EdebiyatKitap Tanıtımı

İçi Majak Toşikyan, dışı Cenk Taşkan 400 Şarkı Besteledi, Nükhet Duru’yu yarattı

 

Türkiye Müzik dünyasını zenginleştiren bir yıldız besteci

 “Cenk Taşkan” Türkiye Müzik dünyasının gelmiş geçmiş en önemli bestecilerindendir. İstanbullu Majak’ı herkes tanır, ama ismini kimse bilmez. Türkiye onu “Cenk Taşkan” olarak tanımıştı. Cenk Taşkan Türkiye pop müzik dünyası için 400 kadar şarkı besteledi. Cenk Taşkan olmadan Türkiye pop müzik dünyası düşünülemez.

Majak Toşikyan Türkiye’de “Cenk Taşkan” takma adıyla Nükhet Duru’nun yeteneğini keşfetmiş, onun için 55 şarkı bestelemişti. Nükhet Duru, Cenk Taşkan’ın bestelediği “Beni benimle bırak” ve “Cambaz” adlı şarkılarıyla meşhur olmuştu.

Nükhet Duru “Cenk Taşkan Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli bestecilerindendir. Bestelerinin hiçbiri diğerine benzemez. Bizimki sadece müzikal bir yolculuk değildi. Ben kendisinde aynı zamanda “insanı” gözlemliyordum,” sözleriyle tanımlıyor Cenk Taşkan’ı.

Majak Toşikyan, Yerevan, 2018, Foto: Kemal Yalçın

Majak Toşikyan “Cenk Taşkan” takma adıyla Nükhet Duru başta olmak üzere Türkiye pop müziğinin yıldızları olan; Hümeyra, Nilüfer, Ajda Pekkan, Neco, Coşkun Demir, Tanju Okan, Sibil Pektorosoğlu, Sezen Aksu, Zuhal Olcay, Nil Burak, Salim Dündar, Ayten Alpman, Yeşim Salkım, Beyaz Kelebekler, Pakize Suda, Modern Folk Üçlüsü, Mehmet Teoman-Ayşegül Aldinç, Funda Arar, Yaşar İpek, Işıl Yücesoy, Goncagül Sunar, Cenk Eren,  Ayça Varlıer, Petro, Oktay Alkan, İskender Doğan, Ati, Kerem D., Bülent Yetiş, Levent Yüksel ve Aşkın Nur Yengi için 400 kadar şarkı bestelemişti

Sadece bunlar mı? Hayır. Majak Toşikyan “Cenk Taşkan” adıyla Yedi Kocalı Hürmüz, Yaşa Sevgili Dünya, Cahide, Kamelyalı Kadın, Ölüleri Gömün, Sultan-i Seyirlik, Zalim Mahmut, Çöl Fırtınaları, Guguk Kuşu, Frankenstein, Kahramanmaraş Kurtuluş Destanı başta olmak üzere 16 Kabere Show, Müzikal ve tiyatro müziklerini besteledi.

Dahası da var. Majak Toşikyan “Cenk Taşkan” adıyla Ali Sami Yen Stadyumu Kapanış Müziklerini, İstanbul Türk Telekom Arena Stadyumu Açılış Seremoni Müziklerini besteledi.

Cenk Taşkan Türkiye’ye bilgisini, sevgisini, canını, gençliğini verdi. Fakat Türkiye ona Ermenice “Majak Toşikyan” olan gerçek adını özgürce kullanma hakkını vermedi. 1965 yılında ilk kez sahneye çıktığı zaman orkestra sorumlusu Yavuz Özışık “Majak Toşikyan ismi iyi olmaz, başına bela açar. Senin adın bu akşamdan itibaren Cenk Taşkan olacak,” dedi ve “Karşınızda gitarda Cenk Taşkan!” anonsunu yaptı! Gazinodaki müşteriler sevinçle alkışladılar onu. Artık dışı Cenk Taşkan, içi Majak Toşikyan oldu.   Cenk Taşkan gülüyor, içindeki Majak Toşikyan ağlıyordu! Hayatı boyunca hep böyle oldu. Öz kimliğini ve öz adını gizleyerek bir Türkçe takma adla yaşamanın ne olduğunu ancak yaşayan bilir!

Majak Toşikyan gerçek ismiyle Ermenistan’da çok sayıda Ermenice şarkı besteledi. Ödüller aldı. Hrant Dink Çağdaş Oratoryosu, Asırdan Asıra Ahtamar, Sasunluların Dansı gibi büyük eserlerin müziklerini yaptı. Fakat Ermenistan’da onu kimse Cenk Taşkan olarak bilmiyordu. Majak Toşikyan tek kanatlı kartaldı! Ne Türkiye’de ne de Ermenistan’da iki kanadıyla uçamadı. Her zaman onun bir kanadı kırıktı! Hayatını şu sözlerle özetledi:

“Hayatım Majak Toşikyan’dan Cenk Taşkan’a, Cenk Taşkan’dan Majak Toşikyan’a gidip gelmelerle devam ediyor. Yaşım 73 oldu. Bazı günler bir İstanbul’a, Yerivan’a, bir Montreal’e alıp başımı gidiyorum. Keşke olduğum gibi görünebilseydim, göründüğüm gibi yaşayabilseydim! Keşke için dışım bir olabilseydi! Keşke anayurdumda, var olduğum topraklarda kendi kimliğimle, anamın bana verdiği isimle Majak olarak huzur ve mutluluk içinde yaşayabilseydim. O zaman hem Türkiye hem de ben daha mutlu olurduk. Ben de daha çok eserler yaratabilir, Türkiye ve dünya müzik dünyasına daha çok katkıda bulunabilirdim. Ben bütün bestelerimi işte böyle güzel bir Türkiye ve dünya yaratabilmek arzusuyla ve özlemiyle yaptım. Emeklerimin boşa gitmediğini, gitmeyeceğini düşünerek mutlu oluyorum.”

Beni Benimle Bırak

Vercihan Ziflioğlu, Cenk Taşkan’ın hayat hikayesini yazdı. Kitabına Beni Benimle Bırak Majak Toşikyan’dan Cenk Taşkan’a adını verdi. Bu kitap Kuzey Işığı Yayınevi tarafından, Ankara’da, 2021 Ekim ayında yayımlandı.

