EdebiyatKitap Tanıtımı

Seval Uysal’ın Yeni Kitabı “ÖNCÜLERİN YOLU-Denizli Sanayisinin Serüveni”

 

Değerli Arkadaşım Faruk İnceoğlu’ndan bir paket geldi. Denizli’den Almanya’ya expres olarak göndermiş. Merakla paketi açtım, içinde dört kitap çıktı: Öncülerin Yolu, Bozcaada Yazıları, 1933- Bir Yılın Hikayesi ve Güzel Mavrella KARANTİN’ADA. “Denizli’den saygı ve selamlarımla,” diye yazmış 1933- Bir Yılın Hikayesi’nin imza sayfasına. Faruk İnceoğlu ile birbirimizden Almanca Türkçe kitaplar, dergiler, alıp veririz. Telefonla genellikle değirmencilik, unculuk, bağcılık ve tarih üzerine konuşuruz. Mavrella cinsi üzümün öyküsünü anlatmış, “Bağları yok eden floksera hastalığından kurtulan tek üzüm cinsi Mavrella olmuş,” demişti. Bu nedenle hemen Haluk Şahin’in Güzel Mavrella KARANTİN’ADA adlı kitabından başladım. Karantina günlerinde Bozcaada’yı anlatan güzel, ilginç, sevimle öykülerdi. Kitabı bir solukta bitirdim.

Sonra Necati İnceoğlu’nun 1933- Bir Yılın Hikayesi adlı kitabını elime aldım. Haymatlos adlı kitabımda ben de 1933 yılını anlatmıştım. Aynı konuları yazmışız. 1933 Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Kuruluş Yılı, 1933 Türkiye’de Üniversite Reformu’nun yapıldığı ve İstanbul Üniversitesi’nin açıldığı bir yıl. 1933 Almanya’da Nazilerin Alman Parlamentosu’nun kendi elleriyle yaktıkları, suçunu solcuların üstüne yıktıkları ve bu yalana dayanarak anayasayı rafa kaldırmaları ve Almanya’yı kanun kuvvetinde kararnamelerle yönetmeye başladıkları yılın adı. Necati İnceoğlu olayları kısa, öz ve anlaşılır bir dille anlatmış ve fotoğraflarla anlatımını zenginleştirmiş. Öğretici, ufuk açıcı bir kitap.

Bozcaada Yazıları adı üstüne Necati İnceoğlu’nun Bozcaada’yı çeşitli yönlerden, farklı açılardan anlatıyor. Bizim de Honaz’da 30 dönüm bağımız vardı. Çocukluğumda bağ beklerdik. Çeşit çeşit, çekirdekli çekirdeksiz, karası beyazı renk renk üzümlerimiz olurdu.  Mavrella’nın Öyküsü ve Hacıkıran adlı üzümün öyküsü eski bir bağcı olarak çok ilgimi çekti. Bu kitabı da bir solukta okudum.

Sıra Seval Uysal’ın Öncülerin Yolu adlı 400 sayfalık kitabına geldi. Kitabın başlığı hemen kafamda şimşek çaktırdı, 1978-1980 döneminde sahibi olduğum haftalık 15 000-20 000 tirajla basılan Halkın Yolu adlı gazetemi gözümün önüne getirdi. Ne güzel, ne umutlu, ne heyecanlı yıllardı o zamanlar…

Öncülerin Yolu’nu okumaya başladım. Kitap “Al gözüm seyreyle Denizli’yi” sözleriyle başlıyor. Sonra Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Denizli Destanı”ndan dizeler geliyor:

“Her horoz kendi çöplüğünde öter

Denizli horozu her yerde öter”

Seval Uysal daha sonra Denizli’nin “4D” şifresini veriyor. Acaba Tavaslılar, Honazlılar, Çallılar bilir mi bu “4D” şifresinin anlamını? Ben de bilmiyordum. Yazar Seval Uysal’dan öğrenmeye başladım: 4 D = dokumacılık  + dericilik  + demircilik + değirmencilik = DENİZLİ. Meğer Denizli’nin sosyal, ekonomik, tarihsel şifresi bu denklemde özetlenmiş.

