Genel Yazılar

İZMİR’DE 6-7 EYLÜL 1955’TE OLANLARI ARAŞTIRMACI YAZAR KAMİL BULUT ANLATIYOR

1955 izmir olaylari

Ben çalışma hayatına çok erken başlamıştım. 1954’te İzmir Tütün İşletmeleri’nde sigortalı işçi olmuştum. 6-7 Eylül 1955 günü yaşadıklarım aynen gözümün önünde! 15 yaşında idim. Tütün İşletmeleri’nde akşama kadar çalışmış, çok yorulmuştum. Dinlenmek için İzmir Enternasyonal Fuarı’na gitmiştim. Fuar 20 Ağustos-20 Eylül tarihleri arasında açılıyordu. Çok meraklı bir genç idim. Fuardaki pavyonları gezer, yenilikleri izler, ağaçların gölgesinde dinlenirdim.

6 Eylül 1955 günü dinlenmek için Gültepe’deki evimizden yürüyerek Fuar’a gitmiştim. Çok kalabalık ve çok canlı idi. Diğer günlerden farkı yoktu. Biraz gezdim, dinlendim. Göl Gazinosu’nu geçince, büyük bir insan kalabalığı gördüm. Bağıranlar, çağıranlar vardı. Bu insanlar fuarı gezen insanlara benzemiyorlardı. Merak ettim! “Acaba ne var burada? Neden toplanıyor insanlar burada?” diyerek kalabalığa arkadan yaklaştım.

Kalabalığın önünde birisi bağırıyor, diğerleri onu tekrarlıyorlardı. Bağıran kişinin kalıbı yerindeydi, berduş takımından değildi. “Bu adam ne diyor?” diye kulak kabarttım. Biraz daha yaklaştım. Bağıranı görüyor, söylediklerini duyuyordum:

“Ey Millet! Duydunuz mu? Palikaryalar, Rumlar Selanik’te Atamızın evini bombalamışlar! Bu Rumlar var ya bu Rumlar Atamızın evini yakmışlar!”

Bir anda “Ege Ekspres gazetesi yazıyor! Atamızın evini bombaladıklarını yazıyor!” diyerek bedava gazete dağıtmaya başladılar. Ben de bir gazete aldım. Birileri bağırmaya devam ediyordu.

“İkinci Baskı çıktı! Ekspres yazıyor! Rumların Atamızın evini yaktıklarını yazıyor!”

Kalabalık durmadan artıyor, insanların kin ve nefreti yükseliyordu. Dönüp baktım, arkam dolmuş! Kendimi kalabalığın arasında buldum. Başı çekenlerin, milleti kışkırtanların ellerinde baltalar, sopalar vardı. Bunlarla ne yapacaklardı? Anlayamadım.

Öndeki adam bağırmaya başladı:

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

Herkes tekrarlıyor:

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

Öndeki bağırdı:

“Yakalım Palikaryaların pavyonunu!”

“Yakalım!”

Bir anda elleri meşaleli insanlar ortaya çıktı. Orada bekliyorlarmış! Hemen meşaleleri yaktılar!

Öndeki bağırdı!

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

“Atamızın evini yakmışlar!”

“Yakın palikaryaların pavyonunu!”

Bir anda ortalık karıştı! Yunan Pavyonu’nun camları parçalandı. Ellerindeki meşaleleri içeri attılar! Pavyon yanmaya başladı!

Pavyonu alevler sardı! Yangından çok korkardım. Korkmaya başladım. Kalabalıktan kurtulmak istiyorum, ama mümkün değil!

Hem yakıyorlar, hem yıkıyorlar, hem bağırıyorlardı:

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

“Yakın palikaryaların pavyonunu!”

İzmir İtfaiye Merkezi 100 metre ileride. İtfaiye aracı siren çalarak geldi! Uzaktan su sıkmaya başladılar. Yangına yaklaşmak istiyorlardı. Hortumlar ellerinde bağırıyorlar:

“Açılın! Çekilin!”

