“BUNDAN SONRA DAHA İYİSİNİ YAZAMAM”
Sevgili ve Değerli Baskın Hocam,
Bana gönderdiğiniz e-mailde “Birkaç gün önce ABD’de bir kitabım çıktı. Bundan sonra da aynı konuda daha iyisini yazamam,” diye yazmıştınız. Bu söz bir yazarın vasiyeti gibidir! Kendinizi çok özlü ve iddialı sözlerle ifade etmişsiniz. Bu sözlerinizle beni çok etkilediniz. Bu konuda size birkaç soru sormak, daha sonra da sizinle bir söyleşi yapmak istiyorum. Sizin hakkınızda yazacağım tanıtım yazımı ve söyleşimi önce size göndereceğim. Sizin onayınızı ve yayın izninizi aldıktan sonra sizin de uygun göreceğiniz yerlerde yayınlayacağım. Zaman ayırıp sorularıma cevap verdiğiniz için ayrıca size saygı, sevgi ve şükranlarımı sunarım.
Sevgili Baskın Oran sorularıma yazılı olarak cevap verdi. Bu cevapları aynen yayınlıyorum.
Soru 1: Bugüne kadar kaç kitap yayınladınız? Bu kadar kitabın içinden sadece son kitabınız için “Bundan sonra aynı konuda daha iyisini yazamam,” dediniz? Bu kitabın adını, içeriğini anlatır mısınız?
25 oldu yanlış saymadıysam. Üçü yurt dışında yayınlandı, çevrilerek. Son kitap için yukarıda zikrettiğiniz sözü söyleyişimin sebebini biraz sonra konuşuruz, önce son İngilizce kitabın içeriğini özetleyeyim:
Bu İngilizce kitap, Türkiye’de yayınlanan Etnik ve Dinsel Azınlıklar- tarih, teori, hukuk, Türkiye kitabının (İstanbul, Literatür Yay., 2018, büyük boy 496 s.) bir anlamda kısaltılmış, bir anlamda da ayrıntılandırılmış ve güncellenmiş biçimidir.
Kısaltılmış derken: okurların azınlıklar konusunda başka kitaplarda da bulabileceği kısımları çıkardım; zaten ABD’de 300 sayfanın üzerinde kitap istemiyor yayınevleri. Ayrıntılandırılmış derken: Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’deki Gayrimüslim ve Müslüman azınlıklar, azınlık rejimleri ve hakları konusunda mevcut her bildiğimi koymaya çalıştım ve her şeyi 2020 sonuna kadar güncelledim.
Birinci Bölüm: Etnik ve Dinsel Azınlıklar- Genel Kavramsal Çerçeve
Burada, kitapta geçen temel kavramlar veriliyor.
Ör. azınlık kavramının tanımı, çok kısaca: 1) çoğunluktan farklı olacak; 2) ülke genelinde sayıca daha az olacak; 3) başat olmayacak; 4) vatandaş olacak; 5) farklı olduğunun ve farklı kalmak istediğinin bilincine sahip olacak.
Azınlık açısından iki türlü devlet vardır: Evsahibi devlet ve akraba devlet.
Evsahibi devletin politikası, bu devletin bir ulus-devlet olup olmadığına göre değişir. Ulus-devlet, ulusal devlet‘ten tamamen farklıdır. Tek izin verilen kimlik olarak başat etno-dinsel grubun kimliğini (üst-kimlik) tanır ve başka kimlik yani alt-kimlik tanımaz, dahası, reddeder.
Ulus-devlet, azınlığa iki türlü politika uygular: 1) asimile etmeyi gözü kesiyorsa (ve devlet ırkçı değilse) asimilasyon; 2) asimile edemeyecekse, etno-dinsel temizlik. Bu sonuncu kavram çeşitli biçimlerde tezahür edebilir: azınlığı sürekli taciz ederek (fiziksel saldırılar, ayrımcılık) göçe zorlama, zorunlu mübadele, sınırdışı etme, sürme, tehcir etme, soykırım…
Dünyada ve özellikle Ortadoğu ve Balkanlarda “ulusal” kimliğin esas temeli dil veya soy/ırk değil, din ve hatta mezheptir, yani azınlığın dini çoğunluğunkinden farklı ise, asimile edilmesi fevkalade zordur.
Türkiye’de üst-kimlik yani ulus-devletin tanıdığı tek kimlik şudur: Hanefi, Sünni, Müslüman, Türk. Kısaca: HASÜMÜT.
İkinci Bölüm: Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar
- yüzyıldan gelen kökleriyle birlikte Osmanlı’daki Millet Sistemi anlatılıyor.