Öncülerin Yolu’na çıktım, heyecanla yürüyorum… Yazar Seval Uysal düştü önüme… O gidiyor ben de gidiyorum… O duruyor ben de duruyorum… Derelerden seller gibi, tepelerden yeller gibi geçip gidiyoruz… Bazen  “Dur, yavaş ol sevgili yazarım, tanıdık insanlar var buralarda. Dur da hallerini, hatırlarını soralım,” diyorum. Hüsamettin Ataman çıkıyor karşıma, “Bir-Emek” öyküsünü anlatıyor heyecanla…

“Nasılsın, ne yapıyorsun sen buralarda?” diye soruyorum.

“Sorma be Kemal yaptığım hatanın ne olduğunu düşünüyorum,” cevabını veriyor.

“Buldun mu bari hatanın ne olduğunu?”

“Buldum, benim kabahatim rüşvet vermememdi!” diyor acı acı gülümseyerek…

Seval acele ediyor, “Yolumuz uzun!” diyor.

Sonra Uygar Motor çıkıyor karşımıza…

Sonra Mermerci Nihat Kömürcüoğlu çıkıverdi karşıma.

“Dur Seval dur. Nihat Ağabeye bir selam vereyim, halini hatırını sorayım.”

Seval Uysal duruyor, ben başlıyorum konuşmaya:

“Nihat Abi, sen ne yapıyorsun burada?”

“Sorma Kemal Bey, Seval Uysal adlı bir yazar geldi. ‘Senin hayatını yazayım,’ dedi. Ben de ‘Seval Hanım, Kemal Yalçın benim yedi sülalemi yazdı, Fırtına’dan Bahara adlı kitabında yayınladı. Ben sana ne anlatayım,” dedim.

Seval Hanım, “Fırtına’dan Bahara çok uzun olmuş, siz bana kısacık anlatınız,” dedi. “Kusura bakma Kemal Bey, ben de senin Fırtına’dan Bahara adlı kitabında 400 sayfada anlattığımı dört sayfada anlatıverdim,” dedi.

“İyi etmişsin Nihat Abi, isteyen uzununu, isteyen kısasını okusun!” dedim.

Vedalaştık…

İnceoğlu Un Fabrikası’ın araştırma geliştirme laboratuvarının duvarında asılı Türkçe-Almanca atasözlerinden biri.

Seval acele ediyor. Sonra Faruk İnceoğlu çıkıverdi karşımıza. Selamlaştık. Kibarca karşıladı bizi. Seval Uysal’la birlikte Debak Fabrikası’ndaki robotların çalışmasını izledik. Faruk İnceoğlu portakal mikseriyle başlayan ve sonra Almanya’nın en önemli firmalarına parça üreten gelişiminin öyküsünü anlatıyor.

“Faruk Kardeşim siz değirmenci değil miydiniz?” diye soruyorum.

“Haklısın Kemal Bey, değirmen işinden başladık İnceoğlu Un Fabrikası’na ulaştık,” diyor gülümseyerek.

“Bir de bize un fabrikasını göster lütfen,” dedim.

Seval acele ediyor, ben yalvarıyorum, “Dur Seval dur, ben hayatımda Honaz’ın meşhur değirmenlerini gördüm, fakat un fabrikası görmedim!”

Birlikte İzmir Yolu üzerindeki İnceoğlu Un Fabrikası’na gidiyoruz. Faruk İnceoğlu fabrikanın laboratuvarındaki un ve buğday araştırmalarını yavaş yavaş anlatıyor. Duvarlarda bir Alman Değirmen ustasının veciz sözleri Almanca olarak asılı duruyor.

Almanya’nın tanınmış un ve değirmen ustalarından Karl-Hans-Hawellek

Faruk İnceoğlu’yla vedalaşarak yola düştük yeniden. Seval Uysal önde, ben arkada gide gide vardık Turan Ülkü’nün kapısına…

“Kusura bakmayınız Sayın Turan Ülkü, ben Kemal Yalçın, Honaz’dan, Ramazan Yalçın’ın altı evladından en küçüğüyüm. Tanışalım, siz kimsiniz?”

