Günümüzün Mısır’ı çelişkilerle, zorluklarla dolu bir ülke. Fakat Tarihi Mısır’ı görmeden dünya kültür mirası tam olarak anlaşılamaz.
10-17 Aralık 2022 tarihleri arasında Mısır’ı tanıyan bir arkadaşımla birlikte 7 günlük kısa bir Mısır gezisi yaptık. Alman gezi grubuna katıldık. İlk kez Hurghada turizm merkezini, Kızıldeniz’i, Nil nehrini, Luxor’u, Karnak Tapınağı’nı ve Kral mezarlarını gördüm.
Bu gezi sırasında Mısır ile daha önce gördüğüm Ürdün, Filistin, Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan gibi İslam ülkeleriyle karşılaştırma imkânı buldum. Her gezide olduğu gibi gezip gördüğüm her ülkeyi Türkiye ile de karşılaştırmaya çalıştım.
Mısır tarihi hakkında ön bilgiler
Mısır ismi Arapça Mim, Sad ve Ra harflerinden oluşmaktadır. Mısır halkı kendi ülkelerini Mısr olarak adlandırmaktadır. Mısr kelimesinin anlamı içerisindeki Mim, Sad ve Ra harflerinden gelmektedir. Mim harfi meşakkat, Sad harfi sabır ve Ra harfi de refah kavramlarını temsil etmektedir.
Mısırlılar M-S-R harflerini ülke tarihindeki 3 ana bölüm için seçmiştir. Ülkenin tarihindeki ilk süreci çektikleri eziyetleri anlatmak için meşakkat kavramıyla sembolize ederler, ülkenin tarihindeki 2. kısım sabır ve üçüncü kısım da refah ile ifade edilir.
Mısır 7000 yıllık bir tarihi miras üzerine yükselen bir ülke. Antik Mısır Uygarlığı, Antik Çağ’ın en büyük medeniyetlerinden biriydi. Antik Mısır Uygarlığı Nil Nehri’nin Akdeniz’e ulaştığı bölgede kurulmuş bir medeniyetti. Mısır MÖ 3050 yılları öncesi Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır olarak ikiye ayrılıyordu. MÖ 3150 yılında ilk firavunun yönetimi altında politik olarak birleşti. Bu politik birlik 3000 yıl boyunca devam etti.
Eski Mısırlılar Mısır’ın tek nehri ve can damarı olan Nil nehri vadisinin doğal koşullarını iyi değerlendirmişlerdi. Nil nehrinin taşkınlarının ne zaman meydana geleceğini öğrenmişler buna uygun önlemler almışlardı. Nil iki tarafındaki toprakları sulayabilmek için kanallar, sulama sistemleri geliştirmişlerdi. Bir tarafı Arap çölü, bir tarafı Libya çölü ile kaplı olan Nil vadisinin verimli topraklarında kendi ihtiyaçlarından fazla ürün üretebiliyorlardı. Ürettikleri fazla ürünleri yakınlarındaki ülkelere satarak zenginliklerini artırıyorlardı. Mısır dünya ticaret yollarının geçtiği bir merkez durumundaydı.
İlkçağlarda Hindistan’dan gelen baharat yolu Kızıl Deniz’den geçerek Kahire üzerinden Akdeniz’e ulaşıyordu. Mısırlılar daha Süveyş kanalı açılmadan çok önce Kızıldeniz’in kuzeyindeki Kalzum Limanını Kahire’ye bağlayan bir kanal açmışlardır. Bu kanal kum fırtınaları sırasında dolmuştu. MÖ 643 yılında onarıldı, ulaşıma açıldı. Fakat daha sonraki yıllarda yeniden kumlarla doldu.
Mısırlılar MÖ 3500 yıllarında yelkeni icat etmişlerdi. Ege Denizinde ve Akdeniz’de yelkenli deniz tekneleri MÖ 2500 yıllarında kullanılmaya başlandı.
Mısırlılar çöl arazisindeki madenleri işleterek tarımsal üretimdeki zenginliklerini sanayi alanında da artırmışlardı. Dünya ticaretine başlamışlardı. Hiyeroglif denen yazı sistemini bulmuşlardı. Mısırlılar Hititlerden ve Asurlulardan gelecek saldırılara karşı güçlü bir ordu kurmuşlardı.
Mısır devlet yapısı bir firavunun denetimi altında çalışan bürokratlardan, dini liderlerden, askeri ve sivil yöneticilerden oluşuyordu
Antik Mısır, son dönemlerine doğru birbiri ardına gelen dış güçler karşısında yenilgilere uğradı ve MÖ 31 yılında, erken Roma İmparatorluğu tarafından istila edilerek firavunların egemenliğine son verildi, Roma’nın bir eyaleti haline getirildi ve uzun yıllar öyle kaldı.
Başkent ve ülke merkezi İskenderiye oldu. Bu süre içinde Mısır’da ekonomik ve mimari gelişmeler yaşandı. Bunun yanında Roma-Mısır kültürü kaynaşması da oldu. Yunan mimarisi ve kültürü, Mısır’a ulaştı.
İslamiyetin ortaya çıkması sonrası dönemde Mısır’ın durumu
İslamiyetin yayılması Arap egemenliğinin yayılmasına paralel olarak gerçekleşiyordu. Arap orduları Mısır üzerindeki baskıları hızla artırdılar. Hz. Muhammet’in MS 622 yılında Mekke’den Medine’ye göçünün üzerinden 17 yıl sonra İslam orduları Nil deltasının doğusundaki direnişi kırdılar. 641 yılında Bizans İmparatorluğunu barış yapmaya zorladılar. 642 yılında Bizans Ordularının çekilmesinden sonra İskenderiye Arapların eline geçti. Mısır’ı kısa sürede fetheden Araplar başlangıçta kurulu düzeni bozmaktan kaçınarak vergi ödemek karşılığında Hristiyanlara dinsel özgürlük tanıdılar. İlk Arap yerleşimi olarak Nil’in doğu kıyısında kurulan el-Fustat uzun süre tek Müslüman merkezi olarak kaldı. Araplaştırmanın ağır bir süreç izlemesi nedeniyle Arapça resmi dil olarak Yunancanın yerini ancak 706’da alabildi.
Mısır, Emevi ve Abbasi halifeleri döneminde 200 yılı aşkın bir süre valiler aracılığıyla yönetildi. Ülke, aynı dönemde Arapların Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki kara ve deniz yoluyla giriştiği yayılma savaşlarında önemli bir üs görevi gördü.
Mısır yönetimini ele alan Türk komutanlar dönemi
Mısır bir süre Bağdat’taki halifelik merkezinden yönetildi. Fakat Bağdat’tan Mısır’ın yönetimi aradaki uzaklık nedeniyle zor oluyordu. MS 847 yılından itibaren Bağdat’tan gönderilen valilerin yerini valiliklerini Bağdat’daki Halifeye tasdik ettiren Türk komutanlar aldı. MS 847 ile 868 yılları arasındaki 21 yılda Mısır’a altı Türk komutan geldi. Türk komutanlar hem Mısır’ı hem de Sudan’ı yönetiyorlardı.
