Yazar-Şair Molla Demirel Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’nın tanınmış yazarlarındandır. Avrupa Türkiyeli Yazarlar Grubu Kurucu üyesidir. Sesimi Duyan Var mı? adlı kitabımı tanıtan önemli bir yazı kaleme almış ve Söz Bizde adlı internet gazetesinde 1 Ağustos 2023 tarihinde yayınlamıştır. Yazıyı okudum. Çok memnun oldum. Molla Demirel’in izniyle burada da yayınlıyorum. Molla Demirel’e bu vefalı, değerbilir davranışından dolayı çok teşekkür ederim. 2 Ağustos 2023, Kemal Yalçın
Sesimi duyuyorsan elini duvara sür!
Türkiye’de 6 Şubat 2023 günü Maraş-Pazarcık merkezli deprem 11 şehri yıkınca, tüm yazın ve sanat insanları deprem alanında olsunlar olmasınlar, oralarda yaşayan yakın akrabaları olsun veya olmasın acılar içinde kıvranmaya başladılar.
Kemal Yalçın bırakın bir insanın, bir kuşun, bir kedinin acı çekmesine bile tahammülü olmayan onlar için yüreği çarpan, onların acısını yüreğinde duyumsayan bir şair, bir toplumların yaşam gelişimini, sosyoloji ve etnoloji gelişimlerinin tarihini araştıran belgelendiren yazın insanıdır.
Her yazar, her araştırmacı ayrı yazar, ayrı metotlarla çalışmalarını yürütür. Kimi kendi çalışma odası ile kütüphanelerde oturarak orada bulunan kitap ve belgeleri inceleyerek yazar. Elbette kimisinin onlardan yararlandığı da olur. Kemal Yalçın 35 kitap yazdı. Bütün kitaplarında seçtiği konuları doğrudan insanlarla konuşarak, onların yaşadıkları alanları dolaşarak fotoğraflayarak, o alanların havasını, ağacının, çiçeğini kokusunu alarak yazdı ve yazıyor.
Türkiye’de depremin olmasından sonra üçüncü gün beni aradı. “Ben uyuyamıyorum. Kar, yağmur ve fırtına var, bu depremin vurduğu bölgede. Ancak ben çok huzursuzum, uyuyamıyorum. Hayatta hiç böyle bir şey yaşamadım, elim kaleme, bilgisayarın tuşlarına varmıyor. Oraya gideceğim. Gittiğim yerde depremzedeler nerede yatıyorsa bende o çadırda yatarım. Onlar ne yiyor, içiyorsa bende onu yer, içerim,” dedi.
Ben “Kemal lütfen gitmeden her kentte mutlaka tanıdıklar vardır, Türkiye Yazarlar Sendikası, Pen, yayıncılar içinde oralarla bağı olan vardır. Ayrıca burada yani Almanya’da da bu kentlerden gelen insanlar var. Onlardan adres edin” dedim.
“Merak etme” dedi. Önce Malatya’ya uçacağını bana bildirdi. Gerisini Sesimi Duyan Var mı? kitabında öğreniyoruz.
Kemal Yalçın’ın bu kitabı bir roman bir öykü kitabı veya bir anılar kitabı değil, büyük bir deprem felaketine uğrayan insanlarla doğrudan ilişki kurarak onların yaşadıklarını gören inceleyen, acıları yaşayanların acısını, paylaşarak dinleyen, cenazeleri, yaralıların durumunu görerek fotoğraflayan gelecek yüz yıllarda da bir mikro tarihsel belge olarak mutlaka değerlendirecek bir eser. Kemal Yalçın zaten kendisi kitabın arka kapağında şunları söylüyor:
“Benim konuştuğum insanlar milyonlarca depremzedenin gözyaşlarıyla oluşmuş acılar okyanusunun sadece birkaç damlasıdır. “
15 Şubat 2023 günü yani depremden tam 9 gün sonra Malatya’da bir güvenlik sorumlusu ile Malatya’da yıkılmış caddelerde yürürken konuşuyor. Gördüklerinden işittiklerinden bir kısa bölüm verelim:
“Zifiri karanlıktı. İnsanlar ateş yakıyorlardı. İnsanlar kendi imkanlarıyla yıkıntılar altındaki yakınlarını kurtarmaya çalışırken 2. Ordu’dan kurtarmaya gelecek askerleri bekliyorlardı. Şimdi gelirler, şimdi gelirler, onlar da depremden zarar görmüşlerdir. Ama sağ kalan askerler bize yardıma gelirler diye etraflarına bakıyorlardı. ‘Şimdi gelirler, şimdi gelirler ‘derlerken sabah oldu, ortalık aydınlandı. Felaketin büyüklüğü anlaşıldı. Askerler depremzede arama kurtarma ekipleri gelmedi.” İkinci Ordu’nun etkin asker ve personel sayısı 120 000’dir. Depremden 9 gün sonra halen bir yardımın olmaması çok düşündürücüdür.
