Eğitim

Bir Zamanlar Bir TÖB-DER Vardı

Evvel zaman içinde, bir TÖB-DER vardı. Uzun adından çok kısa adı kullanılırdı. Günümüzde eğitim fakültelerinde okuyanlardan, 12 Eylül 1980 sonrası eğitim çarkından geçmiş genç öğretmenlerden çoğu TÖB-DER’i, TÖS’ü,  TÖDMF’yi artık  ne yazık ki tanımıyor.

 

TÖB-DER, çok değil günümüzden 36 yıl önce, 3 Eylül 1971’de, Ankara’da kurulmuş bir öğretmen örgütüydü. İlk kurulduğunda adı Türkiye Öğretmenler Birliği (TÖB) idi. Dernekler Yasası’nda “birlik” konusu düzenlenmediği gerekçesiyle, “TÖB” adı İçişleri Bakanlığı’nın müdahalesiyle 23 Kasım 1971’de değiştirildi; Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği “TÖB-DER”e dönüştürüldü. Bu ad da iki sefer daha değiştirildi. Son adı “Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği” oldu. Kısaltılmış adı TÖB-DER olarak kaldı.

TÖB-DER, 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra, varlığı tehlikeye giren Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) devamı olarak kurulmuştu. TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt’tu.

12 Mart 1971 darbesinin hemen ardından Genel Başkan Fakir Baykurt, Genel Başkan Yardımcısı Dursun Akçam, Genel Sekreter Osman K. Akol olmak üzere TÖS yöneticileri ve hemen hemen tümü de TÖS üyesi 3600 öğretmen ve eğitimci gözaltına alındı. Bunlardan bir bölümü tutuklandı. Askeri savcılık “214 Sanıklı TÖS Davası”nı başlattı.

Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan TÖS yöneticileri, örgütlü Türkiye hareketini sürdürmek ve öğretmenlerin emekleriyle meydana gelmiş TÖS’ün her türlü mal varlığını ve birikimini kurtarmak amacıyla, TÖS’ün malvarlığını yeni kurulan TÖB’e devrettiler.

TÖS, tüm öteki memur sendikalarıyla birlikte 20 Eylül 1971 tarihinde askeri yönetim tarafından kapatıldı. Kapatıldığında 535 şubesi, 72 000 dolayında üyesi vardı.

 

TÖB-DER, örgütlü Türkiye öğretmen hareketi tarihinde sadece sekiz yıl kadar yaşayabildi. Bu yıllar Türkiye toplumsal ve siyasal mücadeleler tarihinin en kanlı, en kabarık, en umutlu bir dönemidir. Okyanusun yükselme, rüzgarların soldan esme dönemiydi 1970-1980 dönemi…

Yıkılmazlıklar yıkılmış, olmazlıklar aşılmış, hiç görülmemiş olaylar yaşanmıştı.

Kabaran okyanusu durdurmak, soldan esen rüzgarları susturmak için, “devletin bekasını” sağlamak için, yöneticiler “teferruat” hesapları yapıyorlardı.

İnsanı bir hiç, bir malzeme, bir yabani ot gören bu “tefarruatçı kafa” kendi amaçlarını gerçekleştirmek için beş bin kadar gencin kanına girmişti.

Bilimsel gerçekleri öğretmek isteyen, “aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yatiştiren öğretmenler, eğitimciler, öğretim üyeleri “devletin bekasını tehlikeye sokan” birer “teferruat” olarak görülerek “faili meçhul” cinayetlerle katlediliyordu. Sadece Temmuz 1976- Temmuz 1978 arasında 37 TÖB-DER üyesi katledildi.

1971-1978 arasında 4073 TÖB-DER üyesi düşüncelerinden ve mücadelesinden dolayı sürgüne gönderildi. Tedirgin edildi. Cezalandırıldı.

18 Mayıs 1971’de, sadece bir gün içinde tutuklanan aydınlar arasında 3500 öğretmen bulunuyordu. Bu sayılar 12 Eylül 1980 askeri cuntasını hazırlama sürecinde daha da artmıştı.