15 Eylül 868 tarihinde Ahmet bin Tolun adlı Türk vali Mısır’a geldi ve Mısır’da ilk Türk hanedanlığını kurdu. Ahmet Bey, Dokuz Oğuzlar boyundan Tolun Bey’in oğlu idi. Bu Tolunoğulları Türk hanedanlığı MS 868 yılından 905 yılına kadar Mısır, Sudan, Filistin, Suriye devletlerini de yönetmişlerdi. Toplam 37 yıl süren Türk hanedanı dönemi Abbasiler tarafından yıkıldı.
Mısır’a egemen olmuş devletlerden izler
Mısır tarihte çeşitli ülkeler, kavimler, kişiler tarafından yönetilmiştir. Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu Mısır’ı uzun sürelerle yönetmiş olan imparatorluklardır.
Roma İmparatorluğu MÖ 30 ile MS 395 yılları arasında 425 yıl,
Bizans İmparatorluğu MS 395 – 618 yıllarında 293 yıl,
Memluklular Devleti 1250 ile 1517 yıllarında toplam 267 yıl,
Osmanlı İmparatorluğu 1517 ile 1805 yılları arasında toplam 288 yıl Mısır’ı egemenlikleri altında tuttular.
Fransızlar ise 1798 ile 1802 yılları arasında 4 yıl, İngiltere 1922 ile 1922 arasında 4 yıl Mısır’da egemen olmaya çalıştılar.
Mısır Krallığı 1922 ile 1952 yılları arasında Mısır’ı yönetti.
Mısır Cumhuriyeti 18 Haziran 1953 tarihinde kuruldu ve 1958’de yıkıldı. Yerine Birleşik Arap Cumhuriyeti kuruldu. Bu Cumhuriyet de 1971 yılında yıkıldı. Hüsnü Mübarek’in Cumhurbaşkanlığı 2011 yılında sona erdi. 2013 yılında beri Mısır’da askeri darbe yönetimi var. Mısır’da en çok Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerinin izleri göze çarpıyor.
Mısırlılar Türkiye’ye ve Türklere karşı kardeşçe duygular besliyorlar
Mısır 288 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası idi. 288 yıl uzun bir zaman. Mısır’da Osmanlılardan kalan izler var. Mısır ile Türkiye’yi ve diğer Arap ülkelerini karşılaştırınca Cumhuriyet Türkiye’sinin 100 yılda Arap aleminden, Mısır’dan nasıl kopup uzaklaştığını, Lozan Barış Antlaşması ile kurulan Türkiye’nin yönünü kesin olarak Batı medeniyetine döndüğü somut olarak görülebiliyor. Türkiye’de 1923 sonrası hayata geçirilen ve geçirilmeye çalışılan reformların önemi Mısır’daki toplumsal ve siyasal hayatı görünce daha iyi anlaşılıyor. Mısır’ı, Ürdün’ü, Filistin’i gezip gördüm. Her seferinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e en iyi dileklerimi ve teşekkürlerimi sundum. Onun önemini bir kez daha anladım. Eğer Lozan Antlaşması olmasaydı, eğer Türkiye Cumhuriyeti Batı medeniyetinin bir parçası olmak için reformlar yapmasaydı günümüz Türkiye’si Mısır’dan, Arabistan’dan farksız bir ülke olurdu. Gelişmiş sanayi ülkeleriyle, Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırılınca Türkiye’nin eleştirilecek çok yönü vardır. Fakat Türkiye İslam ülkeleri içinde her yönden gelişmiş bir ülke konumundadır. Mısırlılar Türklere kardeş diye hitap ediyor. Mısır’da Türk televizyon dizileri, Türk filmleri severek izleniyor.
Mısır’ın yüz ölçümü ve doğal yapısı
Mısır, Sudan’dan İsrail’e kadar uzanan çöllerle kaplı büyük bir ülkedir.
Yüz ölçümü 1.002.450 km2 dir. Bu büyük toprakların % 96’sı çöldür. Yaşanabilecek yerleşim alanı sadece %7 kadarıdır. Toplam yerleşim alanı sadece 77.041 km²’dir . Karşılaştırırsak Konya ile Ankara’nın toprak büyüklüğü kadar olan bir alanda 104 milyon Mısırlı yaşamaktadır.
Mısır tek bir nehre, Nil nehrine bağlı, tek bir nehir ile yaşayan bir ülkedir.
Nil olmasa ya da kuraklık nedeniyle Nil Nehrinin suları azalsa Mısır yok olur. Nil nehri etrafındaki sulanabilir topraklar ülkenin %4’ü, yani 44.000 kilometre kare kadardır.
Mısır’da Kızıldeniz ile Nil nehri arasındaki çöle Arap çölü, Nil nehrinin batısındaki çöle Libya çölü denir. Arap çölü kayalık, dağlık, Libya çölü kumluk ve düzlüktür.
Mısır’ın demografik yapısı
1280 km uzunluğundaki Nil Vadisi, Sudan sınırından Akdeniz’e kadar uzanarak doğu ve batı çöllerini birbirinden ayırır.
Mısır halkı, Sudan sınırından Akdeniz’e kadar 1280 km uzunluğundaki Nil nehrinin doğu ve batı tarafındaki ikişer üçer kilometrelik sulak alanda, Akdeniz’e açılan deltada ve Süveyş Kanalı yakınındaki alanda yaşamaktadır.
Mısırlılar demografik olarak büyük kent merkezlerinde yaşayanlara, fellahinlere ya da kırsal köylerde yaşayan çiftçilere ayrılırlar.
Mısır nüfusunun %81’i Mısırlı Araplar, %18’i Kıptîler, %1’i diğer etnik gruplar oluşturur. Kıptîler Hrıstiyandır.
Resmi din İslamdır.
Resmi milli diller Arapça ve Mısır Arapçasıdır.
Mısır ekonomisi
Mısır ekonomisi esas olarak turizm gelirlerine dayanır. Mısır’a her yıl ortalama on iki milyon kadar turist gelir. Turizm gelirleri devletin gelir kalemleri içinde %25-30 oranıyla en yüksek oranı tutar. Her yedi Mısırlıdan biri geçimini turizmden sağlamaktadır. Devlet dış ticaret açığını turizm gelirleri, Süveyş kanalı gelirleri ve yurtdışında çalışan işçilerin gönderdiği dövizlerle kapatmaya çalışmaktadır. Yurtdışında çalışan 5 milyon kadar Mısırlının gönderdiği dövizler devletin döviz gelirlerinin beşte birini karşılamaktadır.
Mısır’ın gelir kalemlerinde petrol sanayi, tekstil, hazır giyim ve verimli Nil deltasında yapılan tarım faaliyetleri önemli yer tutmaktadır.
Diğer gelişmiş sanayi dalları çelik, çimento, kimyasallar ve ilaç sanayidir. Turizm, doğal gaz, Süveyş Kanalı gelirleri ve beraberinde Körfez Ülkeleri’ndeki yenilenme çalışmaları nedeniyle inşaat sektöründeki canlanma, ekonominin lokomotifi durumuna gelmiştir.