Sistem iki asimetrik unsurdan oluşuyor:
1) Hüküm verenler: Millet-i Hakime. Bunlar Müslümanlar. İçlerinde Türkler “eşitler arasında birinci”, Aleviler gri bölgede, Çingeneler ise kıyıda köşede;
2) Hakkında hüküm verilenler: Millet-i Mahkume. Bunlar “ehli kitap” Gayrimüslimler. Kendi işlerinde önemli ölçüde teritoryal olmayan özerkliğe sahipler, fakat kesinlikle ikinci sınıf tebaa olarak. Üç büyükler: Rumlar (eşitler arasında birinci), Ermeniler, Museviler. Süryaniler de Ermeni kilisesi altında mütalaa ediliyorlar.
Bu bölümde incelenenler:
1) Balkanlar’da bırakılan Müslüman azınlıkların korunması için Avrupalı büyük devletlerle yapılan antlaşmalar, ayrıca, ilk defa 16. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan azınlık koruması kavramının Osmanlı’ya nasıl yansıdığı: kapitülasyonlar, Gayrimüslimleri koruyan iki veya çok taraflı antlaşmalar, Milletler Cemiyeti bağlamında koruma.
2) Birleşmiş Milletler döneminde Türkiye’nin imzaladığı insan ve azınlık hakları sözleşmeleri. Özellikle AGİT döneminde.
Üçüncü Bölüm: Türkiye Cumhuriyeti’nde Azınlıklar
Türkiye’deki azınlıkların bir haritası. Bunlar ikiye ayrılıyor:
1) Türkiye tarafından azınlık olarak tanınan Gayrimüslimler. Fiilen tanınanlar Ermeniler, Museviler ve Rumlar, şimdi bir dereceye kadar da Süryaniler. Oysa, Lozan’da bunların hiçbirinin ismi yok; sadece “Gayrimüslim” deniyor. Diğerlerini, Gayrimüslim oldukları halde Türkiye tanımıyor: Bahaistler, Ezidiler, Protestanlar, Jehova Şahitleri, Levantenler, vb.
2) Uluslararası standartlara göre azınlık kabul edilen fakat Türkiye tarafından azınlık olarak tanınmayanlar: Araplar, Aleviler, Kürtler, Balkanlardan göç etmiş Müslüman Slavlar (Boşnak, Torbeş, vb.) ve Arnavutlar, Kafkaslardan göç etmiş olan Laz, Gürcü ve Çerkesler. Ve bir de Çingeneler. Alevilerin durumu gri bölgededir.
Dördüncü Bölüm: Türkiye’nin Uluslararası Hukuk Açısından Yükümlülükleri
İki döneme ayrılıyor: Milletler Cemiyeti (MC) ve Birleşmiş Milletler (BM).
MC deyince Lozan Barış Antlaşması Md. 37 ila 44 Müslümanları azınlık kategorisine sokmuyor. Bunun sebebi, Alevilerin uluslararası koruma altına alınmasını önlemek. Fiiliyatta hepsini kapsamamakla birlikte, “Gayrimüslim Türk vatandaşları”nı azınlık kabul ediyor.
Bu antlaşma günümüzde uluslararası standartların çok altına düşmüş vaziyette; zaten hiçbir zaman uygulanması gerektiği gibi uygulanmadı. Özellikle de, Gayrimüslim olsun olmasın bütün Türkiye vatandaşlarına dil hakları tanıyan Md. 39/4 ve 5 açısından.
BM döneminde çok sayıda sözleşmeye imza konuldu, fakat Türkiye’nin sorumluluklarını azaltmak için iki türden önemli rezervle birlikte.
Beşinci Bölüm: Türkiye’nin Yasalarında ve Yapısında Azınlıklar
Burada devletin temel tutumu, Gayrimüslimlere etno-dinsel temizlik uygulamak, Müslüman etnik grupları da (özellikle Kürtleri) asimile etmeye çalışmak.
Bu inceleme önce yasama ve yürütme’yi, sonra yargı’yı (AYM’nin 13 partiyi Kürt meselesinden kapatması, Yargıtay’ın Gayrimüslimlere “yabancı” demesi) ele alarak yapılıyor.
Altıncı Bölüm: Yasama Reformları, Direnç, Geriye Gidiş
AB’ye girebilmek umuduyla Ekim 2001 ile Mayıs 2004 arasında sekiz AB Uyum Paketi çıkarıldı. Bu olay, 1718’den beri sürdürülen Batılılaşma hareketlerinin (1718, 1839 ve 1856, 1876, 1908, 1923) altıncısıdır ve insan haklarına en fazla yer verendir.
Özellikle AİHM kararları sayesinde Gayrimüslimler (vakıflar, mallar), Kürtler (radyo-tv) ve Aleviler (zorunlu din dersleri, cemevleri) konusunda kimi iyileştirmeler görüldü.
