Eğitim

2003 PISA Araştırma Sonuçları ve Türkiye

Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve dünyadaki yerleri uluslararası karşılaştırmalarla daha gerçekçi olarak belirlenebilir. Aklın ve bilimin ışığında, özgürce düşünüp tartışarak sorunlarını çözmek isteyen ülkeler, artık içe dönük kapalı verilerle yetinmiyorlar. Hızla ilerleyen dünyaya ayak uydurabilmek için nerede olduğumuzu nesnel olarak saptamamız gerekiyor. Nerede olduğumuz ise ancak nereye varacağımızı bilimsel olarak bilince çıkararak anlaşılabilir.

Bu yazımda, Türkiye’nin üyesi olduğu Uluslararası Eğitim Başarısını Değerlendirme Kuruluşu – IEA (International Association for the Evoluation of Educational Achievement) tarafından uygulamış olan TIMSS-R ve PIRLS test sonuçlarına ve Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı – PISA (Program for International Student Assessment) sonuçlarına dayanarak Türkiye’de uygulanmakta olan Milli Eğitim Sisteminin durumuna dikkat çekmek istiyorum.

 

 

  1. TIMSS-R Uluslararası Test-sınav Sonuçları

 

Bu test–sınav, ilköğretimin sonuna gelmiş öğrencilere uygulanıyor. Öğrencilerin matematik ve fen bilgilerini ölçüp değerlendirmeyi amaçlıyor. 1995’te 41, 1999’da ise 38 ülkede bu test-sınav yapılmış. Türkiye 1999 yılında yapılan sınava katılmış. Öğrencilerimiz 38 ülke arasında, matematikte 31. fen bilgilerinde ise 33. olmuştur.

Dört yılda bir yapılan bu sınava Türkiye bir daha katılmamıştır.

 

  1. PIRLS Uluslararası Test-sınav Sonuçları

 

Bu test-sınav ilkokul 4. sınıf öğrencilerine uygulanıyor. Öğrencilerin okuma, kavrama, okuduğunu kavrama becerilerini ölçmeyi amaçlıyor. Türkiye’den 5000 ilkokul öğrencisi bu teste katılmış. Alınan sonuçlara göre Türkiye, 35 ülke arasında 28. olmuştur.

(Murat Belge, Radikal, 3.8.2004 ve Milli Eğitim Bakanlığı Basın Bildirisi)

 

  1. PISA –   OECD Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı

 

İngilizce adı “Programme for International Student Assessment” (PISA) olan bu araştırma “Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü” (OECD) üyesi olan ülkelerde uygulanan eğitim sistemlerinin durumu hakkında karşılaştırmalı bilgi vermek amacıyla her üç yılda bir yapılıyor. PISA Programı, üye ülkelerdeki 15 yaş grubundaki öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda, katılacakları bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlara ne ölçüde hazırlıklı yetiştirildiklerini belirlemek amacıyla geliştirilmiştir.

Ölçülmeye çalışılan nitelik, öğrencilerin okulda müfredat kapsamında ele alınan konuları ne dereceye kadar öğrendikleri değil; gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneği, öğrencilerin düşüncelerini analiz edebilme, akıl yürütme ve okulda öğrendikleri fen ve matematik kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerisine sahip olup olmadıklarıdır.

PISA Projesi,  aynı zamanda bu araştırmaya katılan ülkelerdeki öğrencilerin öğrenim şanslarını; toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişme içindeki imkanlarını belirlemeye çalışıyor.

PISA Projesi 1997 yılında uygulanmaya başlandı. Üçer yıllık dönemler halinde uygulanıyor. Matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri alanlarını kapsıyor.

PISA Araştırmasının koordinesini OECD Sekreterliği üstleniyor. Ülkeler kendi içlerindeki test ve araştırmayı, OECD Sekreterliği gözetiminde bir bilimsel kuruma düzenletebiliyor.

Örneğin Almanya, kendi içindeki PISA Araştırmasının yürütülmesini Eyalet Kültür Bakanları Kararıyla “Leibniz Tabiat Bilimleri Pedagoji Enstitüsü”ne bağlı “Das PISA-Konsortium Deutschland” vermiştir.