Beni Benimle Bırak adlı bu güzel kitabı bana Majak Toşikyan Kanada’dan gönderdi. Bir solukta, heyecanla okudum, çok beğendim. Çok bilgiler öğrendim. Dünyam zenginleşti. Vercihan Ziflioğlu’na bu ilginç, öğretici ve düşündürücü kitabı yazdığı için çok teşekkür ediyorum. Bu yazıyı yazarken hem “Beni Benimle Bırak” kitabından hem de Majak Toşikyan’la yaptığım özel söyleşiden faydalandım. Kitabından faydalandığım ve alıntılar yaptığım için Vercihan Ziflioğlu’na ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

Nükhet Duru, bu kitap için yazdığı çok önemli önsöze şu cümle ile başlıyor: “Cenk Taşkan’la karşılaşmam, hayatımın en önemli dönüm noktalarından biridir. … Bırakın şarkı söyleyebilmeyi, karşısında heyecandan bir yaprak gibi titriyordum. Bana öylesine büyük bir anlayış ve şefkatle yaklaşmıştı ki, bir daha kimsenin karşısında sesimi bu kadar rahatça sergileyemem diye düşünmüştüm. … Cenk Taşkan Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli bestecilerindendir. Bestelerinin hiçbiri diğerine benzemez. Bizimki sadece müzikal bir yolculuk değildi. Ben kendisinde aynı zamanda “insanı” gözlemliyordum.”

Söz yazarı Mehmet Teoman da kitaba bir sunuş yazmış. Majak’la tanışmasını anlatmış. Önsöz ile Sunuş yazıları birbirini tamamlamış. Nükhet Duru’ya, Mehmet Teoman’a ve “Beni Benimle Bırak” kitabını yazan Vercihan Ziflioğlu’na çok teşekkür ediyorum.

Beni Benimle Bırak” kitabını okuyunca 1970 sonrası Türkiye’sinin insanlık anlayışını, Türkiye’nin toplumsal bilinçaltını görecek, vicdanınız sızlayacaktır.

 

Gün olur da belki bir gün benden bıkarsan,
Gün gelir de hani bu evden çıkıp gidersen,
Sanma ki senden, senin uğruna verdiklerimden
Geriye bir şey isterim sen ayrılırken.

Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır senden…
Beni benimle bırak giderken, başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun.
Senin olsun…

Bir başka alem seni benden alırsa,
Bir başkasına olur’a âşık olursan,
Sanma ki senden, senin uğruna verdiklerimden
Geriye bir şey isterim sen ayrılırken.
Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır senden…

Beni benimle bırak giderken, başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun…
Senin olsun…

Majak Toşikyan ile Yerevan’da tanıştım

İstanbullu Herman Hintiryan 2019 yılında, Yerevan’da beni Majak Toşikyan ile tanıştırdı. O güne kadar ben de onu hiç görmemiştim. “Cambaz” şarkısı çok hoşuma giderdi.  Bestecisi “Cenk Taşkan”ı gıyabında tanırdım. Fakat Cenk Taşkan’ın aslında özbeöz Ermeni Majak Toşikyan olduğunu hiç duymamıştım. Utandım duyarsızlığımdan! Vicdanım sızladı! Majak Toşikyan ile dört gün beraber olduk, fakat kırk yıllık dost gibi kaynaşıverdik birbirimize.

Majak Toşikyan ünlü Ermeni Şairi Kevork Emin’in Sasunluların Dansı adlı sekiz sayfalık şiirini 50 yıllık müzik bilgi ve deneyimleriyle bestelemiş, yorumlamış, orkestrasyon çalışmalarını yaparak bir yıl içinde bitirmişti. Sasunluların Dansı için Kanada’dan gelmişti.

Majak Toşikyan Türkiye’de “Cenk Taşkan” takma adıyla neler yapmıştı? Nükhet Duru’nun yeteneğini keşfetmiş, onun için 55 şarkı bestelemişti.

Majak Toşikyan gerçek ismiyle Ermenistan’da çok sayıda Ermenice şarkı besteledi. Ödüller aldı. Hrant Dink Çağdaş Oratoryosu, Asırdan Asıra Ahtamar, Sasunluların Dansı gibi büyük eserlerin müziklerini yaptı. Fakat Ermenistan’da onu kimse Cenk Taşkan olarak bilmiyordu. Majak Toşikyan tek kanatlı kartaldı! Ne Türkiye’de ne de Ermenistan’da iki kanadıyla uçamadı. Her zaman onun bir kanadı kırıktı!

Majak Toşikyan ile Kemal Yalçın, Yerevan, 2018

Sasunluların Dansı

Sasunluların Dansı hakkında ön bilgileri Herman’dan ve Majak’tan aldım. 1998’de Yerevan’da vefat etmiş olan Kevork Emin’in ünlü şiirini kimse 2017 yılına kadar bestelemeye cesaret edememişti. 1947 yılında İstanbul-Kınalıada’da doğmuş, Türkiye müzik dünyasına besteleriyle imzasını atmış Majak Toşikyan bu işe cesaretle başlamış ve başarmıştı.

Bu büyük proje, Majak Toşikyan’a Hamahaygagan Olimpiyat Komitesi Başkanı Ishkhan Zakaryan tarafından teklif edilmişti. Majak bu teklifi kabul etmiş, Sasunluların Dansı projesinin gerçekleşmesi için resmi anlaşmayı Ermenistan Diaspora Bakanlığı ile yapmıştı. Yeni hükümet birçok kültürel projeyi tasarruf önlemi olarak iptal ettiği halde Sasunluların Dansı projesini iptal etmemiş ve desteklemişti.

Sasunluların Dansı ilk kez 24 Eylül 2018 günü, Yerevan’da sahne almıştı. Yerevan gösterisi ilk ve son olacaktı. Majak Toşikyan Sasunların Dansı’nın Gümrü şehrinde de sahne almasını istiyordu. Fakat bunun için maddi kaynak yoktu. Herman Hintiryan’a projeyi anlattı ve Gümrü’de gösterilebilmesi için sponsor olmasını rica etti.