Başlıyor anlatmaya:

“Ben Gazi İlkokulu Başöğretmeni Kenan Ülkü’nün oğluyum. Biz de siz gibi altı kardeşiz,” diye başladı hayatını anlatmaya. Sıra evliliğine geldi.

“Ben 1967 yılında ailemin tavsiyesiyle Cafer Sadık Abalıoğlu’nun büyük kızı Nermin Hanım’la görücü usulü evlendim,” sözleriyle özetleyiverdi evlilik macerası…

Akşam oluyordu. Yazar Seval Uysal ile Denizli tarihinin yollarındaki inceleme gezimizi bitirdik…

Seval Uysal’a çok teşekkür ettim. “Kusura bakma Seval Uysal, ben bu yolculuğun bu kadar güzel, öğretici, heyecanlı olacağını düşünememiştim. Şimdi müsaade et, ben bu yolculuğu bir daha yapayım, kendi başıma,” dedim.

“Nasıl istesen, işte yol, işte Denizli!” dedi.

“Al gözüm seyreyle Denizli pazarını!” diyerek başladım yolu yeniden yürümeye…

Toprak damar damar, insan çeşit çeşittir

Honaz’ın meşhur laflarından biridir bu. Toprak damar damar, insan çeşit çeşittir. Bu sözü dedem Gacaroğlu Mehmet Kemal’den çok duymuştum. Bu sözün devamı da şudur:

İnsan vardır yaklaştıkça küçülür, insan vardır yaklaştıkça büyür…

Kitaplar da insanlar gibidir.

Kitap vardır on sayfası zor okunur, sıkar insanı.

Kitap vardır okudukça okutur, okudukça zenginleştirir insanı…

Ben Yazar Seval Uysal’ı kitaplarından, yazılarından, Televizyon programlarından tanımaya başladım. Emanet Çeyiz adlı mikro tarih belgesel romanım 1998 yılında yayınlandıktan sonra Muhammet Karaçay ve Seval Uysal benimle birkaç kez söyleşiler yapmışlardı. Bu yazım benim Seval’e ve Muhammet’e vafa borcumdur.

Seval Uysal’ın 2013’te yayınladığı Onların Hikayesi adlı kitabını 2017’de çıkardığı Şehrin İzleri adlı kitaplarını okumuştum. Bana göre bu dizini üçüncü kitabı Öncülerin Yolu Seval Uysal’ın yazarlık hayatının şaheseri olmuştur.

Seval Uysal’a yaklaştıkça gözümde büyüdü!

Öncülerin Yolu okudukça okutuyor, okudukça zenginleştiriyor insanı…

Öncülerin Yolu neden önemlidir?

Çünkü Seval Uysal Öncülerin Yolu-Denizli Sanayisinin Serüveni başlıklı kitabında Denizli’nin ve Türkiye’nin son yüz yıllık sanayileşme tarihini roman diliyle anlatıyor. Bu kitap bir tarih kitabı değil, tarihi roman diliyle, edebiyatın olanaklarıyla, estetiğin kanunlarıyla anlatan bir kitap.

Bu kitapta yazılan gerçeklerin her kelimesi belgeli. Her kelimesinin hesabını vermeye hazır. Her bölümün sonunda kaynaklar listesi var. Okumuş, araştırmış, konuşmuş, sormuş soruşturmuş, sonra oturup yazmış.

Bilmeyenler ne bilsin yazarlığın derdini, sevincini, değerini…

Bizim toplumumuzda okumadan yazar gezmeden seyyah olanlar vardır.

Sözümüz böylelerinden dışarıda olsun!

Benim sözüm Yazar Seval Uysal’ın Öncülerin Yolu kitabı üzerine olacak.

