Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçü başlayalı kırk yılı geçti. Evini bavuluna doldurup Almanya yoluna düşen, Anadolu’nun eğitilmiş sağlam evlatları üç beş kuruş kazanıp geri döneceklerdi. Evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Üç beş kuruş; üç beş yıl derken kırk yıl geçiverdi.
Artık bazı göçmenler Türkiye’deki babasının anasının kemiklerini Almanya’ya getiriyor.
Türkiye’de işgücü göçü üzerine bilimsel araştırmalar çok az. Almanya’da ise göç müzesi kuruldu. Göçle ilgili her şey toplanıyor, arşivleniyor. Türkiye’de henüz böyle bir girişim yok. Anadolu nasıl bir anaymış ki evlatlarının başlarına gelenleri doğru dürüst arayıp sormadı bile…
Türkiye’de birçok insan Almanya ve Almanya’daki Türkler hakkında yanlış düşünceler taşıyor. Almanya’da “Yabancı” olarak dıştalanan, horlanan göçmenler Türkiye’de de “Alamancı” olarak küçümseniyor.
Televizyon kanalları hala “Acıvatan edebiyatı” yapıyor. Oysa dünün “gurbeti” bugünün “yurdu” oldu. “Yaban” artık “sıla”ya dönüştü. İki milyondan fazla Türkiyeli göçmen Almanya’ya yerleşti. 750 bin dolayında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Alman vatandaşlığına geçti. Bir o kadarı da vatandaşlık dilekçelerinin sonucunu bekliyor.
*
İşgücü göçü hakkında önemli bir yanlış düşünce var. “Başlangıçta Federal Almanya, ısrarla Türkiye’den işgücü istedi.” deniliyor. Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan 30 Ekim 1961 tarihli işgücü alımına ilişkin anlaşmanın içyüzü, Alman Makamlarınca, arşivlerin açılmasıyla görülebildi. Bu arşiv belgelerine göre, işçi gönderme konusunda ilk girişimler Türkiye Cumhuriyeti tarafından başlatılmıştır. Alman makamları Türkiye’nin işçi gönderme istekleri konusunda çekingen davranmıştır.
27 Mayıs İhtilal Hükümeti, ihtiyaç duyulan dövizin Almanya’ya süreli gönderilecek işçilerden sağlanmasını planlamış ve “ihtiyaç fazlası” kalifiye işgücünün kısa zamanda Alman işverenlerinin hizmetine sunulması için çabalamıştır.
Bu nedenle, işgücü alımı anlaşmasında, gönderilen işçilerin kültürel, dinsel, dilsel, sosyal, siyasal hakları konusunda Almanya’dan her hangi bir talepte bulunulmamıştır.
Anadolu’nun evlatları kendi hükümetleri tarafından “döviz makinası” olarak görülmüştür. Bu anlayış henüz değişmedi.
*
Sadece Almanya’daki Türkiyeli göçmenler bugüne kadar 200 milyar dolardan fazla döviz gönderdiler. Buna karşı Türkiye’deki hükümetler yurtdışındaki vatandaşlarına en temel demokratik haklardan biri olan seçim hakkını bile vermedi.
Alman hükümetleri de vermedi. Artık Alman vatandaşlığına geçmiş göçmenlerin seçim hakları var. Siyasal yaşama doğrudan katılıyorlar.
Türkiye, kırk yıldır seçim hakkı vermediği vatandaşlarına, şimdi de “Lobi kurun, oylarınızla Alman politikacılarına baskı yapın!” diyor.
*
Köprülerin altından çok sular aktı. Artık dil bilmez, yol bulmaz göçmen işçiler çoktan değişti. Göçmenler Almanya’daki ekonomik hayata çoktan ayak uydurdu. Türkiyelilerin kurduğu işyerlerinde otuz binden fazla işçi çalışıyor. Her gün 500 bin çocuğumuz okula gidiyor. Otuz bin kadar gencimiz yüksek öğretim kurumlarında eğitim görüyor. Sendikalaşma, siyasal hayata katılma oranı, başka uluslara göre Türkiyeli işçiler arasında yüksek.
Avrupa ülkelerinde yaşayan göçmen vatandaşlardan altı yüz bin kadarı her yıl tatil için Türkiye’ye geliyor. Bu insanlar sadece döviz değil, Avrupa’daki yaşam tarzlarını, demokratik alışkanlıkları, kültürel etkileri de getiriyor ve götürüyor. Onlar Avrupa ile Türkiye arasından canlı bir köprü kuruyor. Bu köprü hem Türkiye hem de Avrupa için bir şans, önemli bir zenginliktir.
Göç sürecinin acıları, olumsuz zanları yok mu? Elbette var. Bunları başka bir gün konuşalım.
Kemal Yalçın