Bugün babalar günü! Babamdan bana ne kaldı, diye düşünüyorum. Babamdan bana vefa, sabır, merak, hoşgörü, türküler, insan ve doğa sevgisi kaldı. Babamdan bana Emanet Çeyiz romanım kaldı. Babam “Git, ara bul, Rum komşularımızın kızlarının çeyizleri geri verelim,” demese 1994’de Yunanistan’a gitmezdim. Babam anam istemese Emanet Çeyiz romanımı yazmazdım.
Babamdan bana yenilikleri arama merakı kaldı. “Oğlum, zaman sana uymaz, sen zamana uyacaksın!” derdi.
Babamdan bana türküler kaldı. Hava çekmesini babamdan öğrendim. Babam aşk ve sevda türküleri söylerdi. En çok“Ham meyveyi kopardılar dalından / Beni ayırdılar nazlı yârimden” ve “Benim sevdiceğim tomurcuk güldür / Sensiz lokmaları yiyemez oldum” türkülerini söylerdi. Çift sürerken, harman döverken, su sularken hava çeker, önce bana “Hadi oğlum bi hava çek!” derdi. Ben “Ham meyveyi kopardılar dalından”a başlardım. Sonra beraber söylerdik. Türklerin sonunda “Ah ülen Aaahhh!” diye bir ah çekerdi.
Babam çok iyi harmandalı oynardı. Ben babam gibi harmandalı oynamasını ve türküleri babam gibi yürekten söylemesini öğrenemedim.
Babamdan bana her olayın neden, niçin, nasıl, nerede, ne zaman sorularının cevaplarını merakla aramak ve araştırmak heyecanı kaldı. Babam önce sorar, bilemezsem sabırla, sevgiyle anlatır, gösterir ve açıklardı.
Babamın en büyük merakı en iyi kirazı, en iyi üzümü, en iyi meyveyi yetiştirmekti. Gezip görmek, gördüklerini uygulamak onun en büyük zevkiydi. Türkiye’nin her yerini gezip görmüştü. Hacca gitmişti. Almanya, Hollanda, Belçika’yı birlikte gezmiştik.
Nerede yeni bir kiraz, yeni bir meyve cinsi olduğunu duysa gider, bulur, fidanını ya da gözünü alır gelir, diker, aşılar ve üretirdi. Cennet elmasını 1960’ta Hatay’da bulup Honaz’a getiren babamdı. Honaz’da her yıl yapılan kiraz bayramlarında kiraz birincisi olmak onun en büyük mutluluğuydu.
Babamdan bana insan ve doğa sevgisi kaldı. Babam insanlar arasında ayrım yapmazdı. Rum komşularımızdan Rumca öğrenmişti. 1924’de mübadele ile Yunanistan’dan gelen Türkçe bilmeyen muhacir komşularımıza yardımcı olmuş, onları korumuştu. Ben de Rumcayı babamdan ve komşularımızdan öğrenmiştim.
Babam atlarımızı, ineklerimizi, ağaçlarımızı evlatları gibi severdi. Kiraz ağaçlarının susuz kaldığını görünce kendi susuzluğunu unuturdu.
Babamdan bana siyaset yapma yöntemleri kaldı. “Oğlum bastığın toprağı, gördüğün insanı iyi tanı. Kuru dala basma ve tutunma! Toprağın tavını, kuşların dilini öğren,” derdi.
Babam bana hiç kızmadı, iyi günümde de, kötü günümde de yardımcı oldu. 1978’ye Halkın Yolu gazetesinin sahibi olduğum zamanlarda bazen bana gazetenin kâğıt parasını verirdi. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra benim yüzümden Honaz karakolunda çok hakarete uğradı. Haraç vermek zorunda kaldı. Beni vuracaklarını öğrenince “Oğlum hasretine dayanırım, ölümüne dayanamam! Bu memlekette sana hayat yok artık! Terk et bu memleketi!” diyerek bana güç verdi, yol gösterdi.
Babam ve annen Fakir Baykurt ile 1994’te, Almanya’da, Kuzey Ren Vestfalya Türkiyeli Yazarlar Grubu toplantısında tanışmışlardı. Fakir Baykurt babama “Ramazan Ağa”, anneme de “Umman Aba” derdi. Dostlukları ölünceye kadar devam etti.
Babamdan bana Yunus Emre sevgisi kaldı. Babam Yunus Emre’nin birçok şiirini ezbere bilirdi.
1995 Eylül ayında “Gel seninle mezarlığa gidelim, dedeni ziyaret edelim,” dedi. Yukarı mezarlığa gittik! Babasının mezarının başına oturdu. Dua etti. Sessizce babasıyla konuştu. Sonra ayağa kalktı, “Oğlum ben bu kışı geçiremeyeceğim. Benim mezarımı işte buraya babamın yanına kazın! Mezar taşıma da ‘Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun!’ diye yazdır!” dedi.
Babamı bu konuşmadan beş ay sonra 16 Ocak 1996 günü istediği yerde toprağa verdik. Mezar taşına da Yunus Emre’nin dizelerini yazdık.
11 yaşımda baba ocağından ayrıldım. Isparta Gönen Öğretmen Okulu’nda ve İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nda on yıl parasız yatılı okudum! Felsefe öğretmeni olarak Kırşehir- Kaman ve İstanbul Kabataş Lisesi’nde alıştım. Sonra Almanya’da 15 yıl sürgünde yaşamak zorunda kaldım. Anama babama doyamadım! Babamdan bana doyamadığım hasretler kaldı!
Bugün babalar günü! Babacığım seni düşünüyorum. Ruhun şad, mekânın cennet olsun! Seni saygı, sevgi ve şükranla anıyorum.
Bochum 21 Haziran 2020, Kemal Yalçın