Mısır’daki sanayi kuruluşlarının başında gıda maddeleri, meşrubat ve sigara gelmektedir. İkinci sırada ise tekstil ve deri fabrikalarıyla konfeksiyon atölyeleri yer almaktadır. Mısır’da üretilen pamuğun önemli bir kısmı ülkedeki fabrikalarda işlenmektedir.
Mısır’ın en önemli ticari ortağı ABD’dir. Mısır Amerikan buğdayının en büyük alıcısı ve diğer tarım ürünlerinin, makine ve ekipmanın önemli ithalatçısı durumundadır. Mısır’daki yatırımcı ülkelerin başında ABD ve İngiltere gelmektedir.
Mısır’ın en fazla ihracat yaptığı pazarlar Bileşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İtalya, Türkiye ve İngiltere’dir. En fazla ihracatı yapılan ürünler petrol yağları ve türevleri, altın, turunçgiller ve tekstil ürünleridir.
Mısır’ın en fazla ithalat yaptığı tedarikçi ülkeler Çin, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, İtalya ve Türkiye’dir.
İthal ettiği ürünler ise petrol yağları ve gazları, buğday, mısır, binek otomobiller ve demir-çelik ürünleridir.
Mısır bir tarım ülkesi olmasına rağmen yediği her on ekmekten yedisini Rusya ve Ukrayna’dan almaktadır. Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşı Mısır ekonomisine büyük zarar vermiştir.
7 günlük gözlemler, izlenimler, düşünceler
Mısır turizm gelirlerini artırmak için 1980 yıllarından sonra turizm bölgeleri yaratmak için politikalar uygulamıştır.
Yeni oluşturulan turizm merkezlerinden birisi Kızıldeniz kenarındaki Hurghada turizm şehridir. 1980 yıllarında küçük bir balıkçı köyü olan Hurghada günümüzde 400 kadar büyük otel komplekslerinden, geniş caddelerden, alış veriş merkezlerinden oluşan 250.000 kişilik bir şehir haline gelmiştir.
10-17 Aralık 2022 tarihleri arasında yedi günlük uçakla gidiş geliş, konaklama, yeme içme dahil bütünlüklü bir geziye katıldık. Fiyatı her şey dahil kişi başına 438,-€. Kalacağımız otel beş yıldızlı “The Grand Resort” adlı oteldi.
10 Aralık 2022 günü saat 23.30’da uçağımız Hurghada Havaalanı’na indi. Uçağımız Düsseldorf ve çevresinden gelen Alman turistlerle doluydu.
Hurghada Havaalanı yeni inşa edilmiş, orta büyüklükte bir havaalanı. Bavullarımızı almak için akarbandın önünde beklerken taşıma arabasıyla birlikte genç bir Mısırlı yanımıza geldi, selam verdi.
“Bavulunuzu taşıyabilir miyim?” diye sordu.
“Teşekkür ederim, kendimiz taşırız,” cevabını verdim.
“Beni kalacağınız otel gönderdi. Sizin bavullarınızı taşıyacağım,” dedi.
Arkadaşım deneyimli olduğundan kabul etmedi.
“Hayır, bavullarımızı kendimiz taşıyacağız,” dedi.
“Beni oteliniz gönderdi, taşımam gerekir,” diyerek iki bavulu arabasına koydu ve “Nereden geliyorsunuz?” diye sordu.
“Almanya’dan geliyoruz?”
“Alman mısınız?”
“Hayır Türk’üz,” dedik.
“Habibi Erdoğan!” cevabını verdi.
Akar bant ile XRay kontrol aleti arası on metre kadardı. Bavulları kontrolden geçirdik.
Mısırlı genç:
“Sizi otelinize götürecek araç karşıdaki 1 numaralı minibüstür, ben burada kalacağım, lütfen paramı veriniz,” diyerek elini açtı.
“Ne parası? Para istemediğinizi söylemiştiniz!” cevabını verdim.
Israr etti. Bir euro verdim.
“Olmaz, kâğıt para olacak. Beş euro veriniz,” dedi.
Eline bir euro koydum.
Kapıdan çıktık.
1 numaralı minibüs arıyoruz.
Minibüs falan yok!
Böylece Mısır’a ayak basar basmaz böyle küçük bir aldatma yaşadık.
Bizi kalacağımız otelin taşıma görevlileri karşıladı. Aynı otele gidecekler bir araya toplandık. Bir minibüse bindik. Otel on dakikalık bir uzaklıktaymış. Bizleri Cairo Express Travel (C.E.T.) turizm şirketinin gezi rehberleri karşıladılar. Hepimizin sol bileklerine kırmızı kurdele bağladılar. “Bunları bileğinizden hiç çıkarmayınız! Yarın sabah 10.00’da, karşılama merkezinin önünde buluşacağız. Size ön bilgiler vereceğiz,” dediler. Otel görevlileri bizleri odalarımıza yerleştirdiler.
Cairo Express Travel (C.E.T.) turizm şirketinin ilk verdiği bilgiler
11 Aralık 2022 sabahı saat 10.00’da Düsseldof’tan gelen turistler olarak selamlama toplantısı için salonda toplandık. Grubumuzun gezi rehberi bize önemli uyarılar yaptı:
- Kesinlikle otelde ya da otel dışında çeşmelerden akan suyu içmeniz. Sadece ve sadece şişe suyu içiniz.
- Mısır’da her şey pazarlıkla alıp satılır. Sigara pazarlıkla satılır. Eczanelerde ilaçlar reçetesiz ve pazarlıkla satılır. Taksilere önceden pazarlık yaparak bininiz. Pazarlık yaparken daima söylenin yarısını ya da üçte birini veriniz.
- Otel alanından dışarı çıkmayınız. Çıkmak isterseniz ya da yakındaki şehre gitmek isterseniz bize haber veriniz. Taksilerle değil, belediye otobüsleriyle gidip geliniz.
- Mısır’da hırsızlık çok olur. Dikkatli olunuz.
- Şehir girişinde ve şehir içinde her üç kilometrede asker ve polis kontrolu vardır. Dikkatli olunuz.
- Hurghada yaklaşık 40 yıllık geçmişi olan bir turizm şehridir. Hurghada Mısır demek değildir. Mısır’ı ve Mısır kültürünü görmek, tanımak istiyorsanız Luxor’a ya da Kahire’ye düzenlediğimiz günü birlik turlara katılabilirsiniz.
Rehberimiz çeşitli sorulara cevaplar verdi. Çeşitli günübirlik turların tarihini, fiyatlarını açıkladı. Otelin içindeki lokantaları tanıttı.
Aralık ayında deniz keyfi
Almanya’da mevsim kıştı. Hurghada’da ise mevsim yaz gibi sıcaktı. Hurghada’ya ve Mısır’a yılda birkaç kez yağmur yağarmış. Kış mevsimlerinde Hurghada’da hava sıcaklığı 25-30 derece olurmuş. Mısır’da en soğuk günlerin ortalama sıcaklığı 18-20 derece yaz mevsimlerinde ise ortalama sıcaklık 48 derecenin üstünde olurmuş. Kısacası Hurghada’da, Arap ve Libya çöllerinde yılın her günü denize girilebilirmiş.
