Ali Gümüş 1953 yılında, Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Eğriyamaç köyünde dünyaya geldi. Köyünde okul yoktu. 1963 yılında köye lise mezunu bir genç yedek öğretmen olarak gönderilmişti. Kirasını köylülerin verdiği bir ev ilkokul olarak kullanılıyordu. İlkokul hiç yapılmadı. Bu nedenle Ali Gümüş on yaşında ilk okula başlamak zorunda kaldı. On yaşına kadar tek kelime Türkçe bilmiyordu. İlkokulda dayak yiye yiye Türkçe öğrendi. Okulda anadilini konuşması yasaktı. Hem Türkçe bilmediğinden hem de anadili Zazacayı konuştuğundan öğretmeninden dayak yiyordu. Ortaokulu Hozat’ta, liseyi Tunceli merkezde bitirdi.
Aile birleşimi yasasıyla Hollada’ya geldi. Hayatını Hollanda’da kurdu. Bütün kitaplarını Hollanda’da yazdı. Yazı dili Türkçedir. Fakat anadili Zazacaya özlemi hiç dinmedi. 2000 yılı sonrasında Zazaca yazmaya başladı. 2017’de ilk Zazaca kitabını yayınladı. Keşke anadilinde eğitim görebilseydi. Keşke anadili yasaklanmasaydı. Keşke anadilini konuştuğu için öğretmeninden dayak yemeseydi! Her çocuğun anadilini konuşması ve öğrenmesi hakkıdır. Anadil kayıtsız ve şartsız insan hakkıdır! Bir insanın anadili onun kimliğidir! Ali Gümüş anadilini korkmadan, özgürce konuşma imkanını Hollanda’ya bulabildi. Keşke Türkiye’de, Dersim’de anadilini özgürce konuşabilseydi, kitaplarını anadilinde yazabilseydi!
Ali Gümüş’ün hayatı ibretlik bir hayattır. Ali Gümüş’ün şiirleri ve romanları gerçekleri edebi bir dille anlatmaktadır.
Türkiye’den Almanya ve Hollanda’ya işçi göçünün 60. Yılı vesilesiyle Ali Gümüş ile yaptığım söyleşiyi aynen yayınlıyorum.
Bochum, 23.11.2021, Kemal Yalçın
ALİ GÜMÜŞ İLE SÖYLEŞİ
Kemal Yalçın: Sevgili Ali Gümüş Hollanda’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Ali Gümüş: Hollanda’ya 25 Mayıs 1980 yıllında geldim. Eşim aynı zamanda benim köylümdür. Onunla evlenmemden dolayı Hollanda’ya geliş serüvenim başlamış oldu. Bana iki sene boyu oturum ve çalışma izni vermediler. Oturumlarım genellikle altı aylık oluyordu. Türkiye’de “Partizan” grubuyla olan bağım beli bir süre burada da devam etti. Bende bu boşluğu yoldaşlarımla doldurmak için hep koşturdum durdum.
Hollanda’da hayatınızı nasıl kurdunuz?
İki senenin ardında aldığım oturumla birlikte bir kız babası olmanın yanı sıra, iş buldum ve çalışmaya başladım. Kaldığım şehirde “Amersfoort Türkiyeli Emekçi Gençliği”ni oluşturan bir oluşumun öncülüğünü üstlendim. Bunun yüzünden bir sürü tehdit ve yol kesmelere kadar varan, hoş olmayan olaylarla karşılaştım. Beş on senenin ardından yerimizi yeni gelen arkadaşlara bırakmanın ardından kendi iş yerimi kurdum. İş yeri ile birlikte siyasi alandaki hayatımın da sonuna gelmiş oldum sayılırdı. Beş senelik yoğun iş hayatıma son verirken, anladım ki, ekonomik alanın dışında, diğer alanlarda hayatımın en geri dönemini yaşıyorum. İş yerimi sattıktan sonra iki aylık dinlemenin ardından ithalat ve ihracat içerikli bir ticaret hayatına girmek vardı aklımda. Bazı nedenlerden dolayı bundan vazgeçmek zorunda kaldım. Sonra Hollanda Savunma Bakanlığına ait olan bir askeri birimde sivil personel olarak, 12 Haziran 2020’de emekli oluncaya kadar çalıştım.