Honazlı Niketas’ın sözleriyle başlayalım

Honazlı Niketas günümüzden 850 yıl kadar önce 1150 yıllarında Honaz’da doğmuştu. Çok zeki bir genç olduğundan Bizans İmparatorluğu’nu resmi tarihçisi olmuş. Historia adlı 21 ciltlik eser yazmış. Bu kitaplar Fransızcaya, Almancaya Rusçaya çevrilmiş. Niketas Khoniates tarih biliminin kurucularının başında gelir.

Honazlı Niketas’ın 21 ciltlik eseri şu sözlerle başlar:

Tarih, yaşamları için birçok ideal örnekler sağladığından, insanlar yarayan, hizmet eden bir bilimdir. Geçmişten haberli olan tarih insanların davranış biçim ve geleneklerini aydınlatır ve daha değerli bir hayat arzulayan, güzele ve iyiye ulaşmaya doğuştan gayretli herkese çok yönlü deneyimler arzeder. Kötü işleri ortaya çıkararak alay ve tekdire sunar; iyi işleri aydınlatarak yüceltir ve böylece, iyilerin daha gayretli, kötülerin daha ölçülü olmalarına gerçek erdem ve yetenek bakımından etkili olur.

İşte, kısaca tarihin mahiyeti budur…. Bundan başka tarih ciddi, ağır konulara temas etmesine rağmen, kazma sallayan, demir döven, kömür isine bulanmış insanlara ulaşmak, askerlerle senli benli olmak ister ve iğneyle uğraşan, iplik büken kadınların kendisiyle meşgul olmasından rahatsız olmaz. Tarih hoşa giden ifade şekillerini sever ve temiz, süslerle ağırlaştırılmamış bir dil giysisi taşımaktan hoşlanır; bütün göze çarpıcılıklar, ukalâca parlaklıklar onun nefret ettiği şeylerdir.” (Historia s.1-2)

Yazar Seval Uysal’ın kaleme aldığı Denizli Sanayisinin Serüveni Honazlı Nikatas’ın tarih anlayışına ve gerçekliğin ölçülerine uyuyor. Saval Uysal, Denizli’nin son yüz yıl tarihinde yaşamlarıyla günümüz insanlarına  ideal örnekler sağlayan, dünün insanlarının yanlışlarını ve doğrularını gösteriyor, yürünen yolun haritasını veriyor. Bunu verirken, dünü bugüne bağlarken, bugünden düne giderken sade, açık, net, anlaşılır bir dil kullanıyor. Seval Uysal’ın yazdığı tarihsel anlatımı Karaçaylı kömürcüler de Honazlı kirazcılar da Buldanlı dokumacılar da Tavas’ın Yorgo Köyündeki tütüncüler de anlayabilir. Seval’in dilinden sirke değil bal akıyor. Cümle yapıları kurallı. Özne tümleç yüklem uyumu tam. Okuyanın beynini yormuyor. Birçok cümlesinde kelimeler arasında ses uyumu var. Deyimleri, atasözlerini, yerel ve genel örneklemeleri çok iyi yapıyor.

Öncülerin Yolu’nun planı

Öncülerin Yolu tam 400 sayfa. Kitap iki kısım. Birinci Kısım dokuz bölümden oluşuyor. Her bölümün başında o bölümü özetleyen bir başlık var. Yazar okuyucuya yol gösteriyor. Örneğin “Şimdi size ‘Anadolu Kaplanları’nı anlatacağım,” diyerek, okuyucunun beynini bir yöne yöneltiyor. Kitabın II. Kısmında Denizli sanayicilerinden 20 kişiyle yapılmış söyleşiler var.

Seval Uysal önce konuşacağı kişileri belli ölçülere göre seçmiş, onlardan görüşme tarihini almış, zamanında gitmiş, konuşmuş, konuşmaları teybine kaydetmiş sonra oturmuş o kasetleri, dijital kayırları dinlemiş yazmış, dinlemiş yazmış. Kayıtların çözümünün, yazıya dökümünün ne olduğunu bir örnekle anlatayım. 10-15 yıl önce doksan dakikalık bir kaset en hızlı yazan bir yazar tarafından 8-9 saatte çözülebilir. Dijital kayıtlarda da bir saatlik bir kayıt ortalama bir hızla sekiz saatte çözülebilir.