İlk tüzüğüne göre TÖB-DER’in amaçları şöyle kabul edilmişti:

“Atatürk devrimleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Anayasa’mızın milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kapsamı içinde, üyelerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarını koruyup geliştirerek Atatürk devrimlerini gerçekleştirecek yönde çalışmalarını kolaylaştırmaktır.”

1974 yılına kadar TÖB-DER, örgütlenmeye ve üyelerinin somut sorunlarına, özlük haklarının geliştirilmesine ağırlık vermişti.

Daha sonraki yıllarda TÖB-DER, genel siyasal sorunların çözümüne ağırlık vermeye başladı. 1976 yılında toplanan 3. Olağan Genel Kurul’da, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadele, Devlet güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması için mücadele; Türk Ceza Yasası’ndaki, düşünce ve örgütlenme  özgürlüğünü kısıtlayan 141. ve 142. maddelerin ve diğer benzer maddelerin kaldırılması için mücadele; eğitimin demokratikleştirilmesi için mücadele gibi siyasal mücadele kararları alınmıştı.

Bu kararlar örgüt içindeki ve yönetimindeki çeşitli siyasal grupların, partilerin sert siyasal çatışmalarını beraberinde getiriyordu.

TÖB-DER, 4-11 Şubat 1974 tarihinde gerçekleştirdiği Demokratik Eğitim Kurultayı’nda  dönemin eğitim sorunlarına çözümler aramıştı.

Daha sonraki yıllarda ülke düzeyinde çeşitli siyasal gösteriler, toplantılar, etkinlikler gerçekleştirmişti.

21-24 Ağustos 1978 tarihinde toplanan genel kurul seçimleri mahkemelik oldu. Örgüt enerjisini iç siyasal çatışmalara harcama durumunda kalmıştı.

TÖB-DER, 1979’da, Maraş katliamının birinci yılında iş bırakma eylemi düzenlemişti. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, bu eylemi bahane ederek TÖB-DER’in faaliyetlerini durdurdu.

12 Eylül 1980 sonrası, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından, TCK 141. ve 142. Maddelerine  göre, “illegal” faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kapatıldı. TÖB-DER’in elli yönetici ve temsilcisine 1 ile 8 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.

Kapatıldığında 650 kadar şubesi, 160 000 dolayında üyesi vardı.

O güne kadarki örgütlü öğretmenlerin emekleriyle birikmiş, meydana gelmiş tüm mal varlığına devlet el koydu. Hazineye devredildi. Aradan 27 yıl geçti. Türkiye’de siyasal iktidarların biri geldi, biri gitti.  Ama devlet, öğretmenlerin mallarını geri vermedi.

TÖB-DER Genel Başkanlarından Cemil Çakır kanserden öldü!

Gültekin Gazioğlu, Almanya’da, sürgünde hastalandı, Türkiye’de kanserden öldü!

TÖS ve TÖDMF Genel Başkanı Fakir Baykurt Almanya’da kanserden öldü!

Geriye alınmayan ahlar kaldı!

Geriye herşeye rağmen, eksileriyle, artılarıyla; olumlu olumsuz yöneriyle öğretmen mücadelesi kaldı.

Sözlerimi, Fakir Baykurt’un, TÖS Genel Başkanı olarak, 9 Ekim 1971 günü, Mamak Askeri Cezaevi’nde, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi önünde, Askeri Savcının İddianamesine karşılık verdiği İFADE’nin sonunda söylediği sözleriyle bitirmek istiyorum:

“Bu mücadeleye giren insanlar, sonuç ne kadar acı olursa olsun, bunlara katlanmayı bilmelidir. Biz bileceğiz, bizden sonraki öğretmenler de bilecektir. Çok iyi biliyoruz ki, çektiklerimiz boşa gitmeyecektir. … Bağımsız, demokratik, kalkınmış ve devrim yolunda ilerleyen bir Türkiye’ye vardığımız zaman, o günkü genç kuşaklarla bütün millet, bugünkü öğretmenleri şükranla anacaktır…”

 

Bochum, 30 Kasım 2007                                        Kemal Yalçın