Herman Hintiryan, Gümrü’deki gösterinin A’dan Z’ye tüm masraflarını üstlendi. 60 kişilik dans grubunun, sanatçıların, yöneticilerin otobüs, otel, yeme-içme masraflarını karşıladı. Ayrıca Acemyan Tiyatrosu’nun 600 kişilik tüm biletlerini satın aldı, Gümrü’nün yoksul ama sanatsever insanlarına Vahan Tumasyan eliyle tek tek dağıttırdı.

Bu projenin Gümrü’de Vartan Acemyan Devlet Tiyatrosu’nda sahne alması için gereken işlerin hemen hemen tümünü Vahan Tumasyan gönüllü olarak yerine getirdi. Sasunluların Dansı kadrosu otobüsle 12 Ekim 2018 günü Gümrü’ye geldiler. Gümrü Oteli’ne yerleştiler. Akşam yemeğini Vahan Tumasyan’ın salonunda hep birlikte yedik. Tanıştık, kaynaştık.

Gümrülüler Sasunluların Dansı’nı görmek ve Sasun’u yaşamak için 13 Ekim 2018 günü Gümrü Vartan Acemyan Devlet Dram Tiyatrosu’nun 600 kişilik salonunu erkenden doldurmuşlardı. Ben de Herman Hintiryan’ın davetlisi olarak Gümrülülerin arasındaydım. Bir yanımda Sırpazan Karekin Bekçiyan, bir yanımda Herman Hintiryan ve çevirmen Meline Anumyan vardı.

Gong sesiyle birlikte salonda tek bir yürek sesi duyulmaya başlandı. O an Majak neyi düşünüyordu? Bilmiyorum. Benim aklımda atının üstünde fırtına gibi esen Sasunlu Davit vardı. Bir yerdeydim bir gökte, bir Sasun’yadım, bir Gümrü’de! Ben hayatımda ilk kez böyle bir müzikal, böyle sanata düşkün bir halk gördüm. Bütün bu güzellikleri gerçekleştiren, bu güzellikleri Gümrü’nün sanatsever insanlarına sunan Detroit’te yaşayan İstanbullu Herman Hintiryan’a ve Hanımı Arek Hintiryan’a çok teşekkür ettim. Dünya Herman Hintiryan gibi sanata, kültüre, bilime değer veren Anadolu’nun evlatlarıyla güzelleşiyor.

Majak Toşikyan hayatını sıfırdan nasıl yarattı?

Majak Toşikyan kitabını 29 Ekim 2021 tarihinde imzalayarak Kanada’dan bana gönderdi. Kitabı bir solukta okudum. Tadına doyamadım. Majak’ı kutlamak için telefon açtım. Majak kardeşim, “Beni Benimle Bırak”ı okuyunca seni biraz daha yakından tanıdım. Fakat seni tanımakta geç kalmışım. Lütfen bana hayatını sıfırdan nasıl yarattığını anlatır mısın?” dedim. Gülümsedi, “Kemal Kardeşim aç teybini anlatayım,” dedi.

“Ben Majak Toşikyan, 22 Ekim 1947 tarihinde İstanbul’da Kınalıada’da doğdum. Babamın adı Vahe, annemin adı Sirarpi. Biz üç erkek kardeşiz. Ara, Hagop ve ben Majak,” diye başladı hayatını anlatmaya.

İlk ve ortaokulu Feriköy Ermeni okulunda okudum. Şişhane Ticaret Lisesi’ne başladım. “Majak Toşikyan” adı başıma bela oldu. Bazı Türk arkadaşlar, bazı öğretmenler adımı çeşitli biçimlerde söyleyerek benimle alay ediyorlardı. Türkiye’de yaşayan her Ermeni, her Hıristiyan çocukluğundan itibaren baskılara, hakaretlere, dışlanmalara maruz kalır. Devlet dairelerinde, sokakta, okulda, hayatın her alanında bu baskıları hisseder. Bu nedenle daima temkinlidir. Daima bastığı yeri, konuştuğu insanları iyi tanımak zorundadır. Kendi vatanında istenmeyen ya da baskı altında tutulan “başka” bir insan olarak yaşamak çok zordur. Bunu ancak yaşayan bizler bilebiliriz. Ben okul hayatımdaki baskılara, dışlanmalara dayanamadım. Lise 2’de okulumu terk ettim. Kendimi müziğe verdim. Amatör gitar çalmaya başladım.

 

Orhan Şevki adlı arkadaşım “Kulüp Suat” adlı gece kulübünde beni Yavuz Özışık Orkestrası ile tanıştırdı. Kısa zamanda kaynaştık. Yavuz Özışık her akşam orkestra elemanlarını tek tek tanıtıyordu. Sahneye ilk çıktığım akşam sıra bana geldi. Bir anda bana sormadan, “Majak Toşikyan adı olmaz. Başına bela açar. Senin adın Cenk Taşkan olacak,” dedi ve müşterilere dönerek “Yeni orkestra elemanımız Cenk Taşkan karşınızda!” diye bağırdı! Ben şaşırmıştım. Alkışlar arasında bir anda “Cenk Taşkan” oldum.

Gitar çalmayı çok seviyordum. Kısa zamanda orkestranın baş elemanı haline geldim. Bir akşam Kulüp Suat’a Erol Büyükburç geldi. Beni çok beğenmiş. Yanıma geldi, tanıştık. “Benimle çalışır mısın?” diye sordu.  “Arkadaşlarıma sorayım,” dedim.

Yavuz Özışık’a sordum. “Biz idare ederiz, sen Erol’un yanına git, senin için bir şanstır bu,” dedi. Teşekkür ederek dostça ayrıldık.

Erol Büyükburç’un yanında gitar çalmaya başladım. Erol çok iyi bir insandı. Adana’da dadısından Ermenice öğrenmiş. Çok iyi Ermenice konuşuyordu. Benimle başkalarının anlamasını istemediği bir konu olunca Ermenice konuşurdu. Ayrıca İngilizce, Fransızca, Arapça biliyordu. Çok kültürlü bir insandı. Erol Büyükburç hiçbir zaman beni Ermeni olduğum için aşağılamadı. Beni olduğum gibi kabul etti. Erol Büyükburç ile çalışmak benim için bir şanstı. Gitarist hayatımda çok hızlı yükseldim. Askerden önce üç, askerden sonra bir yıl olmak üzere Erol Büyükburç ile dört yıl kadar çalıştım, yanında gitar çaldım.

