. Okulun gözde öğrencileri seçilir. Onlar hem sınıf arkadaşlarının hem de okulun gururu olurlardı. Hepsi de hak ederek, kafalarının, kişiliklerinin gücüyle Yüksek Öğretmen okuluna giderlerdi.
Bir alt sınıf üste ağabey derdi. Sınıflarına boş bile olsa destursuz giremezdi.
Çok güzel işler ve eserler üretilmiştir Gönende.
Her alanda öğretmen öğrenci işbirliği uygulanırdı. Gönen’de eğitim terzisiyle, berberiyle, marangozuyla, şoförüyle, öğrencisiyle, öğretmeniyle birlikte işleyen bir süreçti.
Müdürümüz Mehmet Kahvecioğlu da eksiksiz tam bir Eğitim başı, işlideri idi.
Sofokles’in Kral Oidipus adlı tiyatro eserini 1965-1966 ders yılında sahnelemiştik. Ben de bu oyunda öğretmenlerimle birlikte rol aldım.
17 yıllı öğretmenlik hayatımda ben de öğrencilerimle birlikte çeşitli oyunları sahneledik.
Çalıştığım DEDEÇAM İlkokulu’nda 14 öğretmen arkadaşımla birlikte “Sultan Gelin” piyesini oynadık.
Zaman zaman “Gönen bana ne verdi?” diye düşünüyorum.
Tek cümleyle veriyorum cevabını:
Gönen bana dürüst bir insan olmayı ve insanlarla birlikte güzel işler yapabilmeyi öğretti.
GÖNEN’de öğrendiklerimin temelinde Türkiye’nin daha sağlıklı bir çevreye kavuşabilmesi için şirket kurdum ve şu anda şirketimizde yaklaşık 2000 kişi ile birlikte çalışıyoruz.
İzmir, 17 Haziran 2005 Mustafa Özdemir
1965-1968 Dönemi Öğrencisi