Fakat özellikle Kürtlerin durumu 15 Temmuz 2016’dan sonra çok kötüleşti. Belediye başkanlarının yerine kayyımlar getirildi, bütün tv ve radyoları kapatıldı. Partilerinin il ve ilçe teşkilatlarında çok geniş tutuklamalar yapıldı. Şimdi de HDP kapatılmaya çalışılıyor.
Bu darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL sırasında KHK’ler ve CB kararnameleriyle insan hakları fevkalade sarsıldı ve bu durum şu anda da, “reform ilan ediyoruz” sözlerine rağmen devam ediyor. Ör. 511.000 kişi gözaltına alındı, 30.821 kişi tutuklandı, sadece İçişleri Bakanlığı’ndan 38.578 kişi atıldı, 117 üniversiteden 6.081 akademisyenin işine son verildi. Bunlar halen yargıya da baş vuramıyor. Son haberlere göre, ki çok şeyi buradan anlamak mümkün, “OHAL Komisyonu” kendisine yapılan başvuruların % 88,2’sini reddetmiş durumda.
Milletvekilleri dahi ifade özgürlüğüne sahip değil: TBMM’de konuşurken “Kürdistan” ve “Ermeni Soykırımı” terimlerini kullananlara para cezası ve oturumlara katılmama cezası veriliyor.
Hatta, değil ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü bile yok. Ör. HDP milletvekilleri Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Serpil Kemalbay, konferans dinlerken “tepkisiz kaldıkları” yani konferansı verene itiraz etmedikleri gerekçesiyle “örgüt propagandası”yle suçlanmış durumdalar.
26.115 kişiye “cumhurbaşkanına hakaret”ten dava açıldı, bunlardan 9.556’sı mahkûm oldu ve hemen tutuklandı. Buna karşılık cumhurbaşkanı kişilere ve hatta parti liderlerine açıkça hakaret edebiliyor. Ben cumhurbaşkanına ve içişleri bakanına bu sebeple dava açtım, ikisinde de “ifade özgürlüğü”nden beraat ettiler.
Yedinci Bölüm: Baskının ve Ayrımcılığın İdeolojik Temelleri
Millet Sistemi’ne dayanan HASÜMÜT zihniyeti çeşitli biçimlerde tezahür ediyor. Millet’in tekliği ile birliği aynı şey addediliyor. Bu yaklaşım sonucunda her türlü farklılık zararlı ve HASÜMÜT’ü tehdit edici bir yaşamsal tehlike olarak görülüyor ve cezalandırılıyor. Azınlıklardan, onların yasal mücadelelerinden, haklarından söz etmek “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü”nü yok etmeye yönelik olarak kabul ediliyor. Bunun içindir ki 2004 tarihli Azınlık Raporu’nda üst-kimliğin etnik ve dinsel bir kavram olan “Türk” değil, teritoryal bir kavram olan “Türkiyeli” olmasını teklif ettik, ölüm tehditleri geldi ve İnsan Hakları Danışma Kurulu bir daha toplantıya çağrılmadı.
Reformlara bu direniş, Türk-Amerikan sosyal psikoloji profesörü Vamık Volkan’ın “seçilmiş travma” kavramından kaynaklanıyor: İnsan grupları, ortak zaferler kadar hatta onlardan çok, ortak acıların yarattığı mağduriyet duygusunu kullanarak “birlik-beraberlik” sağlamaya çalışırlar. Ör. Ermeniler için “Jenosit”, bazı Türkler için “Sevr Paranoyası”. Şu anda iktidardaki AKP+MHP koalisyonunun Türk-İslam Sentezi biçimindeki ideolojisi de tamamen buna, Kürt düşmanlığına dayanıyor.
Sekizinci Bölüm: Sürekli Hak İhlallerinin Sonuçları
Temel yaklaşım: “Azınlıklar devletin ve milletin bütünlüğünü bozar.” Bu yaklaşımın sonuçları: Demokrasinin önlenmesi; milletin bölünmesi ve kutuplaşması; Türkiye’nin uluslararası prestij ve statüsünün zarar görmesi.
Soru 2: Daha iyisini yazamayacağınızı nereden biliyorsunuz?
Çünkü 1975’ten beri çalıştığım azınlıklar konusunda bütün öğrendiklerimi, bildiklerimi 2018’de yayınlanan Etnik ve Dinsel Azınlıklar – tarih, teori, hukuk, Türkiye kitabımda yazdım; artık olsa olsa bunun güncellenmeleri yapılabilir. Hani, herkesin bir opus magnum‘u vardır ya, bu da benimkisi. Şimdi ABD’de çıkan kitap da bildiğim kadarıyla bu konuda İngilizcede yayınlanmış tek kitap.