Seval Uysal 20 kişiyle konuşmuş. Her kişiyle ortalama bir iki saat konuşsa toplam 40 saat yapar. 40 saatlik konuşma 40 X 8 = 320 saatte çözülebilir. Kaset çözümlemek mahkeme kâtibi gibi duyduğunu yazmaya benzemez. Konuşmaları yazıya döktükten sonra, konuştuğun kişiye vereceksin, okuyacak, onay verecek. Bazı insanlar vardır. Her şeyi anlatır. Anlattığını okuyunca şaşırır. “Seval Hanım, ben bunu böyle söylememiştim, bu olmaz! Bunu yazarsanız ben Denizli’de sokağa çıkamam,” der. Bütün yazdıklarınızı ya atarsınız ya da yeniden yazarsınız.

Çok ama çok zordur bu canlı tarihlerin anlatımlarına göre tarihsel, belgesel kitap yazmak. Yazar Seval Uysal işte bu çok zor işleri sabırla başardığı ve canlı tarihlerin anlatımlarını sistemli ve planlı bir şekilde harmanlayarak, sentezleyerek Öncülerin Yolu adlı eserini meydana getirmiş ve yayınlamıştır.

Bu kitap tarih ve iktisat fakültelerinde yardımcı okuma kitabı olarak okutulmalıdır.

Öncülerin Yolu’nda sanayileşmenin nasıl olamadığının, nasıl olamayacağın somut, gerçek örnekleri var.

Bu konuda Hüsamettin Ataman’ın “BİR-EMEK” şirketinin kuruluşu, işleyişi ve batışı başlı başına bir derstir. Düşünün bir kere, çoğunluğu Almanya’da, Avrupa’da işçi olan 16 000 ortağın dişinden tırnağından artırarak, memleketimiz kalkınsın diye yatırdığı 400 milyon haya uçup gitmiştir.

Türkiye’de kurulan 468 işçi şirketinin tümü batmış, yok olmuştur!

Yazar Seval Uysal gerçekten çok cesur! Bal arılarının değil, eşek arılarının kovanına kalem sokuyor! Çok acı gerçeklere kaleminin sivri ucunu sokuyor. Büyük cesaret! Seval Uysal’ı Seval Uysal yapan işte bu cesareti ve dürüstlüğüdür. Seval Uysal gerçekleri söylediği ve yazdığı için işten attılar, ekmeğine el koydular. Onuncu köye geldi, gene yazıyor. Seval Uysal’a destek olunmalıdır. Bu destek Öncülerin Yolu’nu okumakla olur.

2021 yılı Türkiye’den Almanya’ya işi göçünün 60. Yılıdır. Sadece Almanya’da çalışan işçiler Türkiye’ye, Anavatan’a 60 yılda 600 milyar  mark ve Euro gönderdiler. Ne oldu paralar? Bu paralarla kurulan 468 işçi şirketinin hepsi iflas ettirildi, hepsi batırıldı, işçilerin hasretleriyle yıkanmış paraları çar çur edildi. 468 işçi şirketin nasıl batırıldığının açıklaması Öncülerin Yolu’nda vardır. Öğrenmek isteyen bu kitabı alır okur, öğrenir.

 

Öncülerin Yolu kalkınmanın nasıl olacağını da gösteriyor

İlk sanayiciler karakucak işe girişmişlerdi. Bilim, iktisat kanunları, sürdürülebilirlik araştırmaları yapılmamıştı. Ayrıca sermaye sisteminin kanunları ya bilinmiyordu ya da küçümsenmişti. Bu anlayışla yolan çıkanlar hedefe varamadan yok oldular ya da büyük balıklar tarafından yutuldular. Öncülerin Yolu’nda bunun çok örneği var. Fakat Türkiye’de yeni nesiller, yeni sanayiciler ortaya çıktı. Yapacağı işin eğitimini almış, yabancı dil öğrenmiş, yurtdışına gidip gelmiş, ufku genişlemiş yeni bir sanayici, girişimci kuşağı doğdu. Bunlardan bir örnek Faruk İnceoğlu’dur. İşini bilime göre yapıyor. Dünyayı takip ediyor.