Ortalıkta tek bir resmi polis yok! Her zaman Fuar’da sivili, resmisi polis kaynardı. O gün tek bir polis görmedim.

Kimse “Yakmayın! Kırmayın! Durun!” demiyordu.

Öndeki adamlar “Vurun, kırın, yakın!” diyordu.

Önlerde bağıranlardan bazıları ellerindeki baltaları havaya kaldırdılar! Su hortumlarını baltayla parça parça kestiler. Bazı insanlar da hınçla hortumlara bıçak ve tornavida sokuyorlardı. İtfaiye arabasında bulunan itfaiye baltalarını da aldılar. İtfaiyenin baltalarıyla da kırıp yığıyorlardı. İtfaiyeye engel oldular! Alevler gökyüzüne yükseliyordu. Yangını görenler merakla geliyorlardı. Binlerce insan toplandı. Yunan pavyonu yandı, kül oldu!

Öndeki adamlar bağırmaya devam ediyordu.

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

Binlerce kişi tekrarlıyordu:

“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”

Fuar alanı inliyor!

Korktum! Kalabalıktan kurtulmak istiyorum! Mümkün değil!

Yunan Pavyonu ile İngiliz Pavyonu yan yana idi. Onu da yaktılar! İngiliz pavyonunun yanında Amerikan pavyonu vardı. Onu da yaktılar. Yangınları görmeye gelenler geri dönüp gitmiyordu. Kalabalık arttıkça arttı!

Pavyonlar yakıldıktan sonra öndeki adamlar kalabalığın önüne düştüler. Kalabalığı ikiye ayırdılar. Fuar’dan çıkış için, bir grup Montrö Kapısı’na, bir grup da 26 Ağustos Kapısı’na yöneldi.

Ben kendimi 26 Ağustos Kapısı’na giden kalabalığın içinde buldum. İnsanlar azgın sel gibi akıyordu. Alsancak’ta bulunan kiliselere bir anda saldırdılar. Camları pencereleri yerle bir ettiler. Fakat kiliseleri yakmadılar.

Kordon’a vardık. Baktım binalar yanıyor. Yanan binaların bayrakları duruyordu. Yunan bayraklı bina alevler içindeydi. Daha ileride NATO Karargâhı vardı. Kalabalık oraya yöneldi. Fakat nöbetçi askerler silahları kalabalığa çevirdiler. Kimseyi karargâha yaklaştırmadılar.

Biraz ortalık sakinleşir gibi oldu. Hemen ara sokaklara daldım. Acaba Montrö Kapısı’ndan çıkanlar nereye gitti diye merak ettim.

Gördüm ki onlar Çankaya Yolu’ndan girmişler, Hisar Camisi’nin önünden geçmişler, Bir kısmı da Havra Sokak’tan geçip Kemeraltı’na varmışlar. Kemeraltı’nda ne kadar Rumlara, Yahudilere ait kuyumcu dükkânı, iş yeri varsa yağmalamışlar, kepenkleri, demir kapıları parçalamışlar, dükkânların içinde ne varsa sokağa atmışlar! Sokaklar parçalanmış eşyalarla doluydu.

Kemeraltı’nda Hükümet Konağı’nın olduğu alana doğru yürüdüm. Beylerbeyi Caddesi’ne kadar gittim. Karşıma süngülü askerler çıktı.

“Örfi idare var! Herkes evine dağılsın!” dediler. Bir anda kırıp yığan saldırganlar sokak aralarına dağılıp yok oldular.

Ben hayatımda ilk kez orada “Örfi İdare” lafını duydum. Ne olduğunu bilmiyordum. Yavaş yavaş ara sokaklardan geçerek Gültepe’ye döndüm, evimize ulaşabildim.

Annem babam çok merak etmişler. “Neredeydin? Neden geç kaldın?” diye hesap sordular.

“Fuara girmiştim. Kendimi kalabalığın arasında buldum. Çıkamadım. Yunan, İngiliz, Amerikan pavyonlarını yaktılar!” dedim.