 

PISA Araştırması’nın ilki 1997-2000 yıllarında yapılmıştı. Ağırlıklı konu “okuma, okuduğunu anlama ve yorumlama becerisi” idi. Türkiye buna katılmadı. İkincisi, 2000-2003 yıllarında, otuzu OECD üyesi ve on biri  OECD ortağı olan toplam 41 ülkede yapıldı. İngiltere, sağlıklı bilgi vermediği için değerlendirme dışı tutuldu. Ağırlıklı alan, “matematik” olmak üzere, fen bilimleri, okuma ve problem çözme alanlarında öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçülmüştür.

Toplam 41 ülkede, aynı günde ve aynı uluslararası kurallara göre belirlenmiş sınav şartlarında 250.000 öğrenci bu teste tabi tutuldu.

Türkiye’de ise, PISA projesinin test ve anketleri 2003 yılının Mayıs ayında, PISA Yürütme Mekezi tarafından belirlenmiş ölçü ve kurallara göre, yedi coğrafi bölgeden temsili yöntemle seçilmiş, 12 ilköğretim okulun ve 147 lisede, 1987 doğumlu  4855 öğrenciye bu test uygulandı.

 

2004 yılı aralık ayında açıklanan sonuçlara göre Türkiye;

 

Matematikde, 41 ülke arasında 34. ve 29 OECD ülkesi arasında 28.

Okuma becerisinde 41 ülke arasında 33. ve 29 OECD ülkesi arasında 28.

Tabiat bilgisi ve problem çözme becerisinde de  29 OECD ülkesi arasında 28. oldu.

Sondan birinci olan ülke ise Meksika idi.

Matematik, okuma ve tabiat bilgisi becerisinde Finlandiya; problem çözme becerisinde ise Güney Kore birinci oldular.

 

Matematik becerisinde, ilk ona giren ülkeler sırasıyla şunlardı:

Finlandiya, Güney Kore, Hollanda, Japonya, Kanada, Belçika, İsviçre, Avustralya, Yeni Zellanda, Çek Cumhuriyeti

 

Okuma becerisinde ilk ona giren ülkeler sırasıyla şunlardı:

Finlandiya, Güney Kore, Kanada, Avustralya, Yeni Zellanda, İrland, İsveç, Hollanda, Belçika, Norveç

 

Almanya, Matematikte 16. okumada 19. tabiat bilgisinde 15. ve problem çözme becerisinde 13. oldu.

 

Amerika Birleşik Devletleri ise, Matematikte 24. okumada 15. tabiat bilgisinde 19. ve problem çözme becerisinde 24. oldu.

 

PISA Araştırması’nda okuma becerisini ölçme ve değerlendirme önemli bir yer alıyor. Okuma testleri, öğrencilerin okuduğu bir metinden bilgi edinme; okuduğu metni yorumlama; günlük hayatın çeşitli durumlarına ilişkin metinleri anlama ve anladığını yeniden uygulayabilme becerilerini ölçmeyi amaçlıyor.

PISA Araştırması’na katılan ülkerin “okuma becerisi” testinde aldıkları puan sıralamasını, daha anlaşılır olması için aynen veriyorum:

 

  1. Finlandiya
  2. Güney Kore
  3. Kanada
  4. Avustralya
  5. Lichtenstein
  6. Yeni Zellanda
  7. İrlan
  8. İsveç
  9. Hollanda
  10. Hongkong (Çin)
  11. Belçika
  12. Norveç
  13. İsviçre
  14. Japonya
  15. Macau (Çin)
  16. Polonya
  17. Faransa
  18. ABD
  19. Danimarka
  20. İsland
  21. Almanya
  22. Avusturya
  23. Letonya
  24. Çekoslovakya
  25. Macaristan
  26. İspanya
  27. Lüxemburg
  28. Portekiz
  29. İtalya
  30. Yunanistan
  31. Slovakya
  32. Rusya
  33. TÜRKİYE
  34. Uruguay
  35. Tayland
  36. Sırbistan
  37. Brezilya
  38. Meksika
  39. Endonezya
  40. Tunus

 

(Kaynak: Offizielle Berichte PISA 2003,  Almanya Eğitim Bilim Sendikası – GEW)