 

Askerlik hayatım

Askerliğimi Denizli’de “Fırka Bahçesi” denilen Orduevi’nde 24 ay yaptım. Denizli’de ilk kez orkestra kurdum. Denizli tümeninde ilk kez bando kuruldu, ekibin başı da bendim. Bando takımında Hıristiyan, Rum, Musevi, Türk arkadaşlarım vardı. Hepimiz birbirimize saygılıydık. Bando ekibini çalıştırdım. Besteciliğe Denizli’de askerlik yaparken başladım. Askerliğimi başarıyla tamamladım. Teskeremi aldıktan sonra İstanbul’a döndüm. Askerlikten sonra da Erol Büyükburç’un yanında çalışmaya başladım.

Balayında yaptığım beste

Askerlikten sonra hayatımda yeni bir yıldız parladı. Eşim Talin Demiray ile tanıştım ve evlendim. İzmir’e balayına gittik. Efes Oteli’nde kalıyorduk. Bir akşam otelde şarkıcı ve çok iyi bir yorumcu olan eski dostum Salim Dündar ile karşılaştım. Gelmişten geçmişten konuştuk. “Bana bir beste yap,” dedi. “Gitarım yok,” dedim. “Ben sana gitar bulurum,” dedi. Gitti bir gitar getirdi. Söz yazarı Alimoğlu’nun “Kadersiz” adlı güftesini zaten askerde bestelemeye başlamıştım. Birkaç gün daha üzerinde çalıştım, güzel bir beste yaptım. “Kadersiz” adlı şarkı benim kaderimi değiştirdi. Askerlik ve balayı sırasından başladığım bestecilik benim müzik hayatımın esası oldu.

Bestelerim beğeniliyordu. Salim bir gün bana, “Çok iyi bir söz yazarı var. Adı Mehmet Teoman, seni onunla tanıştırayım,” dedi. Mehmet Teoman ile tanışmak benim hayatımı zenginleştirdi.

Mehmet Teoman Fransız eğitimi almıştı. Dil biliyordu. Ben ise lise ikiden okulumu terk etmiş biriydim. Fakat Fransa, İtalya, Yunanistan ve İngiltere müzik endüstrisiyle ilgileniyor, oralardaki gelişmeleri takip ediyordum. Böylece ben ve Mehmet Teoman dünyaya benzer pencereden bakıyorduk. Kalplerimiz ayrı, fakat yüreklerimiz tek idi.

Taklit ve kopya yapmayacağız, kendimize özgün müzik yapacağız

Mehmet Teoman ile ne yapacağımızı, nasıl yapabileceğimizi uzun uzun konuştuk. 1970’li yıllarda Türkiye müzik dünyasında “Aranjman” şarkılar denilen bir moda vardı. Fransız, İtalyan, Yunan pop müzik şarkıları Türkçeye çevriliyor, yeni moda parçalar olarak piyasaya sürülüyordu. Aranjman şarkılarda yaratıcılık, özgünlük yoktu, tam tersine taklit ve kopyacılık vardı. Taklit ve kopyanın sanatı öldüren bir hastalık olduğunu biliyordum. Müzik var olduğu toprağın, yaşadığı halkın kalbinin sesi olabilirse gerçek sanat olabilir ve başarıya ulaşabilirdi. Bu düşünce ve ilkeler benim, Mehmet Teoman’ın sanat ve müzik anlayışımızın temellerini oluşturuyordu.

Mehmet Teoman o yıllarda Tanju Okan’ı Türkiye’ye tanıtan “Kadınım” şarkısının sözlerini yazmıştı. Bu şarkıyla birlikte Mehmet Teoman Türkiye müzik dünyasında söz yazarı olarak tanınmaya ve yükselmeye başlamıştı.

İşte tam o günlerde “Beni Benimle Bırak” adlı bir beste yapmıştım. Mehmet Teoman’a bu bestemi Kınalıada’da bana ziyarete geldiği bir gün vermiştim.  Mehmet Teoman bestemi Kınalıada vapurunun güvertesinde Marmara Denizi’ni seyreder, dalgaların sesini dinlerken düşünmüş, düşlemiş ve eline kalemi alarak hemen benim besteme uygun sözleri yazmış. Ertesi gün bana telefon etti, heyecanlıydı. “Cenk dün bana verdiğin beste var ya onun adı ne oldu biliyor musun? Beni Benimle Bırak oldu!” dedi.

Mehmet Teoman’ın sözlerini yazdığı, benim bestelediğim şarkının müzik hayatımda, Mehmet Teoman’nın müzik hayatında yeni bir başlangıç olduğunu henüz düşünememiştim. Beni Benimle Bırak şarkısı daha sonra Nükhet Duru’nun yorumuyla Türkiye pop müziği dünyasının yıldız parçalarından biri haline gelecekti.

Nükhet Duru ile tanışma

Kara gün kararıp kalmaz. Benim hayatımda ilk anda beni üzen olumsuz olaylar zamanla beni mutlu eden olumlu olayların başlangıcı oldu. Lise ikide okuldan ayrılmak zorunda kalmam beni çok üzmüştü. Zamanla bu olayın beni müzik dünyasına yönelten bir etken olduğunu gördüm.

İnsanların hayatlarında yıldızların parladığı anlar vardır. O anı değerlendirmek insan hayatında başarının başlangıcı olabilir. Benim hayatımda yıldızımın ilk parladığı an Mehmet Teoman ile tanışmam oldu. İkinci yıldızım ise Nükhet Duru ile tanıştığım anda parladı.

