İstanbul, 28.11.2020
Kemal Bey Merhabalar,
Lakırdı Kitap Kulübü’nün bugünkü ‘zoom’ görüşmesinde bir aradaydık. Sizinle kitabınızdaki tanışıklığımız dışında da -uzaktan da olsa- tanıştığıma çok memnun oldum. Umarım pandemi sonrası şartlar elverir de ilerleyen zamanlarda yüz yüze görüşür; sohbetlerimizi, fikir ve gönül alışverişlerimizi daha yakından yaparız.
Toplantı sırasında -süre az kaldığı için- söylemek istediklerimi kısaca toparlayıp aktarmıştım ama yine de biraz daha etraflıca da paylaşmak istedim. Bu sebeple yazıyorum size bu satırları. Hem anne hem baba tarafından mübadil torunuyum. Annemin anne ve baba tarafı ile babamın baba tarafı Selanik Drama göçmeni. Oradan gelince Pendik, Tuzla ve Darıca’ya yerleşmişler.
Çokça mübadilin içinde doğup büyümüş olsam da 2013 yılına kadar mübadele benim için ön planda bir konu olmadı. 2013 yılında Lozan Mübadilleri Vakfı ile birlikte dedelerimizin köylerini görmeye gittik. Daha önce pek çok yurtdışı seyahati yapmış olmama rağmen anne ve babamla birlikte yaptığım ilk yurtdışı seyahatimde dedelerimizin topraklarına gidiyor olmak benim için ayrıca anlamlaydı. Bütün köylerimizi gördük, hepsinden ayrı ayrı toprak alıp burada rahmetli olmuş büyüklerimizin mezarlarına getirdik.
“Emanet Çeyiz”i, annem, 2000’li yılların başında okumuş ve hikâyeyi bize de anlatmıştı. Ama ben o yıllarda mübadele ile bu kadar yakından ilgilenmediğimden kitabınızı okumak ancak Mübadil Torunları’nın Lakırdı Kitap Kulübü ile nasip oldu. Annem ailemizde en ilgili kişidir mübadele konusuna. Aile büyüklerimizle konuşur, mübadele öncesi ve sonrası neler olup bitti diye bilgi alır, bize de aktarırdı ama biz pek ilgilenmezdik. Yıllar sonra (2013’te) birlikte yaptığımız Selanik seyahatinden döndükten sonra anneme teşekkür ettim; geçmiş bağlarımızla kopmamamızı sağladığı için ve bu seyahatten sonra anladım mübadele gerçeğini.
Kitabınızı okurken altını çizdiğim, yanına yıldız koyduğum pek çok satır oldu. Ayrı bir deftere de okurken hissettiklerimi düşündüklerimi not aldım. Kendimle ilgili bağlar kurarken, kitabınızı okumama vesile olan “Mübadil Torunları” instagram sayfasıyla ilgili bağlar da kurdum. Nasıl?
Kitaptaki söylemlerde dikkatimi şu çekti: Rum olsun Türk olsun tüm mübadillerin dile getirdiği 2 ortak nokta var. Birincisi, hepsi “kardeş gibiydik” diyorlar. İkincisi de hepsi geri dönmeyi hayal ve ümit etmişler. Bu ortak hissiyatlarda birleşmişler. Bizlerin yani “Mübadil Torunları” takipçilerinin de aynı hissiyatlarla bir araya gelmesini düşündürdü bana.
Kitapta, genelde ölümü anlatan cümlelerden çok etkilendim. Kimi yerde küçücük bir çocuk, yolda giderken babasını ansızın kaybediyor (sayfa 117-Tanasis’in babasının bir anda ölümü). Kimi yerde anne ve babalar çocuklarının ölümünü görüyor, hatta çocuklarını öldürmek zorunda kalıyorlar. Acıları bilsek de geleceğe umutla bakmak gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden kitaptan beni en çok etkileyen bölümü, ölümü anlatan satırlardan değil, daha umutlu bir sayfadan seçtim. Sayfa 280’de Şirince muhtarının son sözü: “Acılarımızı kendi ellerimizle silelim. Çocuklarımıza acı ve kin değil sevgi ve temiz bir dostluk bırakalım”.
Bir de sayfa 263’te Vraşno’lu Refet Özkan’ın Türkçe bilmediği için, Türkçe öğretmeninden gördüğü davranış düşündürdü beni. Öğretmenin, bir çocuğun yüzüne tükürmesi çok büyük bir aşağılama ve bu muameleyi görmüş bir çocuk büyüdüğünde Türkçe öğretmeni olarak yeni çocuklar yetiştiriyorsa; iyilik ve insanlık kazanmış demektir. Çünkü sürekli kötü muamele görmek ve yokluk insanları çok farklı yollara sevk edebilir. Benim kendi çevremde de gördüğüm, yaşadıkları tüm acılara ve yokluğa rağmen mübadiller (ister Rum ister Türk olsun) iyi insanlar olarak kalmayı başarmışlardır.
Sizler ve sizin gibi büyüklerimiz iyi ki araştırmışsınız, yazmışsınız, anlatmışsınız. Bizlere mübadeleyle ilgili bilgi sahibi olma yolunu açmışsınız. Ayrıca kitabınızın ekindeki “Fesleğen Kokulu Toprak”ın sonuna attığınız tarih çok hoşuma gitti. 11 kasım 2011 yazmışsınız, yani 11.11.11
Tekrar görüşmek dileğiyle saygı, sevgi ve selamlar…
Nilay Kara