Bilimle gidilen yolun sonu aydınlıktır! Öncülerin Yolu olumsuzluklardan ders çıkarıyor, bu işin artık nasıl olabileceğini, nasıl olması gerektiğini örnekleriyle gösteriyor. Bu nedenle Yazar Seval Uysal Denizli sanayileşme tarihini aydınlatıyor. Anlamak, bilmek isteyenlere   kitabını sunuyor.

Bu anlattıklarını zenginleştirmek için Seval Uysal ile internet üzerinden bir söyleşi yaptık. Bu söyleşiyi de bu yazının sonunda yayınlıyorum.

Teşekkürler

Öncülerin Yolu kitabının hazırlığına ve yayınlanmasına destek vermiş olan Denizli Sanayici ve İşadamları Derneği’ne çok teşekkür ederim.

Üç yıllık çok yoğun bir çabayla, el emeği göz nuruyla bu kitabı yazan Seval Uyusal’a saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Kaleminin ucu körelmesin!

Kalemin çiçeklensin!

Korona salgını günlerinde böyle bir kitap yayınladığın için seni ayrıca kutluyorum.

Sevgili Yazar Arkadaşım Seval Uysal bu Denizli ve bu Türkiye seninle birlikte daha güzel! İyi ki varsın!

 

Bochum, 17 Aralık 2020                                        Kemal Yalçın

 

Seval Uysal’ın imzaladığı Öncülerin Yolu kitabını aşağıdaki adresten sipariş edebilirsiniz.

[email protected]

 

***************************************************

 

 

ÖNCÜLERİN YOLU

kitabı hakkında Yazar Seval Uysal ile söyleşi

 

Kemal Yalçın:

Bu kitabı yazma düşüncesi nereden geldi? Nasıl oluştu?

Seval Uysal:

Öncülerin Yolu Denizli üçlemesinin son kitabıdır. Onların Hikayesi 2013’te, Şehrin İzleri 2017’de yayınlandı. Yazma düşüncesi eskiye dayanıyor. “Bir gazeteci olarak tekstil, şehir ve sanayi hakkında yazılmış yazılı kaynak, belge ve bilgi bulamama nedeniyle durumdan vazife çıkardım.

Denizli şehrin hafızası yoktu ama işin ilginç tarafı bu durum kimsenin umurunda değildi. İhracat rakamları, fabrika binaları ve makine sayılarını yeterli buluyorlardı.

2010 yılında Denizli Radyo Televizyonu’ndan (DRT) işten çıkarılmayı fırsat bildim ve çalışmaya başladım. 2013’te Onların Hikayesi/ Denizli’nin Tekstil Serüveni yayınlandı. Onların Hikayesi’ni yazarken dokuma tezgahlarının seslerinin yankılandığı mahalleler ilgimi çekti.

Bu heyecanla bir yıl sonra ikinci kitabıma başladım. Çalışmalarım üç yıl sürdü. 2017’de Şehrin İzleri/ Denizli’nin Kentleşme Süreci adlı kitabım yayınladı. Üçlemenin son kitabı bir sanayi şehri olan Denizli’nin sanayileşme serüveniydi. Denizli Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (DESİAD) teşvik ve destekleriyle çalışmaya başladım. 2020’de üçlemenin son kitabı Öncülerin Yolu adlı kitabım yayınlandı.

Kitabın hazırlık ve yazma süreci kaç yıl sürdü?

Yaklaşık iki yıl hazırlık, altı yedi ay yazma süreci oldu.

Nasıl yazıyorsun? Evde mi, otelde mi, tek başına mı?