Yazarlık serüveni nasıl başladı? Neden ve ne zaman başladınız?
Orta ve lise dönemlerinde gerek şiir ve gerekse kompozisyon anlamında birkaç denemem oldu. Pek başarılı olduğum sayılmazdı. Çünkü o dönemlerde hangi şiiri ve hangi yazıyı kaleme alırsan al, ertesi gün kendini karakolda ya da öğrenmeler kurulunda bulurdun. Verimli olmadığından şiir ve yazı yazmaktan vazgeçmekten başka çaremiz yoktu. Yazdığım şiirleri 1972’de naylona sarılı bir biçimde sakladım.
Bir senenin ardından çıkarmaya gittiğimde yerinde yeller esiyordu. Fareler ve su bütün emeğimi yok etmişti. Ondan sonrada yazmaya hiç yeltenmedim. Dediğim gibi daha önce gerilimli hayatıma, 2000 yılların başlarında son vermiş oldum.
Kaldığım şehirde var olan kitap okuma gurubuna katılmakla bunu yaptım. Senede en az 10 kitap okuma zorunluluğunun olduğu kitap okuma gurubu bana ilaç gibi gelmişti. Okuma ve yazmaya var olan susuzluğumu ancak o zaman fark ettim. İki üç sene içinde kayıp ettiğim kelime hazinemi geri kazandığım gibi, beni yeniden yazmaya tevsik etmişti kitap okuma işi.
Bu ara şiir yazmaya tekrar başladım. Ama içimde hep, bir öykü kitabı “beni yaz” diye zorluyordu. Bunu denedim. Sonra arkadaşlarım yani bu işten anlayan dostlarım ve edebiyat sevenler, dilimin öyküden daha çok roman dili olduğunu ve yoğunluğu oraya kaydırmamı önerdiler. Bazı öykü ve şiirlerim Türkiye’deki dergilerden yayınlandı. Türkçe yazmanın yanı sıra anadilim olan Zazacaya özlemim hiç dinmedi. Ana dilimden de yazmaya başladım. Sandığımdan daha büyük bir başarı ele ettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. İşin en ilginç yönü (belki bana göre böyledir) anadilimde anlatım şekli öyküye daha çok yakın olmasıydı. 2013 yılına kadar olan yazılarım, amatörce olduğunu rahatlıkla söylemek pekâlâ mümkündür.
Yazar adayı olmayı aklımın ucunda bile geçirmedim. Sonra “Fırtına” adlı romanım edebiyat sevenler arasında kendine küçük bir yer edinince, sevinmem için bir neden doğmuş oldu bana. Ve bunu edebiyatın ilk basamağını sayıp yazmaya devam ettim.
Bu güne kadar kaç kitap yazdınız? İsimleri nelerdir?
Çalışıyor olmamdan dolayı yazmaya çok az zaman ayırıyordum. Eve gelince yemek istirahat derken bana iki saatlik bir zaman kalıyordu. Buna rağmen yazmaya devam ettim. 2015 yıllında ilk şiir kitabım olan “Bir Yanım isyandı” çıktı. 2017 yıllında “Fırtına” adlı romanım hayatıma girdi. Aynı yıl Zazaca olan anadilimde “Pêşt Mecarne” (Sırtını Dönme) şiir kitabım çıktı. Şu an, PONOMA adlı 530 sayfa büyüklüğündeki romanımı bitirdim. Yer ve konu Hollanda. Yine ana dilimde bir öykü kitabımın hazırlıkları var. Bir şiir kitabım hazır sayılır biçimde yayınlamayı bekliyor.