Kızıldeniz’in uzunluğu yaklaşık 2000 km kadardır. Bazı kaynaklarda 1900 km ya da 2350 km diye geçmektedir. Kuzeyde Mısır‘daki Süveyş Kanalı ile doğal olmayan yoldan Akdeniz‘e bağlanmıştır; güneyde ise Arap Yarımadası ucunda Babü’l Mendep (Bab el Mendeb) boğazı ile Hint Okyanusu‘na bağlanır. Kızıldeniz kuzeyde Sina Yarımadası ile ikiye ayrılır; kuzeydoğuya doğru Akabe Körfezi, kuzeybatıda ise Süveyş Körfezi vardır.
Kızıldeniz’in genişliği ise güneyde Somali ile Yemen kıyıları arasında bulunan Babu’l Mendep Boğazı’nda 27 km kadardır. Mendep Boğazı’ndan Şüveyş’e kadar ortalama genişliği 280 km kadardır. Kızıldeniz’in en geniş yeri ise Eritre’deki Masavva Limanı hizasına denk gelen 320 km’lik deniz aralığıdır.
Kızıldeniz Hint Okyanusu ile Akdeniz’i birbirine bağlayan dünyanın en önemli ve en işlek deniz ticaret yoludur. Tarih boyunca Kızıldeniz ticaret yoluna hâkim olmak ve Hindistan Yolu’nun gelirini elde ekmek isteyen devletlerin savaşlarına sahne olmuştur.
Hurghada’da Aralık ayında deniz keyfi
11 Aralık 2022 günü sabahı ilk kez Kızıldeniz sularında denize girdim. Gökyüzü masmavi, güneş pırıl pırıl ve yakıcıydı. Kaldığımız otel çok büyük bir alanı kaplıyor, aynı şirketin otellerinin içinden geçerek denize ulaşılıyor. Otellerden geçerken bileğimizdeki kırmızı bilekliği gösteriyoruz. Otel bölgesine turistler ve çalışanlar haricinde kimseyi sokmuyorlar. Kaldığımız Grand Resort Oteli 800 odalı. Dört ayrı lokantası var. Otel ortadaki büyük havuzun etrafında, Mısır mimarisine göre yapılmış, dış duvarlar kırmızı toprak renginde.
800 odalı büyük bir otelde oda temizlikçileri, aşçılar, garsonlar, bahçe bakıcıları, çevre temizlikçileri, sahil görevlileri, hediyelik eşya satıcıları, tuvalet bekçileri hemen hemen hepsi erkek. Masajcılar ve berberler arasında birkaç kadın gördüm. Mısır’da otellerde Müslüman kadınların çalışmaları hiç iyi karşılanmazmış.
Otelde iki günde bir akşamları, havuz başında eğlenceler düzenleniyor. Dansözler, şarkıcılar geliyor. Sordum, bu kadınların ve erkeklerin hemen hemen hepsi “Kıpti” denen Hıristiyan azınlıktanmış. Müslüman bir Mısırlı kadının dansözlük yapması büyük bir ayıpmış.
Bir günlük Luxor turu
15 Aralık 2022 günü sabah 04.00’de C.E.T. Turizm şirketinin otobüsü ile Luxor şehrine hareket ettik. Silahlı bir sivil polis bizi korumak için görevlendirilmiş. Otobüsümüzün arka tarafındaki koltukta yerini aldı. Mısır’da her turist otobüsüne silahlı bir sivil polis veriliyormuş. Bu polisin görevi hem otobüstekilerin can güvenliklerini sağlamak, hem de rehberin konuşmalarını kontrol etmek.
Gezi rehberimiz Hüseyin Ahmet yolculuk sırasında uzun uzun bilgiler verdi, sorularımızı cevapladı.
Hurghada ile Luxor arası karayoluyla 320 km kadar. Tamamen Arap Çölünden geçiliyor. Arap Çölü dağlık, kayalık bir bölge. Dağlarda tek bir yeşil yaprak, tek bir yeşil bitki yok. Arap Çölüne yılda bir iki kez yağmur yağarmış. O da şakır şakır bardaktan boşanırcasına değil, hafif hafif çiselermiş.
Luxor’a giden kara yolu kayaların arasındaki vadilerden geçiyor. Tek yönlü bir yol. Luxor’dan Hurghada’ya gelen yol, başka vadilerden geçiyormuş.
Çöl yolunda ihtiyaçları karşılamak ve yolcuları kontrol etmek için birkaç binadan oluşan konaklama yeri yapmışlar. Suyu tankerlerle Nil nehrinden getiriliyormuş. Konaklama yerindeki nöbet kulelerinde askerler elleri tetikte bekliyorlar.
Demiryolunun raylarını, traverslerini çalmışlar
Hurghada’dan Luxor’a giden karayolunun sağ tarafında demiryolu var. Bakıyorum demiryolunun bazı yerlerinde raylar çift, bazı yerlerinde tek, bazı yerlerinde ise hiç ray yok. Dikkatimi çekti. Grubumuzdaki bazı Almanların da dikkatini çekmiş. Rehberimize sorduk. Gülümsedi, “Arap Baharından sonra demiryolunun raylarını, rayları tutan çelik vidaları, traversleri çaldılar!” cevabını verdi. Şaşırıp kaldım! Nasıl olur, koskoca raylar nasıl çalınıp, satılır? Fakat günümüz Mısır’ın durumu bu!
Çöllerde yaşayan kayıtsız, kimliksiz göçebeler
Hurghada’da – Luxor karayolunun 100. Kilometresinde inşa edilmiş olan konaklama ve kontrol merkezinin yakınında yeni yapılmış evler görülüyordu.
Bu evlerde kimlerin kaldığını sordum.
Rehberimiz Mısır’daki nüfusun durumunu açıkladı. Mısır nüfusunun %1-2 kadarını çöllerde yaşayan göçebe Beduinler oluşturuyormuş. Beduinlerin kesin sayısı bilinmiyormuş. Çünkü bu insanların nüfus kayıtları, kimliklikleri, pasaportları yokmuş. Beduinler güneyde Sudan sınırından, kuzeyde İsrail sınırına kadar olan çöllerde yaşarlarmış.
Nüfus kayıtları olmadığından vergi de vermezler, askerlik yapamazlarmış. Kaçakçılık, yasadışı işler, hayvancılık vb. yaparlarmış. Devlet bu insanları iskân etmek için çeşitli projeler, programlar yapmış. Bu konaklama yerinde bir köy kurmuş. Okulunu, hastanesini yapmış. İnşa edilen evleri Beduinlere karşılıksız dağıtmış. Hiçbiri kabul etmemişler. Evler, okullar boş duruyormuş.