Mehmet Teoman beni Nükhet Duru’yla tanıştırdı. O an aynen gözümün önünde. Çok iyi hatırlıyorum. Yağmurlu bir geceydi. Teoman yanında bandajlı, heyecanlı olduğu her halinden belli olan bir genç kız ile Şişli’deki evimize geldi. Nükhet ile beni tanıştırdı. Oturup konuştuk. Sıra şarkı söylemeye geldi. Ben elime gitarımı aldım.  Nükhet utangaçtı. Şarkı söylemeden önce ışıkları kapatmamızı rica etti.  Karanlıkta “Beni Benimle Bırak” şarkısını içten, inanılmaz, kedine özgü bir yorumla söylemeye başladı. Nükhet şarkı söylemiyor, şarkıyı yaşıyordu. Şarkıyı bitirince ışıkları yaktık. Nükhet rahatlamış, benim hayranlığım artmıştı. Ben aradığım sesi, aradığım sanatçıyı bulmuştum.  İşte o an benim hayatımda ikinci yıldızımın parladığı andı. O an ben, Nükhet ve Mehmet üç ayrı kalp, tek yürek haline geldik.

 

Nükhet Duru tutarlı, bilinçli, ne istediğini ve ne yapacağını bilen bir sanatçıydı. Nükhet Duru kendi yeteneklerinin sınırlarını iyi bilen bir insandı. Teoman ve ben taklit ve kopyayla gerçek bir sanat olamayacağını, taklitçiliğin estetik yaratıcılığı öldüreceğini düşünüyorduk. Nükhet Duru’nun da aynı düşüncede olduğunu tanışınca anladık. Nükhet Duru da bizim gibi söylenmeyeni söylemek, yapılmayanı yapmak istiyordu. Türkiye’de ilk ekip çalışması yaptık. Bir Nefes Gibi albümünü çıkardık.

Üç kişilik ekibimizle birbirinden güzel besteler yapıyorduk. İki türlü beste yapıyorduk: Ya belli bir şiir üzerine müzik ve beste yapıyorduk ya da hazır bir melodi ya da müzik üzerine söz yazıyorduk.

Nükhet Duru için 55 şarkı besteledim. Fakat Beni Benimle Bırak bu 55 bestenin yıldız bestelerinden biriydi. Ben bestecilik hayatımda uçarak, çok hızlı yükseldim. Fakat hiçbir zaman kaliteyi ve estetik ölçüleri düşürmedim.

Türkiye’nin Eurovision maceraları

1970’li yıllarda Türkiye’nin gözü kulağı tek kanallı siyah beyaz TRT yayınlarıydı. Televizyon varlıklı olmanın göstergelerinden biriydi. Her evde televizyon yoktu. Televizyonu olmayan komşular, televizyonu olan ailelere televizyon bakmaya gelirlerdi. Bunlara “Telesafir” denirdi. Tek kanallı TRT yayınlarında yer almak sanatçılar için ayrıcalıktı. Her sanatçı TRT’de şarkı söyleyemezdi.

TRT televizyonunda ekranda görünmek için sanatçıların, spikerlerin, yorumcuların TRT Denetim Kurulu’nun katı kurallarını aşmaları gerekiyordu. Şarkıların içinde “güneş” ya da “kızıl” kelimelerinin geçmesi yasaktı. Bir gitarcının gitarını tutuş biçimine bile Denetim Kurulu karışıyordu. Denetim Kurulu’na takılan bir sanatçı bir daha ekranda görülemezdi. Böyle bir ortamda Türkiye Eurovision’a katılma kararı aldı. O yıllarda Eurovision bir müzik yarışması değil, bir futbol karşılaşması olarak algılanıyordu.

Eurovision yarışmasının esas amacı başlangıçta kültürleri birbirine yaklaştırmak ve uluslararası müzik piyasasını hareketlendirmekti. Fakat zamanla bu amaçtan hızla uzaklaşıldı, müzik yarışması olmaktan çıktı, siyasi bir boyut kazandı.

Taşkan, Teoman ve Nükhet Duru ekibi olarak ilk defa 1978 yılında Eurovision’a katılma kararı aldık. Mehmet Teoman’ın sözlerini yazdığı, benim bestelediğim, Nükhet Duru’nun yorumladığı Anılar isimli şarkı ile Türkiye elemelerine katıldık ve yarı finale kaldık. Fakat inanılmaz olaylar meydana geldi. Anılar adlı şarkımızın Beatles grubundan çalıntı olduğu iddia edildi ve biz yarışmadan elendik. Bunun bir tertip olduğu, bir yalan olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Fakat olan oldu ve biz yarışmadan elenmiştik.

Bu tertipler, bu yalanlar bizi yıldırmadı. 1979, 1980 ve 1981 yıllarında üç kez daha Eurovision yarışmalarına katıldık.

1980 Eurovision yarışması ve “Petrol” şarkısının macerası

TRT 1980 yılında Eurovision müzik yarışmasına Ajda Pekkan’ı göndermeye karar verdi. Yani önce şarkıcı seçildi, sonra ona uygun şarkılar, besteler oluşturuldu. O yıl Eurovision hazırlıkları ve besteci seçimini düzenleme görevi TRT adına İzzet Öz’e verilmişti. İzzet Öz bana hazırlıkları anlattı. “Türkiye’nin en iyi beşi asil, ikisi yedek olmak üzere toplam yedi bestecisini seçeceğiz, sen de bu besteciler arasında varsın. Vatan için beste yapacaksın,” dedi. “Bu sefer beni unutun, moralim yok,” dedim. Bana “Cenk koca kurul seni üçüncü asil besteci seçmiş, bu vatani bir görev, katılmalısın,” dedi. Bu sözler üzerine hayır diyemedim.

Ajda Pekkan’ın sesine ve stiline uyacak, Fikret Şeneş’in sözlerini yazdığı Bir Dünya Ver Bana adlı çok özel bir şarkı besteledim. Ajda beni ve Onno’yu yanına çağırdı. “Ben seçilen şarkıları ABD’de yaşayan dünya müzik aleminden haberi olan Arif Mardin’e göndereceğim, onun seçtiği şarkıyı Eurovision’da söyleyeceğim,” dedi. Kabul ettim. Ön elemeler sonunda finale kalan Bir Dünya Ver Bana ve diğer iki şarkıyı Arif Mardin’e gönderdi.

Arif Mardin benim bestelediğim Bir Dünya Ver Bana adlı şarkımı Eurovision için en uygun şarkı olarak seçmişti.