Annem çok merak etmişti! “Ne işin vardı senin onların arasında? Neden kaçıp gelmedin buraya?” diye kızdı. Annem babam yarasız beresiz geldiğime şükrettiler.

Ağabeyim araya girdi. “Kahvede ajans haberlerini dinledim. İstanbul’daki Rumların evlerini barklarını, kiliselerini, dükkânlarını, okullarını yakıp yıkmışlar!” dedi.

7 Eylül 1955 sabahı merak ettim. Gece olup bitenleri gündüz gözüyle görmek istedim. Bizim evden Kemeraltı yayan iki saatti. Kemeraltı’na vardım. Askerler belli aralıklarla dikilmişlerdi. Büyükleri sokmuyorlardı. Çocuklara, gençlere dokunmuyorlardı.

Güzelyalı istikametinde Konak ile Askeri hastane arasındaki Hıristiyan evlerinden bazılarını yakmışlar, kırıp yığmışlardı.15 yaşında bir çocuk işçi olarak kendi kendime sordum: Neden Fuar’a askerler gelmedi? Neden her zaman ortalıkta gezinen resmi polisler ortalıkta yoktu?

O zamanlar Bornova’da Topçu Eğitim Tugayı vardı. Tuğay’dan askerler arabalarla 15 dakikada Fuar’a gelebilirlerdi. Narlıdere’de ise Sıhhiye ve İstihkâm Alayları vardı. Narlıdere’den Konak’a isteseler yarım saatte ulaşabilirlerdi.

Tek bir asker, tek bir polis görmedim. “Yapma! Etme! Durun!” diyen yoktu. Büyüğü de küçüğü de neyin ne olduğunu bilmeden, düşünmeden “Vurun! Kırın! Yakın!” diye bağırıyorlardı.

Ben 27 Mayıs 1960 ihtilali olduğunda 20 yaşında bir işçi idim. Merakla Yassıada Duruşmalarını radyodan dinlerdim. 6-7 Eylül 1955 olaylarının Başbakan Adnan Menderes’in, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın emirleriyle meydana geldiğini öğrendiğim zaman şaşırmıştım.

Demek ki emir yukardan gelmiş, polisler ve askerler saldırganların hedeflerini kırıp yığmalarına, yakıp yok etmelerine izin vermişlerdi. Saat gece 12.00’ye geldiğinde her yer yıkılıp yakılmıştı zaten! Ondan sonra süngü takmış askerler geldi, “Tamam! İşiniz bitti! Dağılın! Gidin evlerinize!” dediler. Emir verilmiş olsaydı, isteselerdi askerler ve polisler olayları engelleyebilirlerdi. İstenseydi kimsenin burnu kanamaz, hiçbir yer yakılıp yıkılmazdı.

İzmir’de 6-7 Eylül 1955’ten 4-5 ay önce Konak ve Cumhuriyet Meydanlarında Kıbrıs mitingleri olmuştu. Ben bu mitinglere de katılmıştım. Bu mitinglerde herkes “Ya Taksim, Ya Ölüm! Kıbrıs’ı vermeyiz!” diye bağırıyordu. Bu mitinglerde çok kışkırtıcı konuşmalar yapılmıştı. İnsanlar Rumlara karşı iyice doldurulmuş, kışkırtılmıştı. Meğer bu mitingler 6-7 Eylül 1955 olaylarının hazırlıklarıymış! Bunları çok sonraları, Yassıada Duruşmalarını dinledikten sonra anlamaya başlamıştım. Benim hatırlayabildiklerim bu kadardır. Bir daha 6-7 Eylül olayları olmaması için bunları aynen anlattım. Benim hayatımı en çok etkilemiş olaylardan biri 6-7 Eylül 1955 gecesi yaşadıklarımdır. Dilerim bu olaylar bir daha hiç yaşanmaz!

Bochum, 6 Eylül 2017 Kamil Bulut