Beduin kadınlar konaklama yerinde dilencilik yapıyor. Bir eşeğin üstüne bir heybe koymuşlar. Eşeğin sırtına yeni doğmuş bir keçi yavrusunu bindirmişler. Elleriyle “Fotoğraf çekin, para verin!” diye yalvarıyorlar.
Her üç kilometrede kontrol noktası
Luxor’a yaklaşıyoruz. Nil nehrinin iki yakasında yeşil alanlar görüldü. Yerleşim yerlerin içinden geçmeye başladık. Durup dinlenip ilginç yerlerini fotoğrafını çekmek istiyoruz. Rehberimiz, “Yerleşim yerlerinde durmak, arabadan inmek kesinlikle yasak,” diyor. Her üç kilometrede bir asker polis kontrolu var. Nöbetçi kulelerindeki askerlerin eli tetikte. Namlular üzerimize çevrilmiş. Mısır demenin, asker ve polis kontrolü demek olduğunu yaşayarak anlıyoruz. Namluların gölgesinde yaşamanın korkusunu, tedirginliğini üstümüzde hissediyoruz.
Nil demek hayat demek!
Nil nehrinin iki tarafında dümdüz verimli topraklar var. Tarlalara bakıyorum, ekmek mendili gibi parçalanmış. En çok gözüme çarpan şeker kamışı tarlaları. Mısır’ın şansı iklim şartlarının Nil vadisinde yılda üç ürün alabilmeye uygun olması. Bazı tarlalarda, bahçelerde eşekle çift sürüyorlar. Yükler tek eşeklerin çektiği iki tekerli arabalarla taşınıyor. Mısır’da köylüler taşımada eşekleri kullanırmış. At, katır, öküz kullanılmazmış. Çöllerde deve kullanılırmış.
Dikkatimi çekti. Geçtiğimiz yolun kenarındaki evler ikişer, üçer, dörder katlı. Evlerin hiçbirinin çatısı yok. Hemen hemen hepsinde inşaat bitmemiş gibi. Betonarme binalarda kolon demirlerinin uçları görülüyor.
Mısır nüfusu Nil nehri vadisine sığmıyor
Rehberimize neden evlerin çatıları olmadığını, kolon demirlerinin uçlarının neden açıkta durduğunu sorduk. Rehberimiz Hüseyin Ahmet uzun uzun anlatmaya başladı:
“Mısır’ın yüz ölçümü 1.000.000 kilometreden büyüktür. Bu toprakların sadece %4 kadarı insanların yerleşimine uygundur. Yani Mısır’da 100 Milyon insan, yaklaşık 40- 50.000 kilometre kadar alana sıkışmış durumdadır. Artık Nil nehrinin iki tarafındaki sulak alanlara ve Nil nehrinin Akdeniz’e uzan deltasına 100 Milyondan fazla insan sığmaz hale geldi.
Devlet Nil nehrinin suladığı topraklarda inşaat izni vermiyor. Mevcut evlerin üstüne yeni katlar inşa edilmesine izin veriyor. Bu karar bir yandan olumlu oldu. Çünkü Nil vadisinin betonlaşmasını yasakladı. Betonarme bina yapımına izin verdi. Mısırlı aileler her erkek evladının evleneceği zaman bir kat daha çıkıyor. Bu nedenle evlerin çatıları yok, kolon demirlerinin uçları açıkta.
Fakat betonarme bina tekniği Mısır’ın sıcağına uygun değil. Yazın sıcaklık 50 dereceye çıkıyor. Evlerde izolasyon yok. Havalandırma sistemi yok. Evin içinde sıcaklık 60 dereceye çıkıyor. İnsanlar yaşayabilmek için klima aleti kullanıyorlar. Klima aleti insanları hasta ediyor, aynı zamanda elektrik enerjisini tüketiyor.
Halbuki eski Mısır evleri yapılırken Kuzeyden güneye doğru esen rüzgâra karşı yapılardı. Rüzgâr esintisi doğal havalandırma ve serinletme görevini görürdü. Betonarme binalarda bu rüzgârın esme yönü dikkate alınmıyor. Hem sağlık hem de enerji sorunu artıyor. Mısır böyle bir çıkmazla karşı karşıya.”
Nil vadisine sığmayan nüfus çöle yapılan yeni şehirlere yerleştiriliyor
Mısır hükümeti Nil vadisine sığmayan nüfusu yerleştirmek için Nil vadisindeki her şehrin yanındaki çöl üzerinde yeni bir şehir kurma programını uygulamaya koymuş.
Halen çölde 16 büyük şehir kurulmuş durumda. Kahire’ye 40 kilometre uzaklıkta 7 milyon nüfusu barındıracak yeni Kahire kuruluyormuş. Bu büyük inşaat projesinde her gün 250.000 kadar işçi, mühendis, usta çalışıyormuş. Bu büyük projeyi Çin şirketleri üstlenmişler.
Mısır mitolojisinde 2000 kadar tanrı bulunmaktadır
Antik Mısır mitolojisi, Mısır tanrılarının eylemlerinin kökenlerini açıklamaya yarayan ve dünyayı anlamlandırma aracı olarak kullanılan eski Mısır’dan gelen mitlerin tamamına verilen addır. Mısır mitlerinin kökeni olan inançlar, eski Mısır dininin önemli bir parçasıdır. Mitler belirli bir kültürün özünü oluşturmakta ve Mısır yazılarında ve sanatında, özellikle kısa öyküler, ilahiler, ritüel metinler, cenaze metinleri ve tapınak dekorasyonu gibi dini materyallerde sıklıkla işlenmektedir.
Mısır’da kültür ve dinin merkezinde yer alan anlatılar neredeyse tamamen tanrılar arasındaki olaylarla ilişkilidir. Mısır mitolojisinde yaklaşık 2.000 tanrı bulunmaktadır. Büyü ve tıp tanrısı Heka, müzik, dans ve sarhoşluk tanrıçası Hathor, savaş tanrıçası Neith, güneş ve hava tanrısı Amun (Amun-Ra), Eski Mısır’ın en önemli tanrılarından biri haline gelen erken dönem gökyüzü tanrısı Horus, mumyalama ile ilişkili ölülerin tanrısı Anubis, Memphis şehrinin büyük tanrısı, dünyanın yaratıcısı, gerçeğin efendisi ve Memphis şehrinin ve çevresinin baş tanrısı Ptah, yazı ve bilgelik, doğruluk ve dürüstlük tanrısı Thoth, kedilerin güzel tanrıçası, kadınların sırları, doğum, doğurganlık, ocağın ve evin kötülükten veya talihsizlikten koruyucu tanrıçası Bastet en çok bilinen eski Mısır mitolojisi tanrıları arasındadır.