Günlük bir çalışma biçimim var, mesai yapar gibi her gün beş altı saatimi bilgisayar başında geçiriyorum. Okumaları, yazmaları, notları hepsini gündüze sığdırıyorum. Akşam 20.00’den sonra yazma ve okuma yapmıyorum. Akşamları gün içinde okuduklarımı ve yazdıklarımı kafamın içinde evirip çeviriyorum. Bir nevi dosyalama, ayıklama faaliyeti diyebilirim.

Evde yazıyorum, mümkünse tek başına olmayı istiyorum. Bu durum ev halkını hoşnut etmiyor, çünkü evde derin bir sessizlik istiyorum.

Denizli’nin ihracat toplamı ne kadardır?

Türkiye ihracatının yüzde ikisi Denizli’den yapılıyor. Denizli’nin toplam ihracatı 2020 rakamlarıyla 2 milyar 862 milyon dolardır.

Pamukkale Üniversitesi’nde (PAÜ) Denizli Ticaret ve sanayi tarihi konusunda bilimsel araştırma, doktora, lisans tez çalışması yapılmış mı?

PAÜ’de bu konularda yapılmış makale, doktora ve lisans tezi çalışmaları var.

Kitabınız kaç adet basıldı?

Üç bin adet basıldı.

Bugüne kadar yerel ve ulusal basında kitabınız hakkında neler yazıldı? Siz gereken yankıyı alabildiniz mi?

Kitabın sponsoru DESİAD ile yaptığımız kitap tanıtım toplantısı dışında basında yazılmış bir şey yok. Yerel basın konuyu pek önemsemiyor sanırım. Ulusal basında ise şimdilik herhangi bir tanıtım olmadı. Okur dönüşleri çok güzel. Sosyal medya da kitapla ilgili yazılanlar, telefonlar, mailler okur tarafından beğenildiğini söylüyor.

Kitabınızda sadece sanayicilere yer vermişsiniz. Sanayileşme kültür, sanat, edebiyatla beraber gelişir. Neden Denizli’nin kültür, sanat, edebiyat dünyasındaki gelişmelere yer vermediniz?

“Sanayileşme kültür, sanat, edebiyatla beraber gelişir,” sözünde çok haklısınız. Ancak bunun olması için burjuvazinin sahneye çıkması gerekiyor. Denizli’de burjuva sınıfı henüz yok, patronlar var. Bu nedenle damıtılmış, ince zevklere sahip (edebiyat-resim-müzik-şiir-mimari) sanayici yok. Bu konular (sanat-kültür) daha çok kent aydınları eliyle (en fazla mimarlar) tarafından yapılmış veya teşvik edilmiş.

Dikkat ederseniz bu şehrin kadim bir tekstil tarihi var ama tekstil müzesi yok, sanayi şehri ama sanayi müzesi yok. Küçük çaplı bir kent müzesi bile yok. Sanat ve kültürün gelişeceği mekanlar, alanlar yok. Meydanlar yok, resim galerileri yok, opera, bale binası yok.  Bu konuyu Onların Hikayesi ve Şehrin İzleri’nde yazdığım için tekrarlamadım.

Pamukkale Üniversitesi’nin Denizli Sanayileşme sürecine katkısı ne olmuştur?

Pamukkale Üniversitesi 1992’de kuruldu. Denizli sanayisi o sıra kendi rotasını çizmiş, yükselişteydi. Bildiği yoldan yürüdü, üniversite ile sanayici ilişkisi ne o zaman ne de sonrasında kurulamadı, bu nedenle üniversitenin sürece bir katkısı olduğunu söyleyemeyiz.

Bu söyleşi için size çok teşekkür ederim Sevgili Seval Uysal! Zor bir işi başarmışsınız. Sizi kutluyorum. Kaleminiz çiçeklensin.

Ben de size çok teşekkür ederim. Bugüne kadar Denizli’den yeni kitabım hakkında benimle söyleşi yapan olmadı. Siz ise Almanya’da arayıp buldunuz beni. Sağ olunuz.

Bochum-Almanya, 17 Aralık 2020                             Kemal Yalçın