KIRMIZI ŞERİTLİ İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ,
İSMET PAŞA’NIN EMİR ERLERİNDEN,
HONAZ KUVAYI MİLLİYE KURUCULARINDAN
GACAROĞLU MEHMET KEMAL YALÇIN
Büyükbabam Gacaroğlu Mehmet Kemal Yalçın İstanbul Süleymaniye Medresesi’nde okurken 1914’te Birinci Dünya Harbi başlamış. Seferberlik ilan edilmiş. Yedek subay askere almışlar. Çanakkale’de Anafartalar’da savaşırken yaralanmış, iyileşmiş. Çanakkale’de İsmail ve Hüseyin adlı iki ağabeyi şehit olmuş. Çanakkale’den sonra Rus Ordularına karşı savaşmak için Alahüekber dağlarına emrindeki 700 askerle çıkmış, 17 askerle inmiş. Askerlin gerisi soğuktan, açlıktan kırılmış.
Gacaroğlu Mehmet Kemal İstiklal Harbine gönüllü katılmış. Birinci İnönü, İkinci İnönü, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz sırasında İsmet Paşa’nın yanında emireri olarak bulunmuş. 30 Ağustos 1922’de Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis esir alındığında oradaymış. İsmet Paşa, emireri Mehmet Kemal Yalçın’a Trikopis’in silahını, portatif karyolasını ve kılıcını hatıra olarak vermiş. Savaşa giderken babam henüz doğmamışmış. İstiklal Harbinden sonra eve geldiğinde oğlu Ramazan Yalçın 4-5 yaşlarındaymış.
İstiklal Madalyası Kanunu çıkınca İstiklal Harbine katılmış başarı göstermiş olanlara Kırmızı Şeritli, TBMM üyelerine yeşil şeritli ve cephe gerisinde görev yapmış olanlara beyaz şeritli İstiklal Madalyası verilmiş. Dedem Gacaroğlu Mehmet Kemal Yalçın, Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile şereflendirilmiş. Bu madalya ve dedemin kılıçları ailemizin şerefi olarak halen Honaz’da İsmet Yalçın Ağabeyimin evinde asılı durmaktadır.
Büyük Babamın adını bana vermişler. Honaz’da dedeme “Goca Kemal” bana “Güççük Kemal”, sülalemize de “Kemaller” derler. Dedemle aynı evde kalırdık. Ben dedemin yanında büyüdüm. Dedemin iki eşeğine bakmak benim görevimdi.
İsmet Paşa’yı, Mustafa Kemal Atatürk’ü dedemden öğrendim. İstiklal Harbini, Çanakkale’yi, Allahüekber dağlarını dedemden defalarca dinledim. Dedem Mustafa Kemal’i severdi, fakat kendi Paşasını, İsmet Paşa’yı daha çok severdi. Bu nedenle ağabeyime “İsmet” adını vermişti.
Dedem bahçede çalışırken Seferberlik Türküleri söylerdi. “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak!” derken ağlardı. “Dede neden ağlıyorsun?” derdim, “Oğlum Kemalim sen ağlama ben ağlayayım,” derdi. “Çanakkale içinde vurdular beni / Ölmeden mezara koydular beni” deyince bir ah çeker, sağ ayağının kaval kemiğinde saplanıp kalan mermiye dokunur, derinden bir ah çekerdi. Dedemin kaval kemiğindeki mermiyi ben de ellerdim. Dedem o mermiyle mezara gitti.
Yurtseverliği, vatan sevgisini, Cumhuriyet sevgisini dedemden öğrendim. Dedem Süleymaniye Medresesi’ndeki eğitimini tamamlayamamıştı. Hocaydı, fakat imamlık yapmazdı. Sesi çok gürdü. Sela verir, mevlit okurdu. Kış ayalarında odasında Kur’an kursu verirdi. Ben de dedemin kucağına oturur, dikkatle dinlerdim. Konuşmayla birlikte namaz surelerini ezberledim. Beş yaşından itibaren dedemle camiye gitmeye başladım. En ön safta dedemin yanında safa dururdum. Zamanla ezan okumasını, sela vermesini öğrendim. Ramazan aylarında birkaç kez minareye çıkıp sela verdim.
Dedem hocaydı, ama sofu değildi. Cumhuriyetçi bir insandı. Milli bayramlarda dedemin önünde şiir okunurdu. Çocukların şiir okudukları masanın üzerine dedemin halı seccadesi örtülürdü. Ben de dedemin önünde şiir okudum. Cumhuriyete, Atatürk’e, İnönü’ye yürekten bağlıydı. Kimse onun yanında Cumhuriyet aleyhine, Atatürk, İnönü aleyhine konuşamazdı. Çağdaştı, “Zaman sana uymaz, sen zamana uyacaksın! Zaman okuma zamanıdır. Okuyacaksınız!” derdi.
Ben dedemden insan sevgisini öğrendim. Dedem bahçe komşularından Rumca öğrenmişti. 1924’te Türkçe bilmeyen mübadiller gelince onlara yardımcı olmuştu. Dedem bahçe komşuları Rumlar ile 1919’da Anadolu’yu işgale gelen Yunanlı askerleri birbirinden ayırırdı. “Yunan askerlerini Sarayköy’e kadar benim bahçe komşum Minoğlu çağırmadı!” derdi. Dedem Gacaroğlu Mehmet Kemal Yalçın, Anadolu’yu işgale gelen Yunan askerleriyle savaşmış, fakat Rum komşusu Rumları korumuştu. Rum komşunu Minoğlu’nun kızlarının emanet çeyizlerini “Emanete hıyanet olmaz!” diyerek ölünceye kadar saklamıştı.
Dedem Trikopis’in silahını ölünceye kadar sakladı. Bakımını beraber yapardık. Silip yağlar, zulasına koyardık. Bana “Oğlum Kemal, harp çok kötüdür. Çok acıdır. Bak ben iki ağabeyimi Çanakkale’de toprağa verdim. Elinde silahın olsun! Fakat mecbur olmadıkça eline silah alma!” derdi.
Ben dedemin adını ona layık olarak taşımak istiyorum. Bu yurdu onlar bizlere emanet ettiler. Bu yurdu onlar kurtardı, cumhuriyeti onlar kurdu, bizler de bu yurdu barış ve huzur içinde yükselteceğiz. Başta Başkomutan Mustafa Kemal olmak üzere, bu yurdu kurtaran, Cumhuriyeti kuran adsız kahramanlara saygı, sevgi ve şükranlarımı sunuyorum. Ruhları şad olsun! Mekanları cennet olsun!
Sevgili Dedeciğim, bana, kardeşlerime, torunlarına, ailemize şerefli bir hayat bıraktın, bana ve bizlere örnek oldun. Emanet bıraktığın İstiklal Madalyan, iki kılıcın senin astığın yerde duruyor! Çok sevdiğin bahçen duruyor! Huzur içinde uyu! Sana minnettarım! Mekânın cennet olsun!
Bochum, 26 Ağustos 2020, Kemal Yalçın