Mısır mitolojisindeki diğer varlıklar arasında köpek başlı maymun Aani, aslan ve kartal karışımı bir yaratık olan Grifon, fil balığı ailesinin bir türü olan Medjed, insan başlı, aslan gövdeli ve şahin kanatlı bir yaratık olan Sfenks yer almaktadır. Mitolojinin Mısır kültürü üzerindeki etkileri günümüzde de devam etmektedir. Mitolojik unsurlar birçok dini ritüele ilham vermesine ek olarak krallığın ideolojik temelinin dayandığı ilkelerin belirlenmesinde de oldukça önem arz etmektedir. Mısır mitlerinden sahnelerle birlikte sembolleştirme sanatta, mezar taşlarında, tapınaklarda ve muskalarda ortaya çıkmıştır.
Karnak Tapınağı
Nil nehrinin doğu tarafında yer alan Luxor şehri yakınındaki Karnak Tapınağı’nın tamamı 1,2 milyon metre karedir. Amun, Mut ve Honsu tanrılarına adanmıştır. Tanrıların evi olarak kabul edilmiştir. Her firavun bu tapınağa eklemeler yapmıştır. Amun, Mut ve Honsu’ya adanmış üç ana kutsal mekandan meydana gelmiştir. Sadece Amun’un kutsal alanı 61.000 metre karelik bir alanı kaplar, tüm dünyadaki dini yapılar içinde en büyük odaya sahip ünlü Büyük Hipostil Salonu 54.000 metrekarelik bir alanda yer almaktadır. Karnak dünyadaki en büyük antik dini mekânlardan biridir. 2000 yıl kadar Mısır’da hac merkezi olmuştur.
Günümüzde Karnak Tapınak kompleksi büyük bir açık hava müzesidir. Gize Pramitleri’den sonra Mısır’daki en çok ziyaret edilen antik mekândır.
Karnak Tapınağı’nın yapımına MÖ 1960 yılında başlanmış, Miladi takvimin başlangıcı olan “0”da tamamlanmıştır. Tapınağın onarılması, genişletilmesi Milattan sonra da devam etmiştir. Karnak tapınağı toplam 2000 yılda bitirilmiştir.
Karmak’ın süsleme sanatı kabartmadan çok kazımadır. Hipostil salonunda yaklaşık 134 sütun vardır. Karnak’ta 8000 adak taşı, 450 heykel ve 10’a yakın sfenks bulunmuştur.
Karnak Tapınağı tarihte iki defa ciddi şekilde yağmalanmaya uğramıştır. Bunlardan ilki Asur ve Pers orduları tarafından gerçekleştirilmiştir. İkincisi ise heykelleri ve duvar işçiliğini yapan kâşifler ve gezginler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Karnak Tapınağı’nın içinde çok sayıda piramit bulunmaktadır. Bu piramitlerden bir tanesi de İstanbul’a getirilerek Sultanahmet Meydanı’a dikilmiştir.
Karnak Tapınağı’nın bir kısmı, Kıptilerin hakimiyet zamanlarında kilise olarak kullanılmıştır. Mısır İslam orduları tarafından ele geçirildikten sonra Karnak Tapınak alanına bir cami inşa edilmiştir. Bu cami günümüzde durmaktadır.
Doğal “Bokböceği”
Bokböceklerinin doğal özellikleri kısaca şunlardır: Bokböcekleri sert kabuklu böceklerdendir ve birçoğu parlak metalik renklerde ve 5–60 mm büyüklüğündedir. Bu böcek, küre imal edebilen tek böcektir. 30 adet parmağa sahiptir. Ön ayaklarının yardımıyla dışkıdan iri bir küre yapar, bu kürenin içine yumurtalarını aşılar ve küreyi başı hep doğuya dönük olarak, arka ayaklarıyla yuvasına itip gömer. Yirmi dört gün sonra yavruları belirmeye başlayınca, küreyi topraktan çıkarıp suya götürür. Küre suda eridiği zaman da yavrular serbest kalır. Bok böceği, yönünü Samanyolu galaksisini kullanarak belirlediği bilinen tek böcek türüdür.
Eski Mısırlılar için “Bokböceği” kutsaldı
Bokböceği Mısır’da kendini yaratmanın bir sembolü olarak kabul edilirdi. Bokböceğinin eski Mısır’daki adı “cheperer” idi. Eski Mısırlılar için bu böcek, yaşamın ve dirilişin bir işareti ve sembolüydü. Değerli bir kolye olarak kullanılırdı. Bu kolyenin insanlara şans, koruma ve güven getireceğine inanılırdı. Bu inanç, bokböceğinin Nil taşkınını erkenden fark edip sudan uzaklaşabilmesine dayanmaktadır.
Tapınaklarda ise büyük “Bokböceği” heykelleri bulunurdu. Karnak Tapınağı’nda da büyük bir “Bokböceği” heykeli vardır.
Mısırlılar bokböceğinin davranışları ile güneşin seyri arasında bir başka benzerlik olduğunu düşünmüşlerdir: Böcek devasa gübre topunu önüne katarak iter ve aynı zamanda güneşin küresini gökyüzünde yuvarlar. Bokböceği canlılığın ve kendini sürekli yenileme yeteneğinin sembolüdür, bu yüzden Mısırlılar arasında popüler bir mezar muskasıydı.
Özellikle mumyalama sırasında ölünün vücudunda kalan tek organ olan kalp, Chepre tarafından korunurdu. “Kalp bokböceği”, doğrudan ölünün kalbinin üzerine yerleştirilen ve mumyanın sargılarına sıkıca sarılan büyük bir tılsımdı. Yeşil ya da koyu renkli maddelerden yapılır ve alt tarafına Ölüler Kitabı’ndan şu söz yazılırdı: “Ey yeryüzünde sahip olduğum kalbim. Yaptıklarım hakkında bana karşı konuşma!” Bu söz kalbin Ölüler Mahkemesinde yargılanan ölü kişi hakkında kötü konuşmasını engellemek için söylenirdi.
Kral Mezarları Vadisi
Krallar Vadisi, Yeni Krallık Dönemi’nde (MÖ 1539 – 1075) firavunların ve soyluların gömüldüğü Thebes (günümüz Luksor) yakınlarındaki bir kraliyet nekropolüdür. Kral Mezarları Vadisi’ndeki tarihi mirasın zenginliği arkeologları neredeyse iki yüzyıl boyunca meşgul etmiştir. Doğu Vadisi ve Batı Vadisi olarak adlandırılan iki vadiye yayılmış 63 bilinen kaya mezarına sahiptir. Burası 1922’de Kral Tutankhamun’un mezarının keşfedilmesiyle ünlendi ve Mısırbilimciler için önemli bir arkeolojik alan hâline geldi.
Mısır’ın yeniden birleşmesinden sonra, eski uygarlık Yeni Krallık’ın bir parçası oldu, MÖ 1550 ile MÖ 1077 yılları arası inanılmaz bir zenginlik ve refah dönemiydi. Bu süre zarfında firavunlar, güçlerini gösterecek mezarlar yaptırmak için araştırmalara başladılar. Bu durum Krallar Vadisi’ndeki ilk mezarların inşa edilmesine yol açtı.