Yaş icabı daha iyisini sanırım yazabilmem mümkün olmaz, çünkü hem daha fazla şey bilmiyorum hem de çok uzun yıllar istiyor bu işler.
Diğer yandan, elim ayağım çalışırken yapmam gereken en azından bir şey var: 1988’de yayınlanan Atatürk Milliyetçiliği kitabını radikal biçimde elden geçirmek, bazı yerlerini yeniden yazmak, epey yerlere de ekleme yapmak. Çünkü o tarihteki Baskın ile 2021’deki Baskın farklı insanlar. O tarihte mesela Gayrimüslimlere bizde yapılanlardan hiçbir haberim yoktu.
Çok vakit gerektiren şeyler bunlar; hele de her hafta Agos, Artıgerçek ve Ahval‘de yayınlanan yazıları hesaba katınca. Bu 2,5 sayfalık haftalık yazılar, çoğu kimse inanmayacaktır ama, benim temiz bir 1,5 ilâ 2,5 günümü alıyor her hafta. 1985’ten beri her gün iki kere yaptığım arşivlemeyi saymıyorum.
Bir de, gönlüm ister ki, aynı kitapta iki çok önemli sorunu şu isimle yayınlayabileyim: Temel Çizgileriyle Osmanlı’da ve Türkiye’de Ermeni ve Kürt Sorunları.
Soru 3: Kitaplarınızı nerede, nasıl yazıyorsunuz?
Ankara’da evimin alt katındaki çalışma odamda, sırf bilgisayarla; el yazısı yazmayı unuttum. Bodrum’da da evimin bahçesindeki çalışma kulübemde. Büyük bir sükunet ve huzur içinde. Ki, bunu tamamen eşime borçluyum. Eşimin ve internetin olduğu her yer benim toprağımdır.
Soru 4: İlk kitabınızı ne zaman, nerede ve nasıl yayınlamıştınız? Konusu, adı ne idi? İlk kitabınız ile son kitabınız arasında bağlantı var mı? İlk kitabınıza “Kitaplarımın önsözü” diyebilir misiniz?
İlk kitabım, doktora tezimdi: İlk kez SBF tarafından yayınlanan Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği – Kara Afrika Modeli. Ben milliyetçiliği inceleyerek başladım, sonra baktım bunun yavru konusu azınlıklardır, doktora sonrası Cenevre’ye gitmiştim, orada Milletler Cemiyeti kütüphanesine girince resmen çıldırdım; yok yoktu, hele de azınlıklar konusunun esas ele alındığı iki savaş arası döneme ilişkin olarak. Ve o zamanlar internettir, dijitaldir, hiç öyle şeyler yok. Bunun sonucu Batı Trakya kitabı oldu, ama yukarıda dediğim gibi o zamanlar Türkiye’deki azınlıkların durumundan bîhaberdim, o açıdan malul oldu. Böyle oluyor bu işler; burnunun ötesini görüyorsun, ucunu göremiyorsun. Böyle yetiştik, ama şükür ki böyle yetiştirmedik öğrencilerimizi ve asistanlarımızı.
Soru 5: Sizi en çok mutlu eden, Baskın Oran’ın önüne geçen kitabınız hangisidir? Neden sizi çok mutlu etti ve sizin önünüze geçti?
Gerçi “öne geçme” açısından en “başarılı” kitabım, editörlüğünü yaptığım üç ciltlik Türk Dış Politikası – Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar serisidir; mesela birinci cildi şu anda 24. baskıda. Türkiye ve KKTC üniversitelerinde tek ders kitabı. Çünkü hem her konusu ülkenin en iyi akademisyenleri tarafından yazıldı ve editör tarafından dikkatle eşgüdümlendi, hem de içinde geçen kavramların tümü kutular içinde izah edildi. Böylece bir “uluslararası ilişkiler ansiklopedisi” gibi oldu.
Benim en “benim” diyeceğim kitap ise Nerde O Eski Mapusaneler kitabıdır, cezaevi anıları. Fakat olgunluk dönemimin kitabı tabii ki yukarıda sözünü ettiğim Etnik ve Dinsel Azınlıklar. Ayıptır söylemesi, beğeniyorum o kitabı.
Soru 6: Şu anda yazmakta olduğunuz kitabınızın konusu nedir?
Dediğim gibi, şimdi geri kalan zamanımı her şeyden önce Atatürk Milliyetçiliği kitabındaki ayıplarımı örtmeye, yani Türkiye’deki azınlıkların neler yaşadıklarını bilmeyişimi kapatmaya harcamam gerekiyor.
Sevgili Baskın Hocam, bu yazılı söyleşi için size çok teşekkür ederim.
Ankara, 25 Şubat 2021, Prof. Dr. Baskın Oran