Fakat Eurovision jürisi Bir Dünya Ver Bana adlı şarkımı eledi. Ben çok üzülmüştüm. Ajda da üzülmüştü. Fakat jüri Ajda’nın Petrol adlı şarkıyı seslendirmesini uygun gördüler. Sonuçta 1980 Eurovision müzik yarışmasında Ajda Petrol şarkısını söyledi ve Türkiye sonuncu oldu. Ayrıca Petrol şarkısının klibinde Mercedes markalı bir lüks arabayı at arabasına çektirmişlerdi. Bu klip Türkiye ile Almanya arasında siyasi bir olay oldu. Almanya kendi imalatları lüks bir Mercedes’in atlara çektirilmesini kendi markalarına karşı hakaret olarak algılamıştı. “Kendi imalatınız olan Anadol’u atlara çektirin,” dediler.

1981 Eurovision yarışması için sözleri Ülkü Aker’e ait olan İstanbul İstanbul adlı güzel bir şarkı besteledim. İstanbul üzerine bir şarkı yazma ve bu şarkıyla Eurovisiona katılma fikri Nükhet Duru’dan gelmişti.

Ulusal elemeler için ilk bant kaydı Ayşegül Aldinç’e yapılmıştı. Seçmeler içinse Nükhet Duru ve Mazhar-Fuat-Özkan tarafından yorumlanmıştı. Jüri Ayşegül Aldinç’i seçti ve Nükhet Duru’nun bant kaydının bozuk olduğunu gösterdi.

Ben bu gerekçeye hiç inanmadım. Eğer bant kaydı bozuksa yeniden yapılabilirdi. Eurovision yarışması için 1978, 1979, 1980 ve 1981 yıllarında emek emek, tüm yeteneklerimi ve bilgi birikimlerimi kullanarak yaptığım, müzik otoriteleri tarafından beğenilen, seçilen eserlerim Eurovision jürisi tarafından elenmişti. 1981 yılındaki eleme gerekçesi beni derin derin düşündürdü. Jüri Cenk Taşkan’ın aslında Majak Toşikyan olduğunu biliyordu. Düşünmeye ve kendi kendime sormaya başladım.

Jürinin Cenk Taşkan’ın bestelerini elemesinin gerçek nedeni benim Majak Toşikyan, yani Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı bir Ermeni olmam mıydı? Özel ve müzik hayatımı baştan sona gözden geçirdim. Ermeni olduğum için bestelediğim şarkıların Eurovision’a seçilmesinin engellendiği sonucuna vardım. Kendi öz vatanımda, kendi yurdumda, İstanbul’da bir yabancı muamelesi görmek, sürekli kendimi baskı altında hissetmek beni derinden sarstı!

Neden Türkiye’yi terk ettim?

Eşimin babasının bir hırdavatçı dükkânı vardı. Ben de bu dükkânda çalışıyordum. İşlerimiz iyiydi. Kimseye muhtaç olmadan, alnımızın teriyle, kendi emeğimizle yaşıyorduk. Fakat uğradığım haksızlıklar, 1980 öncesi Türkiye’nin siyasi gidişatındaki kötü gelişmeler ağzımızın tadını bozdu. Elimde kolumda can kalmaz oldu. Aklım fikrim özgürce üretmez hale geldi. Çocukluğumuzdan beri yaşadığımız tedirginliğin, çekingenliğin yerini korku aldı. Can güvenliği giderek azalıyordu. Sabah evden çıkarken, akşama sağ salim evime dönüp dönemeyeceğimi bilemiyordum.

Bir oğlumuz vardı. Bu evladımıza güvenli bir gelecek, güvenli bir yer sağlama sorumluluğumuz vardı. Eşimle akşam sabah “Bu işin sonu ne olacak? Başımıza daha neler gelecek?” sorularına cevap arıyorduk. Yarın ne olacak belirsizdi. Eşim “Gidelim buralardan, artık bu memlekette bize huzur yok, ekmeğimize korku bulaştı, yediğim ekmeğin, içtiğim suyun tadı bozuldu,” diyordu.

Ben önceleri var olduğum topraklardan, beni ben yapan tarihi, kültürel çevreden ayrılmak istemiyordum.  Fakat Eurovision yarışmalarında yaşadıklarım beni de büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Gene de “Dur bakalım, biraz daha bekleyelim,” diyerek İstanbul’dan ayrılığı erteliyordum.

Tam bu korku günlerinden birinde polisin yakaladığı bir kişinin cebinden bombalanacak Ermeni, Rum, Musevi kurumlarının ve önemli kişilerinin listesi çıkmıştı. Ada vapurlarına, kiliselere, azınlık okullarına bomba ihbarları yapılıyordu. Bazı ihbarlar gerçekti. Toplumda korku ve ölüm kokusu yayılıyordu. Ne yapacaktık? Majak Toşikyan olarak ne yapmalıydım? Ne yapabilirdim? Artık ne Cenk Taşkan’ın ne de Majak Toşikyan’ın yüzü gülüyordu!

İşte o günlerde oğlum Axel ilkokula başlamıştı. Her gün servis arabasıyla okuluna gidip geliyordu. Geleceği saatte evimizin kapısında oğlumu bekliyordum. Oğlum geldi, arabadan indi, kucakladım, öptüm, eve çıktık, kapıyı kapattık. Oğlumun ayakkabılarını çıkarırken dışarıda çok büyük bir patlama oldu. Dışarıdan bağırış çığırış sesleri, ambulans sirenleri geliyordu. Ben oğluma sarıldım, “Korkma, korkma oğlum!” diyordum. Fakat esas korkan bendim. “Ya beş dakika önce patlasaydı ya oğlum…” Bunu düşünmek beni daha da korkuttu.

İşte o an kararımı verdim. “Oğlum Majak, artık bu memlekette sana hayat yok! Git bu memleketten, git, durma!” dedim. Hemen düşüncemi eşime açtım. “Haklısın, artık bu memlekette bize hayat yok, bize huzur yok! Gidelim buralardan,” dedi.