Yazar Malatya’dan sonra Adıyaman ve Kâhta merkezlerini dolaşıyor oradan ayarladığı bir arabayla Gölbaşı’na giderken Akaryakıt istasyon ve yol boyundaki Akaryakıt istasyonun ve yıkılmamış köy bakkaliyelerinin raflarının tamamen boş olduğunu görüyor ve şaşırıyor. Yüksel Pınarbaşı’nı telefonla arıyor bu cümleleri okuyan okuyucularda şaşkınlık geçireceklerdir:
“Şu an Gölbaşı ilçesi yakınlarında sizin şirkete ait bir akaryakıt istasyonundayım. Deprem bölgesini inceliyorum. Akaryakıt istasyonun tüm rafları boş. Yiyecek içecek yok. Acaba neden?”
“Doğru söylüyorsun Hocam. Bende görevli olarak tüm deprem bölgesini dolaştım, inceleme yaptım. Deprem tüm alt yapıyı çökertti. Elektrik sistemi bozuldu. Evlere, şehirlere, köylere elektrik verilmedi… Deprem sonrasında akaryakıt istasyonları çok önemli lojistik merkezler haline geldi. İnsanlar acıkmıştı, susamıştı. Raflarda, dolaplarda yiyecek, içecek ne varsa tükettiler.”
Kemal Yalçın deprem alanlarını gezerken depremde farklı inanç ve milliyetlerden gelen insanların elele vererek can kurtarmaya çalıştığını örneklerle altını çiziyor:
Kendisini götüren taksici Tahir ile Kürt Hacı Mehmet bir Alevi köyünde konuşurken şunları söylüyor: “Tahir kardeşim hepimizin ortak sıkıntıları, ortak hayat zorlukları var. Senin soyun sopun Alevi, fakat ‘ben aleviyim’ diyemiyorsun. Benim adım Hacı Mehmet. Kürtçe konuşuyorum. Soyum sopum Ermeni’ymiş… Kendimizi gizlemek zorundaydık. Ben anadilimi hiç öğrenmedim. Anadilim Kürtçe okul dilim Türkçe idi. Babam gündüz Müslüman gece Hristiyan olarak yaşadı. Ne olurdu kime ne zararı dokunurdu olduğum gibi yaşasam, göründüğüm gibi olsam! İşte deprem oldu. Deprem Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Müslüman- Hristiyan yapmadan herkese vurdu. Deprem zengin-fakir herkesi eşitledi.
Elbette Taksici Tahir’in yanıtını merak ediyorsunuz.
“Deprem Zengin-fakir… Alevi-Sünni, Müslüman-Hristiyan yapmadan herkesi eşitledi.
Fakat insanlar hâlâ ayrımcılığa şu deprem günlerinde bile devam ediyorlar.”
İşte Kemal Yalçın’ın farkı doğrudan yaşayanların sohbetini dinliyor, yazıyor olmasıdır. İstanbul, Ankara, İzmir’in en güzel yerlerinde ve sahillerdeki villalarında yazmıyor. Halkın kan akıtan yaralarına parmak basıyor. Tedavisi için ilacını istiyor.
Kemal Yalçın kitabın son bölümünde Arsuz Belediye Başkanı Dr. Asaf Güvenle konuşmasına yer veriyor:
“Deprem Gecesi… Bir şekilde Arsuz Kaymakamına telefonla ulaşabildim ‘Hemen bir kriz masası oluşturalım,’ dedim. ‘Durum çok acil, vakit kaybetmeyelim’ dedi.
Kaymakamlık bahçesinde sabaha karşı erken saate bir kriz masası oluşturduk… Çalışmaya başladık. Maalesef AFAD ve Kızılay ortalıkta yoktu, ulaşamıyorduk bile. Halk kendi imkanlarıyla canını, yakınlarını kurtarmaya çalışıyordu.”
Kemal dış ülkelerde depremzedelere yardıma gelen bütün gruplarla da uzun uzun söyleşiler yapıyor. Onların canlı ve yaralı olarak çıkardıkları insanları onların dilinde veriyor. Ayrıca ülke içindeki dayanışmanın altını çizmekle kalmıyor.
Kendisi de Sonsöz bölümünde insanların sosyal ilişkileri, sağlık, politik ve doğaya yaklaşımı konularında oldukça önemli bilgileri değerlendiriyor, okuyucuya aktarıyor.
“Deprem bölgelerinde bana en çok “Kızılay nerede?” diye sordular?” derken, “vatandaşların Kızılay’a ve AFAD’a karşı güvenlerini azaltmış, sevgi ve saygılarını zedelemiş” olmasının gerekçelerini yaptığı söyleşilerle anlatıyor. Ayrıca Sonsöz bölümünde “Türkiye’nin dünyada çok dostu ve seveni olduğunu deprem felaketi sonrasında gördük ve görmeye devam ediyoruz” cümlesiyle halkların dünyada barış ve dayanışma içinde yaşamak istediğinin de altını çiziyor, önemine ışık tutuyor.
Sesimi Duyan Var mı? adlı kitap sadece günümüzde değil, gelecek yüz yıllarda da özellikle deprem fay hatları üstünde bulunan halklara, büyük, yangın ve sel felaketi yaşayan halklara rehber olacağı ve dostluğun önemine ışık tutuyor.
Mutlaka okunması gereken bir baş ucu kitabıdır…
Münster, 29.07.2023, Molla Demirel