 

Türkiye’de öğrenciler ve okuma çağındaki insanlar arasında okuma alışkanlığı da uluslararası karşılaştırmalarda çok düşündürücü oranlardadır. İstanbul’da haftalık Almanca olarak yayınlanan “Istanbul Post” adlı internet magazin dergisinin verdiği bilgilere göre; düzenli kitap okuyan insanların oranı Japonya’da %14; ABD’de %12 iken, Türkiye’de “on binde bir”dir. Yetmiş milyonluk bir ülkede roman, öykü, araştırma kitaplarının bin kadar basılması okuma alışkanlığı diye bir şeyin olmadığının göstergesidir.

 

Türkiye’de 1960-1980 döneminde okunan kitap sayısı ve okuma alışkanlığının düzeyi 2004’lerdekinden çok fazlaydı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında yakılan kitapların dumanı insanlarda kitap dergi okuyacak göz bırakmamışa benziyor.

 

Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı sonuçlarının yankıları

 

Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, 2003 PISA değerlendirmesini resmi bir duyuru ile açıkladı. Bu açıklamada; “Türk Eğitim sistemi ne yazık ki dünyadaki bilimsel ve ekonomik gerçeklere duyarlı bir yapı taşımamaktadır… PISA 2003 çalışmasıyla eğitim sistemimizin zayıf yönleri ortaya çıkmıştır.” deniliyor.

Bakanlık, PISA’daki başarısızlığın nedenlerini açıklarken ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri ile öğrenci başına eğitim harcamalarına dikkat çekerek; “Öğrenci başına eğitim harcamaları ortalaması Avrupa Birliği ülkelerinde dört bin dolarken, ülkemizde 390 dolardır.” diyor. Elbette böylesine bir tespit önemlidir. Ama sorunun çözümü açısından yetersizdir.

 

PISA projesinin sonuçları, Türkiye eğitim dünyasında, Milli Eğitim Bakanlığı’nda,  hükümette; üniversitelerde, eğitim fakültelerinde, öğretmen, öğrenci, veli derneklerinde, basında, televizyon kanallarında  ve özellikle Eğit-Der, Eğitim-Sen, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Türk-İş gibi sendikalarda, gerekli yankıyı uyandırmadı.

2003 PISA Araştırma sonuçları açıklandığı günlerde, Ankara’da, yüksek mahkemede “Anadil eğitimi hakkını istediği gerekçesiyle” Eğitim-Sen aleyhine açılmış davanın duruşmaları vardı. Öğretmenler, sendikalarını kurtarmaya çalışıyordu.

Aynı günlerde ise Alman Eğitim Bilim Sendikası (GEW), PISA sonuçlarına dayanarak, göçmen çocuklarının daha iyi eğitim alabilmeleri için; daha iyi bir anadil eğitimi ve daha verimli Almanca eğitiminin geliştirilmesini talep ediyor, önerilerde bulunuyordu.

Almanya’da yayınlanan Türk gazetelerinde de PISA sonuçlarına gereken ilgi gösterilmedi. Bazı gazeteler de PISA sonuçlarını göçmen çocukların eğitimi açısından ele alıp incelediler.

2003 PISA Araştırması’nın Türkiye’deki yankıları hakkında elimde ayrıntılı bilgiler maalesef yok. PISA sonuçları hakkında  yapılan bilimsel araştırmaların kapsamlı dökümünü maalesef yok. Eğitim fakültelerinin TIMSS-R, PIRLS ve PISA test ve araştırmalarında Türkiye’nin aldığı sonuçlar üzerine kaç bilimsel konferans yaptığını, kaç bilimsel araştırma yayınlandığını bulamadım. Almanya’daki Türk basın ve yayın organlarında 2003 PISA Araştırması, çok cılız, yüzeysel, sıradan bir olaymış gibi yer aldı. Bu nedenle uluslararası eğitim test ve araştırmalarının Türkiye’deki yankılarını analiz edip değerlendirecek kadar bilgim yok.