Mezarların inşası, eski Mısırlıların öbür dünyaya olan inançlarının ve öbür dünya için yaptıkları hazırlıkların bir parçasıydı. Eski Mısırlılar, yaşamlarına devam edeceklerine ve firavunların tanrılarla ittifak kuracaklarına söz verilen öbür dünyaya güçlü bir şekilde inanıyorlardı. Bu nedenle, mumyalama işlemi ölen kişinin bedenini korumak için önemliydi, böylece ebedi ruhu uyanabilir ve öbür dünyada tekrar yaşayabilirdi. Antik mezarlar aynı zamanda ölen kişinin tüm eşyalarını da içeriyordu, çünkü ebedi hayatı yaşamak için uyandıklarında bunlara ihtiyaç duyabilecekleri varsayılıyordu.
Firavunların, öbür dünya için zenginliklerle dolu karmaşık yapılar inşa ettirebilecekleri en uygun yer, Theban Tepeleri’nin arkasındaydı. Alanın özellikle uzak konumu, bölgenin hırsızlara karşı daha kolay korunmasını sağladığı için muhtemelen buranın seçilmesinde önemli bir faktördü.
Mısır’daki geleneğe göre Tanrılar Nil’in doğusundaki Luxor’a, firavunlar ise Nil’in batısındaki Kral Mezarları Vadisi’ne gömülürdü.
Kral Mezarları Vadisi, Luksor’un dışında, Nil Nehrinin batı tarafında bulunan geniş nekropol, eski Mısır tarihinin en müreffeh dönemlerinden biri olan Yeni Krallık döneminin firavunlarının ve soylularının gömüldüğü korunaklı bir vadi idi. Burası soygunlara karşı korunaklı bir yerdi. Bu vadide 63 mezar keşfedilmiştir. Yapılan keşifler arasında Tutankhamun, Set I ve Ramses II’nin odaları var. Firavunların eşleri ve akrabaları da Kraliçeler Vadisi’nde yer alıyor.
Vefat eden firavunların naaşı çok özel törenlerle Luxor’dan Kral Mezarları vadisine getirilirdi. Eski Mısır inancına göre firavunların ve insanların ölümden sonra yaşayacağına inanılırdı. Bu nedenle bir firavun öldüğü zaman onun tüm varlığı, hazinesi, yiyecekleri, kullandığı eşyaları mezarındaki özel bölmelere yerleştirilirdi.
Eski Mısır firavunlarının mezarlarında mobilya, giysi ve mücevherler de dahil olmak üzere pek çok eşyaya yer verilirdi. Ancak gizemini koruyan şey, yanlarında hiç kitap bulunmamasıydı. En ilginç gerçek ise mezarlarda şarap ve bira gibi birçok yiyecek ve içeceğin yanı sıra ölen kişinin öbür dünyaya geçmesine yardımcı olacak değerli eşyaların da bulunmasıydı. Firavunun en sevdiği yoldaşları ve hizmetkârları da onlarla birlikte gömülürdü.
Mısır’daki hemen hemen tüm mezarlar yağmalanmıştır
Krallar Vadisi’nin yakınında, Kraliçeler Vadisi adı verilen firavunun eşleri için bir mezarlık yer alıyor. Bu nekropol de 100’ün üzerinde kaya mezarından oluşuyor. Bunların en bilineni II. Ramses’in eşi Kraliçe Nefertari’nin mezarı.
Tutankamun’un mezarı yağmalanmayan tek mezardır
Firavun mezarları arasında sadece Tutankamun’un mezarı istisna olarak hiç soyulmadan günümüze kadar gelebilmeyi başarmıştır. Dünya tarihinin en büyük arkeolojik keşfinin, “Tutankhamun’un mezarının ortaya çıkarılması” olduğu kabul edilir.
İngiliz Arkeolog Howard Carter Tutankhmun’un mezarını 1922’de buldu. Bu mezarın bulunması için Howard Carter dokuz yıl uğraşmıştır. Kazıdaki ekip için alana su taşıyan Mısırlı bir çocuk, su testisini yere indirirken düzgün kesilmiş bir taşın üzerine koyduğunu fark ettiler. Çocuğun testiyi üzerine koyduğu taş, Tutankhamun’un mezar girişini kapatan bir taştı. Girişteki moloz yığınlarını temizleyen Carter Tutankhamun’un mezarını keşfetmiş oldu. Tutankhmun’un mezarı toplam 150.000 tonluk bir kaya katmanının altında bulunmuştur.
Mührü Howard Carter açtı
Tutankamon’un mezarı iki odadan ve ilk odaya inen bir merdivenden oluşmaktadır. İlk odada bir at arabası, Tutankamon’un tahtı ve bunlar gibi Tutankamon’un hayattayken kullandığı paha biçilemez eserler bulunmuştur.
Howard Carter bulduğu odanın bir mezar olması gerektiğini düşündü. Howard Carter ve çalışma arkadaşları odanın duvarlarına vurarak duvarın arkasındaki boşlukları aradılar. Sonunda bir boşluk bulundu ve duvar kırıldı. Duvarın arkasındaki bir odada, yeni bir oda gibi görünen kocaman bir tahta kutu vardı. Kutu mühürlüydü. Howard Carter mührü açtı. Bir lahtin içindeki som altından tabut mum ışığında bile parlıyordu.
Mezarda sağlam bir altın tabut, yüz maskesi, tahtlar, ok yayları, trompetler, nilüfer kadehi, altın ayak tezgâhları, mobilyalar, yiyecekler, şaraplar, sandaletler ve taze keten iç çamaşırları dahil olmak üzere 5.398 eşya bulundu. Howard Carter’ın bu eşyaları kataloglaması 10 yıl sürdü.
Kral Mezarları Vadisi’nde keşfedilen mezarlardaki boyamaların özellikleri
Kral Mezarları Vadisi’nde keşfedilen mezarlardaki boyamalar aradan binlerce yıl geçmesine rağmen solmadan, bozulmadan günümüze kadar gelmişlerdir.
Mısırlılar mermer ya da kayalar üzerine boyama tekniklerini geliştirmişlerdi. Bitkisel boyalar mermer ya da taş üzerinden kısa bir zaman sonra dökülür. Halbuki mermer üzerine kimyasal oksitlenmelerle yapılan boyamalar binlerce yıl hiç bozulmadan kalabilir.
Mısır mezar boyamalarında ya da tapınaklardaki mermer üzerine boyamalarda genellikle siyah, beyaz, kırmızı, mavi ve yeşil renkleri kullanmışlardır.
Mısırlılar beyaz rengi alçı ya da kalsiyum karbonat, kırmızı rengi demir oksit, maviyi çeşitli kimyasal maddelerin karışımı ile elde etmişlerdir. Yeşil rengi ise bakır karbonat ile elde etmişlerdir.
Kral Mezarlarındaki renklerin canlılığı insanı hayran bırakıyor. Kral Mezarlarında bulunan hazineler ise insanlığın en önemli miraslarından biri olarak Mısır’ın zenginliğini oluşturmaktadır.