Kararı vermek zor olmuştu, kararı uygulamak çok daha zor oldu! İstanbul’un yüzüne, Marmara Denizi’nin dalgalarına bakamıyor, Ada vapuruyla yarışan martıların seslerini dinleyemiyordum. Fakat başka çaremiz yoktu, başka çarem yoktu! Pasaport işlemlerini tamamladık, biletlerimizi aldık, “Ver elini Kanada!” dedik. İstanbul kanatlarımın altında kalmıştı.  Beyazıt Kulesi, Galata Kulesi el sallıyor “Merak etme İstanbullu Majak, ölmeye değil, yaşamaya gidiyorsun! Üzülme Majak üzülme!  Çekilen acılar gün olur biter, gene dönersin geriye! Üzülme Majak üzülme, yolun açık olsun!” diyorlardı.

Bir zamanlar Cenk Taşkan’ı göklere çıkaran bazı “Sahibinin sesi” gazeteler ise “Cenk Taşkan Arjantin’e kaçtı!” manşetiyle Majak’ın arkasından teneke çalıyorlardı. Böyle gazeteler, böyle kötü niyetli muhabirler insanı işine geldi mi vezir ederler, işine gelmedi mi rezil ederler! Fakat hayat onları değil, dürüst, vefalı, çalışkan, yurtsever insanları bağrına basar sonunda!

Kanada’da geçen yıllar

Yıl 1981, aylardan Ağustos idi. Eşim, oğlum ve ben Kanada’ya ayak bastık. Pasaport kontrolünde birdenbire Majak Toşikyan oluverdim. Cenk Taşkan çok uzak bir ülkede, kalbimin derinliklerinde kalmıştı. Kanada’da yaşamaya başladığım ilk günden itibaren hayatımın sıfırlandığını gördüm. Dilini, toplum hayatını bilmediğim bir ülkede, kendimi cam bir kavanozun içinde hissediyordum. Yazıları okuyor, konuşmaları duyuyor fakat anlayamıyordum. Cenk Taşkan’ın yaptığı besteleri dinleyemiyordum!

Sıfırlanan hayatımı yeniden kurmaya başladım. Karacaoğlan’ın “Bir yiğit gurbete düşse gör başına neler gelir?” türküsü geliyordu aklıma! Sabahattin Ali, “Başın öne eğilmesin / Aldırma Majak aldırma,” diyordu elimden tutarak.

Kendimi toparladım, önce dil öğrendim, sonra bir orkestra kurdum. Geçinebilmek için düğünlerde çalmaya başladım. Bazen düğünlerde çaldığım İstanbul oyun havaları, İstanbul şarkıları beni çok uzaklardaki hasretimin şehrine götürüyordu. Hasret çekmeye başladım. İçimdeki Majak bana güç ve moral veriyor, “Al gözüm seyreyle dünyayı! Sen İstanbullusun Majak oğlum! Geçer bu günler, geçer! Yeter ki canın sağ olsun!” diyordu.

Eşim Talin ile biricik evladımızı nasıl yetiştireceğimizi konuşuyorduk. Oğlumuza kin ve nefret uyandıracak hiçbir şey anlatmayalım, çocukta korku yaratacak olayları, başımıza gelen zorlukları ergenlik dönemi geçinceye kadar anlatmayalım, zamanı gelince uygun bir dille anlatırız,” dedik.

Fakat çocuk aile içindeki havayı anlamasa da hisseder. Çocuk deyip geçmemek gerekir. Oğlumuz büyüdükçe geçmişimizle ilgili, bırakıp geldiğimiz yurdumuzla ilgili sorular sormaya başladı. Biz de yavaş yavaş anlatmaya başladık.

Axel Toşikyan 14 yaşına gelmişti. Artık gerçekleri anlatmanın zamanı geliyordu. Yıllar sonra Axel o günleri şöyle anlatacaktı:

“Babamla ilgili değişik bir şeyler olduğunun farkındaydım, fakat gerçekleri anlayamıyordum.  13-14 yaşlarında Cenk Taşkan’ı merak etmeye başladım. Cenk Taşkan’ın şarkılarını ilk dinlediğimde çok duygulandım. Cenk Taşkan’ın benim babam olduğunu anlayınca babamla gurur duydum. Babam bu büyük başarıya nasıl ulaşmıştı? Hayret ettim! Babamı Cenk Taşkan yapan şartları araştırmaya ve anlamaya çalıştım. Babamın yüzü gülmüyordu. Tıp eğitimine başlayınca bunun nedenlerini araştırmaya başladım. Babam vatan hasreti çekiyordu. İçindeki hasret onun içini köz gibi yakıyordu. Babamın yüzünün gülmesi için İstanbul’a gitmesi gerekiyordu. Babam ve annem benim hayatımı düşünerek Kanada’ya gelmişlerdi.

Şimdi ben babamın mutluluğu için onu geri dönmeye, İstanbul’a gitmeye ikna etmeliydim. Sonunda babamı ikna ettim. Babam Majak Toşikyan hasret dolu, hüzün dolu 15 uzun yıldan sonra 1996’da İstanbul’a Cenk Taşkan’a geri döndü.”

İstanbul’a ve Cenk Taşkan’a geri dönüş

İstanbul’a 15 yıl aradan sonra geri döndüm. Bu benim üçüncü doğuşum idi. Benim birinci doğuşum Erol Büyükburç’un beni keşfetmesidir. İkinci doğuşum Kanada ve Ermenistan’da Majak Toşikyan olmamdır. Üçüncü doğuşum ise 1996’da İstanbul’a geri dönüşüm ve bıraktığım yerden müzik hayatıma devam edişimdir.

Kanada’da sıfırdan başlayarak Majak Toşikyan’ı yaratmıştım. Kanada’da anadilimde, kendi insanlarım için müzik yapıyordum. Fakat Kanada’daki dünyamın sınırları Türkiye’deki Cenk Taşkan’ın sınırlarından çok daha dardı.

İstanbul’a döner dönmez Nükhet Duru’yu aradım. Zaten döneceğimi önceden haber vermiştim. 15 yıl aradan sonra buluştuk, hasretimizi giderdik.

Nükhet Duru geçen zamanda Türkiye’nin pop yıldızı haline gelmişti. Fakat yükselmek, yıldız olmak onun vefa duygusunu yok etmemişti.