2003 PISA sonuçları açıklandığında, ortalama değerlerin üstünde yer almış olmasına rağmen Alman eğitim dünyası ayağa kalkmıştı. Türkiye’yi yakından izleyen Avrupa çevreleri, Türkiye’deki sessizlik karşısında hayrete düştüler. “PISA Araştırması’nda böylesine kötü sonuçlar alan bir ülke Avrupa Birliği’ne nasıl uyum sağlayabilir?” diye soranlar bile oldu.

 

PISA Araştırması’nın Almanya’daki yankıları ve etkileri

 

Yirmi üç yıldan beri Almanya’da yaşadığımdan ve burada öğretmenlik yaptığımdan PISA Araştırması’nın Almanya’daki yankılarını ve son beş yılda alınan önlemleri özetleyebilirim.

İlk PISA Araştırması, 2000 yılında yayınlandı. Almanya’nın 30 OECD ülkesi arasında, matematikte 20. tabiat bilimlerinde 20. ve okuma becerisinde 21. sırada olduğu görülür görülmez tüm Almanya sarsıldı.

Almanya Eğitim Bakanlığı, Federal Hükümet ve Eyalet hükümetleri, siyasal partiler, sendikalar, veli dernekleri, öğrenci birlikleri, üniversiteler, araştırma kurumları, göçmen dernekleri, Türk Veli Dernekleri, Almanya Türk Öğretmen Dernekleri, bilim insanları kısaca konuyla ilgili herkes PISA 2000 Araştırma sonuçlarını araştırmaya, anlamaya, analiz etmeye, düşünce üretmeye başladı.

Böyle bir başarısızlık nasıl olabilirdi?

Alman eğitim sistemi neden geri kalmıştı?

Bunun sorumluları kimlerdi?

Testlerde en başarılı olan Finlandiya, Güney Kore, Hollanda, Japonya, Kanada gibi ülkelerin eğitim sistemlerinin özellikleri nelerdi?

Bu ve buna benzer sorular, bilimsel yöntemlerle cevaplanmaya çalışıldı.

Okullarda öğretmenler kurulları bu konuyu değerlendirdi. Her okul kendi içinde yapabileceklerini konuştu, tartıştı, yeni yöntemler araştırdı. Bütün düşünceler tutanaklara geçti. Öneriler ilgililere sunuldu. Okullar arasında bilgi akışı hızlandırıldı. Örneğin okuma becerisi ve okuma alışkanlığını geliştirmek için araştırmalar yapıldı. Bulunan yenilikler internet ortamında diğer okulların bilgisine sunuldu.

Eğitim bakanlıkları sorunu araştırmak için bilim kurulları oluşturdu. Eğitim fakülteleri ve diğer bilimsel kurullar Finlandiya gibi ülkelerin eğitim sistemlerinden öğrenmeye gitti.

Öğretmenlere, meslekiçi geliştirme kursları sunuldu.

PISA 2000 Araştırma sonuçları ve alınacak önlemler hakında makaleler, kitaplar, raporlar, konferans sonuçları yayınlandı. Almanya’nın ciddi bilimsel araştırma enstitüleri sorunu didik didik ettiler. Onlarca bilimsel araştırma yayınlandı. Bu bilimsel araştırmalar değerlendirildi; varılan sonuçlara göre federal ve eyaletler düzeyinde eğitimle ilgili bakanlıklar, kurumlar, Eğitim Bilim Sendikası önlemler, yeni öğretim metotları geliştirmeye ve uygulamaya başladı.

Kimse eğitim gibi önemli bir işi basit, günlük parti çıkarlarına indirgemedi. İndirgeyenleri de kimse ciddiye almadı. Bütün bunlar yapılırken kimse düşüncesinden dolayı kınanmadı. Düşüncesinden dolayı hiçbir öğretmen ceza almadı. Özgür, demokratik, barışçı ve çöyümleyici bir ortamda mesele ele alındı. Bu konuda konuşan, yazan, düşünce üreten, araştıran öğretmenler desteklendi, teşvik edildi. Konuşan değil; susan, “bana ne?”ci tembel öğretmenler, sendikacılar, dernekçiler, politikacılar yadırgandı.

Öğretmen yetiştiren pedagoji enstitüleri, eğitim fakülteleri sonuçlardan kendilerine görev çıkardılar. Ders programları, eğitim yöntemleri geliştirildi ve yenilendi.