KALBİN TÜYDEN HAFİF OLSUN! Terazideki kalp
10-17 Aralık 2022 tarihinde bir Alman grubuyla Mısır’a geziye gitmiştim. Kızıldeniz kıyısındaki Hurghada tatil şehrindeki bir otelde kaldık. Luxor şehrini, Karnak Tapınağı’nı, Nil nehrini ve Kral Mezarları’nı grup halinde hızlıca gezip gördük. Gezi izlenimlerimi yazdım. Yayınlayacağım. Bu yazımda sadece “TERAZİDEKİ KALP” adı verilen “ÖLÜLER MAHKEMESİ”ni anlatmak istiyorum.
Günümüzden 4500- 5000 yıl kadar önce Firavunlar Krallığında Mısır düşünce ve inancında KALP hissetmekten, anlamaktan ve üremekten sorumlu süper bir organdı. Kalp duyguların merkezi olarak kabul edilirdi. Kalplerin dengesi uyumlu bir aşk ilişkisi ile sağlanırdı. Kalp sadece duyguların değil, hafızanın, zihnin, tüm bilgilerin de merkezi olarak kabul ediliyordu. İnsanların yaşarken yaptıkları iyi kötü işler, hayatın akışı kalpte yazılır, kalp hafızasında saklanırdı.
“ÖLÜLER KİTABI” denilen kitapta yazılanlar cennete gidebilmeleri için insanlara yol gösterir, öğütler verirdi. Ölüler Kitabı’nın en önemli sahnesi cennet ile cehennem giden yol ayrımında yapılan “MAHKEME”dir. Ölüler Kitabı Alman Mısırbilimci Karl Richard Lepsius 1842 yılında Turin Ölüler Kitabı papirüsünün bir çevirisini yayınlamış, içindeki sözleri bölümlere ayırmış ve böylece bir düzen oluşturmuştur.
Ölüler Mahkemesi’nde yargılama şöyle yapılır:
Eski Mısır’daki Ölüler Mahkemesinde hassas bir vicdan muhasebesi yapılırdı. Mahkeme başkanı yeraltı dünyasının tanrısıdır. Yargılama tanrılar huzurunda yapılır. Duruşmanın başında, ölünün kalbi ayakta duran bir terazinin sol kefesine konur. Terazinin sağ kefesine ise Eski Mısır’ın ilahi adalet ilkesinin sembolü olan bir tüy konur. Kâtiplerin koruyucu tanrısı Thot tutanakları tutar. Terazinin altında, canavar cellat hazır bekler. Yargılamada ölen insan hayatını, vicdanının muhasebesini yapar. Suçları varsa açık açık söyler. Yargılamada en önemli hayat ilkesi aşka verilen değerdir. Ölü insan dirilir ve tanrılar önünde aşkına verdiği değeri şu sözlerle açıklar:
[Ben] aşkıma sahip olduğum için mutluyum,
Yalnız olsam bile.
Kalbim seninkini dengeliyor.
Senin iyiliğinden uzak değilim.
(Hermann 1959, S. 79)
Baş Tanrı bu açıklamayı doğru bulursa konuşmasına devam etmesini söyler. Dirilen insan Ölüler Kitabı’ndaki vicdanın sesini seslendirir:
Kimseye acı vermedim,
Kimsenin aç kalmasına izin vermedim,
Gözyaşlarına sebep olmadım,
Ben öldürmedim,
Ben öldürme emri vermedim,
Kimsenin acı çekmesine neden olmadım.
(Assmann 1990, S. 139)
İlahi adalet, Tanrıların önünde tecelli eder. Eğer söylenenler doğruysa tüy kalpten ağır gelir. Kalbin bulunduğu kefe yukarı kalkar. KALP TÜYDEN HAFİF GELMİŞTİR. Ölümlü insan ölümsüzlük dünyasına gitmeyi hak etmiştir. Cennetin kapısı açılır.
Eğer kalp tüyden ağır gelirse, bu insan yaşarken aşka değer vermemiş, vicdansızlık, nankörlük, vefasızlık, kötülük yapmış demektir. Canavar cellat aşağı inen kefedeki kalbi derhal yer, yok eder. Bu insanın hayatı tanrıların önünde kesin olarak biter.
Mısır kültüründe ve mitolojisinde KALBİN TÜYDEN HAFİF OLSUN! demek hayatında aşka, sevgiye değer ver, kalbin sevgiyle dolsun, iyilik yap, vefalı ol, vicdanın temiz olsun, yardımsever ol, sözünde dur, insanları, dünyayı sev, insanları ve kendini mutlu et, demektir.
Sevgili okuyucularım,
Kalbiniz sevgiyle dolsun!
Kalbiniz tüyden hafif olsun!
Tarihi Mısır’ı görmeden insanlığın kültür mirası tam olarak anlaşılamaz
İnsan eski Mısır medeniyeti ile günümüzdeki Mısır medeniyeti karşılaştırınca günümüzdeki Mısır’da görülen geriliklere üzülüyor ve bunun nedenini soruyor.
Bugünün Mısırlıları kendilerinin eski Mısırlıların devamı olduğunu söylüyorlar. Fakat eski Mısır medeniyeti neden devam ettiremediklerini açıklamıyorlar. Ben eski Mısır medeniyetini gördükten sonra, bu çok zengin miras üstünde yükselen yeni Mısır’ın gelişeceğine ve sorunları çözeceğine inanıyorum.
Bochum, 12 Şubat 2023, 02 Ağustos 2023, Kemal Yalçın
Kaynaklar:
Carpiceci, Alberto Carlo, Kunst und Geschichte ÄGYTEN, Bonechi Verlag, 1989, Florens Italien
Magi, Giovanna, Kunst und Geschichte LUXOR, KARNAK, DAS TAL DER KÖNIGE, Bonechi Verlag, 1989
Nasr, Dr. Moahmed, Tal der Könige, Artistic Production, Egypt
Schilm, Dr. Petra, Gottheiten in Tiergestalt im Alten Ägypten, Chepre – der Skarabäus als Symbol der Schöpfung und des Neubeginns, Geschenke aus den Museen der Welt
Assmann, Jan: Ma´at. Gerechtigkeit und Unsterblichkeit im Alten Ägypten. München 1990. Siehe bes. das Kapitel V. Reinheit und Unsterblichkeit: Die Idee des Totengerichts, S. 122ff.
Brunner, Helmut: Herz. In: Wolfgang Helck, Wolfhart Westendorf (Hrsg.): Lexikon der Ägyptologie. Wiesbaden 1977, S. 1158-1168.
Feucht, Erika: Herzskarabäus. In: Wolfgang Helck, Wolfhart Westendorf (Hrsg.): Lexikon der Ägyptologie. Wiesbaden 1977, S. 1168-1170.
Hermann, Alfred: Altägyptische Liebesdichtung. Wiesbaden 1959.
Hornung, Erik: Das Totenbuch der Ägypter. Zürich 1979.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tutankhamun
https://vizem.net/misir/yasam/kultur/tarih/
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C4%B1s%C4%B1r
Lange, Axel, Das Herz auf der Waage, Freie Universität Berlin
https://www.fuberlin.de/presse/publikationen/fundiert/archiv/2000_01/00_01_lange1/index.html