12 Eylül 1980 döneminin senin yazarlık hayatındaki yeri, etkisi nedir?
12 Eylül 1980 hayatımın en karanlık yılı oldu. Hollanda’da olmamdan dolayı, kitap, dergi ve gazeteden uzak olmanın en acı bedelini ödediğimi sanıyorum. Bunu sadece yurt dışında (genel olarak Almanya) çıkan kısıtlı bazı siyasi dergileri okuyarak giderme yoluna gittim. Sanırım bu durumda olan yalnız ben değildim. Eğitimli siyasi arkadaşların yurt dışına iltica başvuruları ile çıkan dergi ve gazetelerle birlikte 1988 yıllından itibaren kendime gelmiş oldum.
Nasıl yazıyorsun?
Hep evde yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Çok istiyordum olayların geçtiği yerlere gidip oralarda yazılarımı kaleme almayı, fakat işte olmamdan dolayı, zaman buna pek müsaade etmedi. Ben de evimin çatı katını çalışma odamı yaptım. Bu çatı katına o kadar alıştım ki, sorma gitsin. Emekli oldum, zamanım da var ama bu sefer de Corona salgını işime taş koydu, bir tarafa gidemiyorum. Bundan dolayı başladığım romanım olan “Zorlu Yaşam”a son vermek zorunda kaldım. Çünkü olaylar İstanbul, Ankara ve Hakkari bölgesine cereyan ediyordu.
Sürgün hayatınız oldu mu? Sürgünde bir yazar olmak ne demek?
12 Eylül 1980’den önce evlilikten dolayı yurt dışına çıkmıştım. Siyasi sürgün olmadım. Fakat hayatım hep sürgünlükle geçti ve geçmeye devam ediyor. Bir insanın Anadiline yasak ve sürgün gelmişse, bir insanın kültürüne ve kültürel faaliyetlerine yasak gelişse bu durum daha devam ediyorsa, sürgünde yaşıyorsun demektir.
Türkiye’de mi Hollanda’da mı verimli yazıyorsunuz?
Türkiye’de yazıyor olsaydım, daha verimli olabileceğimi göz ardı edemezdim. Hollandaca yazsaydım çok iyi biliyorum ki bu verimliliğim daha iyi olacaktı. Çünkü Hollandalıların kitap okuma oranı ortalaması Türkiyelilerin bir hayli üstünde. Daha önemlisi Kültür Bakanlığın öncülüğünde geliştirilen, maddi ve manevi destek bunu doğrular durumda. Hollanda’da en kötü kitap otuz bin baskı yapar, Türkiye’de bu sanırım üç ile dört bindir. Hollanda nüfusu 17 milyon Türkiye nüfusu 85 milyon. Hollandaca dilimin yetersizliği bu verimliği benden alıyor. Hollanda’da yaşıyorum ama Türkçe yazıyorum. Örneğin yukarda değindiğim gibi, yer ve mekânı Hollanda olan romanım Hollandaca olsaydı, Hollanda’da ses getireceğine ruhum gibi eminim. Türkiye dışında yaşayan siz, ben ve bizim gibi, Türkçe konuşan kitlenin az olması işimizi zorlaştırdığına inananlardanım. Oysa ulaşmak istediğimiz kitle on milyonlarcası Türkiye’de. Biz onları arıyoruz, kim bilir belki onlarda bizi arıyordur.
Nasıl bir Hollanda hayal ediyorsunuz?
Burjuva demokrasisinin yüksek olduğu bil ülkede yaşıyor olmam elbette ki iyi. İnsanların geçim sıkıntısı çekmeden yaşayabileceği, eşit ölçüde öğrenim, mümkün olduğu kadar iyi sağlık sistemi, evsizlerin olmadığı bir ülke, büyük tekel firmaların asgariye indirilmiş, ırkçılığın daha az olan bir Hollanda haylim olur.
Kemal Yalçın Hocam, yazar ve araştırmacı olarak bana bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ederim. Saygılarımla.
Sevgili Ali Gümüş ben de sana çok teşekkür ederim.
17.2.2021 Bochum, Kemal Yalçın, Amersfoort-Hollanda, Ali Gümüş