Almanya’da anaokulu, özel eğitim, temel eğitim ve lise öğretmenleri dört yıllık üniversite eğitiminden sonra iki yıl süren staj eğitimini tamamlamak ve uygulama sınavı başarmak zorundadır.

Almanya’da, üniversiteyi, eğitim fakültelerini bitirmiş öğretmenlere atama için tekrar bir test sınavı uygulanmaz. Resim öğretmeni olacaklarla, fizik öğretmeni olacaklara aynı sorular sorulmaz. Üniversiteyi bitirmiş genç öğretmenler belli bir okulda iki yıl uygulamalı ders yapmak ve yanında uygulama yaptığı öğretmenden de geçerli bir rapor almak zorundadırlar.

 

Almanya’da temel eğitim on yıl. İlkokul süresi dört yıl.

İlkokul sınıflarında ortalama 20 öğrenci bulunuyor. Bu sayı en fazla 30 olabilir. İlkokullarda öğrenim saat 8.00-13.20 arasında yapılıyor. PISA 2000 sonucunda ilkokullarda kademeli olarak hızla tamgün eğitim uygulamasına  başlandı. İsteyen veli masraflara belli oramlarda katılarak çocuğunu saat 8.00-16.00 arasında okula gönderiyor. Tamgün öğrenim gören öğrenciler öğle yemeklerini okulda yiyor. Öğleden sonraları öğrencilere özel eğitimden geçirilmiş eğiticiler ve öğretmenler tarafından sanat, müzik, spor, tiyatro, bilgisayar imkanları sunuluyor ve özellikle ailesi yeterli dil bilmeyen göçmen çocukların ev ödevlerine yardım ediliyor. Tamgün uygulaması henüz deneme aşamasında. Sonuçlar inceleniyor, veriler analiz ediliyor.

Bütün bu önlemlerin, bir sistemi üç beş yılda değiştirmeye yetmeyeceği biliniyordu. Fakat sabırla, bilimin, aklın ışığında uzun dönemli planlar yapıldı. Uygulamaya konan planlar denetlendi, sonuçlar bilimsel yöntemlerle analiz edildi. Çok yönlü yoğun çalışmalar sonucu  PISA 2003 testlerinde Almanya iki üç sıra öne geçebildi.

Almanya  dünyada en çok bilim üreten ülkelerden biri. Ama kimse mevcut üretim hızından rahavete kapılmıyor. Dünyada bilim hızla ilerliyor ve bu alanda kıyasıya bir yarış var.

PISA Araştırmaları, eğitim alanında göçmen çocukların yerlilerle eşit olanaklara sahip olmadığına ve bu nedenle eğitim alanında geri kaldıklarına dikkat çekmişti. Son beş yılda göçmen çocukları aleyhine olan uygulamalar değiştirilmeye çalışılıyor. Örneğin Türk çocuklarına yardımcı olmaları için, çocuk yuvalarına ve özellikle tamgün öğrenime geçen okullara Türkçe ve Almanca bilen deneyimli öğretmenler, eğiticiler atanıyor.

Göçmenlerin eğitim sorunları bitmiş, hepsi henüz çözümlenmiş değil. Ayrıca herşeyi hükümetler verecek değil. Birçok hak mücadele ile alınabiliyor ve kazanımlar mücadele ile korunup geliştiriliyor.

 

Sonuç:

 

Türk eğitim sisteminin gelişmiş ülkeler içinde en gerilere düşmesi bir yılda, on yılda olmadı. Eğitim tarihine ve son yüz yılın siyasal, ekonomik sosyal tarihine bakarak bazı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.

Türkiye, diğer alanlarda olduğu gibi özellikle eğitim ve öğretim alanında çok önemli fırsatları kendi elleriyle yok etti.

Köy Enstitüleri, 1940’lar Türkiyesinin koşullarına göre meydana getirilmiş özgün bir eğitim uygulamasıydı. Ancak on yıl yaşayabildi.

Köy enstitüleri kapatılmasa, daha da geliştirilip yaygınlaştırılsaydı Türkiye bugün başka yerlerde olurdu.

