Hayatımın 20 yılı hiç istemediğim halde Türkiye’den, anayurdumdan, memleketimden ayrı geçti. Dünyayı çok dolaştım, imza günleri yaptım, gezip gördüm. Kazakistan’a da gittim, Kanada’ya da. Kudüs’e de gittim, Moskova’ya da. Vietnam’a da gittim, Vatikan’a da. Dünya’yı gezip gördükçe dünya gözümde küçüldü, Türkiye ise büyüdü. Dünyayı gördükçe Türkiye’yi daha çok sevdim.
Türkiye’ye her gidişimde güzel, örnek işler görmek istiyorum. Emekli olduktan sonra daha sık Türkiye’ye gidip geliyorum. Bu yıl Temmuz ve Ağustos aylarında Türkiye’de kaldım. İstanbul, Ankara, Buldan, Honaz, Efes, İzmir, Midyat’ta imza günleri yaptım. Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır’ı gezdim dolaştım. Çok ilgi gördüm. Sevgi denizlerinde yüzdüm. Okuyucularım yüreğime güç, kalemime şevk verdiler. Kendilerine candan teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkiye büyük, dinamik, zengin bir ülke! Türkiye kabına sığmayan bir ülke. Türkiye çelişkiler ülkesi! Güzel ile çirkin, zengin ile fakir, ucuzluk ile pahalılık, dürüstlük ile yamukluk iç içe, yan yana. İnsanlar bağırgan ve suskun! İnsanlar içine atıyor derdini, söyleyecekleri çok, ama söylemekten korkuyorlar.
Türkiye’de insanlar çok politik! Pazardaki domates satıcısından, yetiştirdiği üzümü, şeftaliyi ucuza satmaktan kahrolan köylüye kadar herkes yönetimden şikâyet ediyor. Üreticinin sattığı ucuz, aldığı ateş pahası! Gürültüden, patırtıdan, iniltiden ve sabahın köründe, uykunun en tatlı yerinde en yüksek perdeden, en güçlü hoparlörlerden, namaza gitmeyen insanların başlarına vura vura okunan sabah ezanından, yatsı ezanından herkes şikâyetçi. Fakat kimi kime şikâyet edeceksin? Türkiye’de din korkusu, jop ve dipçik korkusuyla el ele ileriye akmak isteyen nehirlerin önünü kapamak istiyor.
Doktorun kötüsü candan, imamın kötüsü dinden edermiş. İktidardaki siyasal İslam, dürüst, vicdanlı insanlara, temiz inançlı müminlere din ile devlet yönetimi birleşince neler olabileceğini göstermiş. 15-20 yıl önce “Kurtuluş İslamda!” diye bağıranlardan, İslamcı partiye oy verenlerden bazıları yiyiciliğin, yalancılığın, kayırmacılığın, rüşvetçiliğin, haksızlıkların İslamcı partinin iktidarı döneminde olduğu görmeye başlamışlar. Bir zamanlar laikliği beğenmeyenler, beğenmedikleri laikliği arar olmuşlar! Siyasal İslam, insanlara din ile devlet yönetilemeyeceğini somut örneklerini vermiş, vermeye devam ediyor. Türkiye siyasal İslam’ı yaşamak, görmek zorundaydı. TED X gibi televizyon programların açıktan siyasal İslamın ve İslamın varlık şartlarının eleştirilmesi beni şaşırttı. Bu nehir anafordan çıkacak! Umudum arttı.
Bunlar Türkiye’nin bir yüzü. Diğer yüzünde umut var, korkuyu yenmiş insanlar var. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyükşehirlerde siyasal iktidara karşı olanların, demokrasi güçlerinin belediye başkanlıklarını kazanması insanlara umut vermiş, şevk vermiş. “Biz bu işi başaracağız!” heyecanı esiyor insanların beyinlerinde, gönüllerinde.
30 Ağustos 2019 günü Anıtkabir’e gittim. 1989’da Moskova’da Kızılmeydan’da Lenin’in Anıtkabrine ve 2017 yılında Vietnam’da Başkent Honoi Şehrindeki Ho Şi Ming’in Anıtkabrine gitmiştim. İnsanlar sanki görev icabı geliyor gibilerdi. Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabrine binlerce insanın sevgiyle, saygıyla, görev icabı değil, kendiliğinden mevcut yönetimi sessizce protesto etmek için geldiklerini gözlemledim.
Mardin’de, Diyarbakır’da insanlar burunlarından soluyorlar. Diyarbakır, Mardin, Ömerli, Midyat, İdil, Gercüş, Hasankeyf, Batman’da bütün giriş çıkışlar kontrol altında! Yolların kenarındaki birçok tepelere gözetleme yerleri yapılmış. Eller tetikte, namlular yola çevrilmiş!
Taksi şoförü “Seçim var diyorlar, seçiyoruz, seçtiğimiz insanları görevden alıyorlar! Madem görevden alacaktın, neden seçim yaptın kardeşim?” diye dert yanıyor! Türkiye’de insanlar gerçekten çok sabırlı! Yöneticilerin bu kadar haksızlık yapmalarına, kardeşi kardeşe karşı kışkırtmalarına rağmen insanlar çok sabırlı davranıyor! Türkiye’de insan sabretmesini öğreniyor!
1934’te Hitler faşizminden kaçarak Türkiye’ye sığınmış Magdeburg şehrinin Sosyal Demokrat Partili Belediye Başkanı Prof. Dr. Ernst Reuter Ankara ve İstanbul’da 12 yıl kalmıştı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kurucularındandı. Türkiye’de onlarca kaymakam yetiştirmişti. Hitler Faşizmi yıkılınca 1946’da Almanya’ya dönmüş ve Berlin Belediye Başkanı olmuştu. Bir gün Berlin Öğretmen Okulu’na ziyarete gitmişti. Öğrenciler “Türkiye’de ne öğrendiniz?” diye sormuşlardı. Prof. Reuter, “Türkiye benim ikinci vatanımdır! Ben Türkiye’de sabretmesini öğrendim!” cevabını vermişti.
Dünya benim vatanım, Almanya ikinci vatanım, Türkiye ise anavatanımdır! Türkiye’nin mutluluğu dünyanın mutluluğudur. Bu yıl Türkiye’yi gezip görünce gelecek günlerin geçmişten daha güzel olacağına olan umudum tazelendi.
Bochum, 13 Eylül 2019 Kemal Yalçın