Bana yeniden birlikte çalışmayı ve üretmeyi teklif etti.  Bir zamanlar elinden tuttuğum Nükhet şimdi benim elimden tutuyordu. Birlikte çalışmayı kabul ettim. Hemen Mehmet Teoman’ı aradık. Nükhet Duru, Cenk Taşkan ve Mehmet Teoman üçlüsünden oluşan ekibimizi yeniden kurduk. Çok yoğun çalışmaya başladık. Mühür isimli yeni bir albüm çıkardık. Ben Cenk Taşkan kimliğime döndüm ve onunla barıştım. Artık üçüncü doğuşumdan sonra yoluma Cenk Taşkan olarak devam ettim.

Nükhet Duru bana bir iyilik daha yaptı. Orkestrasına beni gitarist olarak davet etti. Nükhet Duru orkestrasında gitarist olarak sahne almak benim için bir şans ve mutluluktu. Cenk Taşkan olarak yeniden Türkiye pop müziği dünyasında öne çıkmaya, zirveye yürümeye başladım. Müzik dünyam genişledi. Tiyatro müzikleri, müzikaller yapmaya başladım. Yedi Kocalı Hürmüz müzikalinin 1999 versiyonu müziklerini besteledim.

Bir gün İstanbul Devlet Tiyatroları Müdürü Şakir Gürzumar beni görüşmeye davet etti. Gittim yanına. “Yaptığınız çalışmaları beğeniyorum. Bizimle birlikte Devlet Tiyatrolarında çalışır mısın?” diye sordu. Bu teklifi kabul ettim. Birlikte çalışmaya başladık.  Bu ortak çalışma ile Çöl Fırtınaları, Ölüleri Gömün, Sultan-i Seyirlik, Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu, Zalim Mahmut, Guguk Kuşu, Frankenstein gibi unutulmaz eserlerin müziklerini besteledim. 

Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu tiyatro eserinin başına gelenler

Şakir Gürzumar bana Kahramanmaraş’ın 91. Kurtuluş etkinlikleri kapsamında İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahneleyeceği Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu eserinin müziklerini yapmayı teklif etti. Tiyatro eserinde Kahramanmaraş’ın Fransızlardan ve Ermenilerden kurtuluşu canlandırılacaktı. Benim için çok zor bir durumdu. Şakir Gürzumar’a güvendiğimden ve sanatına değer verdiğimden teklifini kabul ettim.

Çalışmaya başladık. Müzikleri türkü-Anadolu formatında besteledim. Kahramanmaraş’a gitme günü geldi. İçimde bir tedirginlik vardı. Kaygılıydım. Şakir Gürzumar’a durumumu açıkladım. “Lütfen beni Maraş’a götürme,” dedim. “Merak etme! Seni Majak Toşikyan olarak değil, Cenk Taşkan olarak götürüyoruz zaten,” dedi.

Maraş’a vardık. Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu sahnede canlandırılıyordu.  Ermeni askerlerini belediye çöpçüleri temsil ediyordu. Oyun bitti. Seyirciler Ermeni askerlerini canlandıran çöpçülere saldırıp dövmeye başladılar.

Cenk Taşkan da Majak Toşikyan da çok üzüldü! Gördüklerim beni derinden sarstı. Şakir Gürzumar ve tiyatro sanatçıları da benimle birlikte üzüldüler, beni koruma altına aldılar, can güvenliğimi sağlayarak İstanbul’a sağ salim dönmemi sağladılar.

Bu olaydan sonra bir süre daha İstanbul’da kaldım. 1996’dan 2016 yılına kadar aralıksız İstanbul’da kalmıştım. 2016’da tekrar Kanada’ya döndüm. Müzik çalışmalarımı Kanada’da ve Türkiye’de sürdürüyorum. Sasunluların Dansı müzikalini Kanada’da besteledim.

Hakan Eren ile birlikte Salim Dündar için bir vefa albümü yapıyoruz. Besteleri ben yaptım. Sözleri Fikret Şeneş yazdı.

Yeni projem Ahtamar’ın genişleyen biçimi olacak. Tamar’ın Alın Yazısı’nı Kanada’da Ermeni dernekleriyle birlikte yapıyorum.

Hayatım Majak Toşikyan’dan Cenk Taşkan’a, Cenk Taşkan’dan Majak Toşikyan’a gidip gelmelerle devam ediyor. Yaşım 73 oldu. Bazı günler bir İstanbul’a, Yerivan’a, bir Montreal’e alıp başımı gidiyorum. Keşke olduğum gibi görünebilseydim, göründüğüm gibi yaşayabilseydim! Keşke için dışım bir olabilseydi! Keşke anayurdumda, var olduğum topraklarda kendi kimliğimle, anamın bana verdiği isimle Majak olarak huzur ve mutluluk içinde yaşayabilseydim. O zaman hem Türkiye hem de ben daha mutlu olurduk. Ben de daha çok eserler yaratabilir, Türkiye ve dünya müzik dünyasına daha çok katkıda bulunabilirdim. Ben bütün bestelerimi işte böyle güzel bir Türkiye ve dünya yaratabilmek arzusuyla ve özlemiyle yaptım. Emeklerimin boşa gitmediğini, gitmeyeceğini düşünerek mutlu oluyorum.

Sevgili Kemal Yalçın, Sevgili Baron Yalçın bana kitabında yer verdiğin için çok teşekkür ederim. Seninle içimden geldiği gibi konuştum. Biliyorum ki sen beni benimle baş başa bıraktın! Seninle birlikte benim de güler yüreğim!

 

Sireli Hay Yeğhparıs Majak Toşikyan, Sevgili Ermeni Kardeşim Majak Toşikyan hayatını bana sansürsüz, içinden geldiği gibi anlattığın için ben de sana çok teşekkür ederim. Senin acıların benim de acılarımdır! Seninle birlikte güler benim yüreğim!

Türkiye ve dünya seninle birlikte daha güzel!

İyi ki varsın! İyi ki varsınız! İyi ki varız!

 

Kanada, Montreal, 20 Şubat 2022, Majak Toşikyan

Almanya, Bochum, 20 Şubat 2022 Kemal Yalçın