1951’de Köy Enstitülerini kapatan Menderes Hükümeti, 2003 yılında Türk Eğitim sisteminin dibe vurmasına da sebeb olmuştur.

Türkiye’nin kendine özgü eğitim uygulamalarını siyasal çıkar hesaplarıyla terkedip, Amerikancı eğitim sistemlerinin deneme tahtası yapan iktidarlar bugünkü acınacak duruma yol açmışlardır.

Demokratik, özgür, bilimsel eğitim isteyen Türkiye Öğretmenler Sendikası’nı (TÖS); Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği’ni (TÖB-DER) kanunsuz olarak, süngü gücüyle kapatıp yöneticilerini askeri hapishanelere dolduranlar bugünkü çöküntünün başlıca sorumlularındandır.

Köy Enstitülerini, öğretmen okullarını kapatıp, İmam Hatip Okulları açanlar Türk eğitim sistemini dünyada gülünç duruma gelmesine neden olmuşlardır.

Düşünen beyinleri, değerli öğretmenleri sürüm sürüm süründürenler; 1969’da Kayseri’de Alemdar Sineması içinde TÖS Genel Kurulu yapmak için toplamış 600’den fazla öğretmeni yakmak için gerici güçleri seferber edenler bugünkü eğitim faciasını hazırlamışlardır.

Kısaca bilimden, felsefeden, özgür düşünceden korkan iktidarlar; yüzlerce öğretmenin, yazarın, öğrencinin, öğretim üyesinin kanına girenler Türkiye’nin kanına girmişlerdir.

İnsan öldürmek kolaydır, insanı insanlaştırmak zordur.

Tazecik, tertemiz beyinleri şartlamak, yıkamak, kullaştırmak kolaydır; fakat çoçukta sağlıklı ve dengeli beyin gelişmesinin olanaklarını yaratmak zordur.

Eğitimde nakilcilik, taklitçilik çok kolaydır. Ama yaratıcılık, özgür üretkenlik zordur.

Sendikaları kapatmak, kitapları yakmak, düşünen kafaları koparmak kolaydır; fakat düşünen beyin yetiştirmek, kimsenin yazmadığını yazan, herkesin sustuğu yerde bile konuşan, düşüncesini ifade edebilen aydınlar, öğretmenler, bilimciler yetiştirmek çok zordur.

Türkiye’yi son altmış yılda yönetenlerin çoğunluğu hep kolay yolu seçti. O kolay yol ülkemizi bugünkü hale getirdi.

Türk Milli Eğitimin dünya ülkeleri arasında çok kötü notlar almasında bütün sorumluğu sadece hükümetlere yıkıp kendimizi sorumluluktan kurtaramayız. Bu sonuçlarda her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, velilerin, üniversitelerin, eğitim fakültelerinin, öğretmen sendikalarının, eğitim derneklerinin, muhalefet partilerinin, basının, yayının, yazarların, bilim insanlarının vbg. ilgili her kişi ve kurumun da payı vardır. Herkes; her kurum ve kuruluş bu konuda özgürce, bilimin ve felsefenin aydınlığında düşünce üretebilmelidir.

 

2005 Mart ayı başlangıcında açıklanan, dünyadaki üniversitelerin bilimsel bilgi üretimini esas alan uluslararası bir araştırmada; Türkiye’deki hiç bir üniversitesin en iyi beş yüz üniversite sıralamasına girememesi PISA sonuçlarıyla çakışmaktadır.

Türkiye’deki eğitim sistemi, her yönden, anaokulundan üniversiteye kadar çağın gerisinde kalmıştır. Ülkenin ve dünyanın gelişmelerine ayak uyduramamıştır. Bugünkü haliyle Milli Eğitim Sistemi, Türkiye’deki toplumsal, düşünsel gelişmelerin önündeki engellerden biri haline gelmiştir.

Türkiye 20. yüzyılı kaybetti. Ama 21. yüzyılı kazanmak zorunda. Türkiye önündeki görevleri başarabilmenin olanaklarına sahiptir. 21. yüzyılı “aklı hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesillerle kazanabiliz. Bu nesilleri yetiştirecek olan da bilimsel, demokratik, özgür bir eğitimdir.

 

Bochum, 20 Mart 2005                                                         Kemal Yalçın